12 Eylül’den yıllar sonra cezaevi kapısı...\n

Bu kez ziyaretçiyiz. İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Atilla Sertel’in Adalet Bakanlığı’ndan aldığı izinle, 10 gazeteci açık görüşe gidiyoruz Silivri’ye.\n

Heyette, 12 Eylül’de hapis yatan gazeteciler de var. \n

‘Kapıaltı’nda beklerken hapishane hikâyeleri anlatılıyor karşılıklı. \n

Şirinyer Askeri Cezaevi günleri aklıma geliyor o sırada.\n

İlk anımsadığım, tecritte “bunlar giyilecek” diye bırakılan lacivert tek tip elbise.\n

O sırada ülkenin çeşitli cezaevlerinde tek tip elbise dayatması var, amaç 12 Eylül’e karşı direnişi kırmak, tutukluları kişiliksizleştirmek, sindirmek.\n

Doğal olarak tek tipe karşı direnç.\n

“Giymem” dedim, bedeli malum...\n

***\n

Göz retinalarımız taranarak giriyoruz yüksek güvenlikli 1 No’lu Cezaevi’ne.\n

İlk ziyaret 1056 gündür tutuklu, 332 gündür hücredeki Balbay’a.\n

Kolay değil, bunca zaman!\n

Neredeyse koşa koşa geliyor açık görüş yerine, canlı, çevik, morali yüksek. \n

Cezaya dönüşen uzun tutukluluk, ikinci ve daha ağır bir ceza, tecrit, yıkmamış onu.\n

Hepimizle kucaklaşıyor. “İzmir’in havasını kokluyorum, çok özledim...” diyor.\n

“Söylemek istediğim ve herkesin bilmesini arzuladığım bir şey var” diye başlıyor söze. \n

Ardından da yaklaşık olarak şunları söylüyor:\n

“Arkadaşlarım, şundan emin olun ki gazetecilik faaliyeti dışında hiçbir olayın içinde değilim, olmadım. Bütün ilişkilerim, görüşmelerim, haberlerim, yazdıklarım gazetecilik faaliyetidir...”\n

Cezaevi şartlarını, yaşadıklarını, çektiklerini, hücre koşullarını anlatmak yerine, geleceğe dair beklentilerini sıralıyor.\n

Bizlerin düşüncelerini merak ediyor.\n

Hukukun içinde kalarak, demokrasi mücadelesinin yükseltilmesinin önemine değiniyor.\n

Dakikalar su gibi geçiyor, karşıladığımız gibi alkışlarla yolcu ediyoruz hücresine...\n

***\n

Ardından Tuncay Özkan geliyor. Üç yılı aştı tutukluluğu çoktan; üstelik, o da bir yıla yakın hücrede, tecritte tutuluyor. Neredeyse sekiz ay daha yatsa, iddianamedeki istenen cezayı çekmiş olacak.\n

Yöneltilen suçlamaların yanlış, adaletsiz ve hukuksuz olduğunu söylüyor. Yıllardır duruşmalarda suçunu sorduğunu anımsatıyor.\n

Soner Yalçın Silivri’de olduğuna, yargılandıklarına şaşırmadığını söylüyor, “Neden burada olduğumu biliyorum. Böylece medyaya gözdağı veriyorlar, gazeteciliği yargılıyorlar” diyor.\n

Ahmet Şık yargılandığı kitabının yeni baskısına ek bölümler koyacağını söylüyor. \n

Kitabıyla gerçeklerin daha geniş bir kesim tarafından öğrenildiğini belirtiyor. Cemaat’le Başbakan arasında bir çekişme yaşadığını vurguluyor, bunun önümüzdeki günlerde yansımaları olacağını düşünüyor.\n

Nedim Şener tutuklu olduğu bir dönemde Hrant Dink davasıyla ilgili karar verilmesinin, bütün çelişkileri yansıttığını anlatıyor. Siyasetin dışında, apolitik olmasına karşın Silivri’de tutulduğunu söylüyor.\n

Turhan Özlü altı aydır iddianame bekliyor. Kendisini neyle suçlayacaklarını merak ettiğini belirtiyor.\n

Doğan Yurdakul olanca sakinliğiyle değerlendirmeler yapıyor, ciddi sağlık sorunları olmasına karşın bunları gündeme getirmiyor, anlatmıyor...\n

***\n

Çıkışta Balbay’ın eşi Gülşah ve karnesini getiren Yağmur’la karşılaşıyoruz. Üç yıldır Silivri’ye taşınıyorlar her hafta.\n

Düşünüyorum, ne söylenebilir... Bana öyle geliyor ya da; Yağmur’un gözlerinde suskunluk, bir çığlık gibi sanki. \n

Cezaya dönüşen uzun tutukluluk sürelerini, bundan Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bülent Arınç’ın bile yakındıklarını, ama durumun değişmediğini anımsıyorum.\n

Tutuksuz yargılamanın istisna, tutukluluğun esas alınmasını anımsıyorum. Hukukla, yargıyla, mahkemelerle ilgili tartışmaları, basın özgürlüğü karnesindeki kırık notları...\n

Cezaevi çıkışında tek tip elbise geliyor yine aklıma. \n

Sözcükler ardı ardına sıralanıyor sonra; tek tip elbise, tek tip demokrasi, tek tip elbise, tek tip demokrasi...