Siyaset Kazanı...Kimin SYRİZA’sı

10 Şubat 2015 Salı

Ziller çalıyor.
Şu meseleyi baştan koyalım; ekonomi sarsılıyor.
Doların yükselişinde iktidarın duruşu tam bir teslimiyet.
İkinci konu, bir saptama. Bülent Arınç’tan:
“Biz yüzde 50 oy alıyoruz. Fakat geriye kalan yüzde 50’de bir nefret söylemine dönüşüyor. Bu, bizim yüzde 50 oyumuza engel olmaz. Ama Türkiye yönetilebilir bir ülke olmaktan çıkabilir...”
Zaten çıkmıştır. Yönetim açmazı çok belirgin.
Arınç’ın, “Sonumuz ANAP gibi, DYP gibi olacak” sözü daha neyi anlatsın.
AKP içindeki yeni hamleler, çatlak sesler sorunu yansıtıyor.
Parti içi operasyonlar dikkat çekici.
İktidar içten içe kaynıyor...

***

Görevinden istifa eden MİT Müsteşarı Hakan Fidan, genel başkanlığa mı hazırlanıyor?
Bu istifa, her ne kadar “karşıyım” dese de, RTE damgalı görülüyor.
Erdoğan’ın kendi kendini yalanlayan bir dizi eylem ve söylemini anımsamakta da yarar var çünkü.
Fidan’ın milletvekilliği, özellikle çözüm sürecindeki pozisyonu nedeniyle dokunulmazlık zırhına bürünme çabasıyla açıklanamaz.
Zaten kendisine yasal düzenlemelerle çok özel ayrıcalıklar ve dokunulmazlıklar kazandırılmıştı.
Bakan yapılma gerekçesine gelince, milletvekili olmadan da dışarıdan bu atama mümkündü...
Öte yandan Davutoğlu’nun yetmediği, yetmezliğinin parti içinde tartışıldığı da gözetilmeli.
Geriye başbakanlık koltuğu kalıyor...
“Ahmet, kalkıver bir zahmet!”
Gelelim asıl meseleye. İktidarın, başkanlık sistemi için anayasa değişikliğini sağlayacak milletvekili gücüne ulaşması...
Öcalan’ın serbest kalmasına uzanan çözüm sürecinin tamamlanması...
Barajı geçmesi çok güç görünen HDP’nin seçimlere tek başına katılması, kendileri açısından riskli ve dışarıda tartışılacak bir yaklaşım.
Bu risk, neden göze alınıyor?
AKP ile HDP arasında bu yönde bir pazarlık mı var acaba?
Neden olmasın?
Çözüm sürecinde her iki taraf arasında,Öcalan ile Erdoğan’ın gözetimindeki Fidan merkezli gizli kapaklı görüşmeler, Oslo süreci ve İmralı pazarlıkları, kuşkulara zemin hazırlıyor.

***

Tabii bu çözüm sürecinin, seçim sonrasına da sarkacak bir yanı var. HDP barajı aşamasa bile, küresel planda rolü ve işlevi olacak.
Bu çerçevede etnik temelli siyaset yapan HDP’yle ilgili yaratılmaya çalışılan “sol” algı dikkat çekici.
İlginçtir, bu algı iktidar çevrelerinde de yaratılmaya çalışılıyor.
Daha da önemlisi AKP’nin kullanıp bir kenara attığı, kimileri eski dönek Marksist, kimileri sahte solcu, kimileri “yetmez ama evetçi”, kimileri de neoliberal ekibin devreye girmesi.
Komşuda SYRİZA iktidara yerleşince, bu durumu HDP’ye devşirmeye çalışıyorlar.
Gezi eylemlerini AKP’ye yönelik darbe girişimi olarak ilan eden HDP’yi, Türkiye’nin SYRİZA’sı ilan etmeye soyundular.
Nafile bir çabadır.
Kandırmayın!
SYRİZA, olsa olsa Gezi eylemlerindeki bilinç ve ruha, bunun doğurduğu Birleşik Haziran Hareketi’ne benzetilebilir ancak.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yaşasın Cumhuriyet 1 Ocak 2016
Sesler kısılırken... 25 Aralık 2015

Günün Köşe Yazıları