Sasaki’nin Kâğıt Turnaları...

16 Mart 2015 Pazartesi

Çocuktum... Tifdruk kâğıda renkli ve siyah beyaz olarak basılan Hayat Dergisi’nde rastladığım felaket fotoğrafları sarsıcıydı.
Adanın üstünden yükselen mantar bulutları, önceden gökyüzünde gördüklerime benzemiyordu.
Ayrıntılarını babama sordum, anlattı; Hiroşima’ya atom bombası. Yerle bir olan şehir, binlerce ölüm...
Amerika’nın uranyumlu küçük oğlanı (Little Boy), 140 bin can alacaktı.
Savaşın vahşeti, nükleer başlıklı atom bombasının dehşeti o zaman kazındı beynime.
İnsanlıkla ilgili ilk büyük hayal kırıklığım, mutsuzluğumdu. Rüyalarıma yer etti.
Sonra, iki yaşında radyasyondan etkilenen Hiroşimalı küçük kız Sadako Sasaki’nin ölümünü öğrendim ve öyküsünü...
Lösemiye yakalanmıştı. Kâğıttan bin turna kuşu yaparsa, tanrının kendisini kurtaracağını sandı. 644. turnayı katlayamadı...
Hiroşima’da onun için bir anıt yaptılar sonra. Sasaki’yi öldüren küçük oğlanın ülkesinde, Seattle Barış Parkı’na bir heykeli dikildi. Turna kuşları barış dileği oldu dünyaya.
Nâzım şiir yazdı ona:
“Kapıları çalan benim, kapıları birer birer. Gözünüze görünemem, göze görünmez ölüler. Hiroşima’da öleli oluyor bir on yıl kadar. Yedi yaşında bir kızım, büyümez ölü çocuklar. Saçlarım tutuştu önce, gözlerim yandı kavruldu. Bir avuç kül oluverdim, külüm havaya savruldu. Benim sizden kendim için hiçbir şey istediğim yok. Şeker bile yiyemez ki kâğıt gibi yanan çocuk. Çalıyorum kapınızı, teyze, amca, bir imza ver. Çocuklar öldürülmesin, şeker de yiyebilsinler...”

***

Sonra 1986’da Çernobil nükleer faciası. Yine çocuklar öldü... Löseminin pencesinde, kimileri çoktan toprak olmuş binlerce küçük yürek...
Kaç kişi canını kaybetti, hastalandı bilinmiyor. 7 milyon insanın etkilendiği yer alıyor raporlarda.
Bizim topraklarda, Karadeniz kıyımızda tırmanan kanser olguları kaç can aldı, belirsiz. Türkiye’nin Sanayi Bakanı, nükleer lobinin adamı, “çayların imha edilmesi” önerisine, canlı yayında çay içip, “Bakın bir şey oluyor mu?” diye karşı çıkıyordu o zaman. Kanserden gitti...
Turgut Özal’ın “Radyoaktif çay lezzetlidir” sözleri hafızalarda!
Ya,“Biraz radyasyon kemiklere yararlıdır” diyen darbeci Kenan Evren...
Şimdi anımsadım, 1989’da Akkuyu’ya nükleer santral yapımı gündeme gelmişti yine. Siemens’in kamuoyu yaratmak için Almanya ve Fransa’ya götürdüğü Türk gazeteci grubunun arasında, Neckarvvestheim santralının yöneticisi Dr. Werner Zaiss ile işletme müdürü Eberhard Grauf’a sordum:
“Nükleer santrallar ve atıklar tehlikeli değilse niçin Almanya’daki iki santralı kapattınız?”
Yanıt verdiler, nükleer teknolojiye karşı anlamsız bir karamsarlık doğmuş, o yüzden!

***

Ve Fukuşima. Geçen hafta felaketin 4. yıldönümüydü. ABD’nin atom bombasıyla on binlerce kayıp veren Japonya, kendi topraklarında, kendi santralının felaketiyle yurttaşlarının ölümüne yol açtı.
Zararın boyutları korkunç. Doğruysa en az 20 bin ölüm, tedavi edilemeyen hastalıklar, yüz binlerce göç. Radyoaktif sızıntı hâlâ sürüyor. Denizler kirleniyor.
Temizlik ve söküm çalışmaları nedeniyle toplam maliyetin 900 milyar doları bulacağı söyleniyor.
Fukuşima’da kâğıttan turna kuşları yapan çocuklar var mı acaba?
Nükleer lobinin, küresel şirketlerin çıkarları için değer mi?
AKP’nin umrunda değil, anlaşma yapıyor.
Faciayı yaşamış Japonlar Sinop’a, Ruslar Akkuyu’ya nükleer santral konduracak.
Başımızda bir felaket... Dünya bu teknolojiden uzaklaşırken iktidarın dayatması niye?
Halkın, insanlığın çıkarına değil, dünya ölçeğinde yaşanan örnekler ortada.
Türkiye’de nükleer santral olmasın, çocuklar şeker de yiyebilsin...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yaşasın Cumhuriyet 1 Ocak 2016
Sesler kısılırken... 25 Aralık 2015

Günün Köşe Yazıları