Uzayıp Giden O Tren Yolları!

21 Mayıs 2013 Salı

Türkiye Baralor Birliği İnsan Hakları Merkezi’nin hak ihlallerini yansıtan raporunu neden kimse görmez, niçin yazmaz, konuşmaz, tartışmaz?
Geçen hafta gazetemizde yer alan raporun saptamaları kadar, yukarıdaki sorular da
memleketin içine düştüğü durumu yansıtıyor aslında.
Bu suskunluk neden?
Medya sinmiş, dönüp bakamıyor bile.
İktidarın olumsuzluklarını yansıtan bu çalışmanın birlik yönetim kurulunca yayımlanması kararlaştırılmışken, henüz bir basın duyurusu ve toplantısı yapılmaması da ayrı bir konu!
Yaklaşık üç hafta geçti aradan.
TBB’nin web sayfasında,
“yayınlar” başlığında yer verilmekle yetinilmiş!
Seçim döneminden, başkanın yoğunluğundan diyebilir miyiz?
TBB İnsan Hakları Merkezi Başkanı ve birlik yönetim kurulu üyesi
Serhan Özbek, büyük özveriyle, nesnel bir bakış açısıyla, bilim insanlarının da katkısıyla hazırlanan raporu herkesin sahiplenmesi gerektiğini söylüyor.
Haksız mı?
Özellikle de
“savunmasız yargı”nın içine düştüğü çaresizliği yansıtması gereken savunmalarca...
Türkiye’deki
“ileri demokrasinin” yerlerde sürünen zavallılığını yansıtan rapor, karartma gecelerini anımsatıyor...

\n

***

\n

Tüm uyarılara karşın gerçekleşen anayasa değişikliklerinin sorunların tırmanmasında zemin yarattığını belirleyen raporda neler var?
Yürütmenin, HSYK aracılığıyla yargıda kurduğu
egemenlik...
Yüksek yargıda, yerel yargıda ve özel yetkili ağır ceza mahkemelerinde; seçim, atama, görev yeri değişiklikleri yoluyla bağımlı ve
siyasallaşmış bir yargı modelinin oluşması...
Savunma hakkının engellenmesi...
Tutuklama kararlarının
siyasi kurgulara dayalı olarak verilmekte olduğu izleniminin güçlenmesi...
Güvenlik güçlerinin müdahaleleri ve operasyonları sırasında,
orantısız güç kullanımı...
“Kaçma ve delilleri karartma” koşullarını irdelemeksizin çok kolaylıkla tutuklama kararları verilmesi.
Gerekçesiz kararlar kadar gizlilik kısıtlamaları ve
gizli tanıklık uygulamaları...
Cezaevlerindeki aşırı yoğunluk, 300’den fazla ağır hasta tutuklu ve hükümlünün
ölümcül sağlık sorunlarıyla boğuşması...
İnsan doğasına aykırı
tecrit cezaları...
Kimi aydınların, kendileri ve yakın çevreleri için aradıkları adil yargılanma koşullarını, darbe bağlantılı ya da terör suçuyla ilgili yargılamalarda gereksiz bulmaları...
“Siyasal hasımlar” hakkında “düşman ceza hukuku” uygulamaları...
Daha da sıralayalım mı?
Özel yetkili davaların duruşmalarında, yargıç ve savcıların sanıklar ve vekillerine karşı aldıkları
hasmane tutum...
Artık bir sosyal paranoya haline gelmiş olan
“dinleniyorum” kaygısı...
Bireylerin, başta özel ve aile yaşamları olmak üzere
en mahrem alanlarında gerçekleşen iletişim özgürlüğü ihlalleri...
Sansür ve otosansürle engellenen eleştiri hakkı ve özgürlüğü, cezaevlerindeki gazeteciler...
Zaman zaman
ulusal bayram kutlamalarına ve anma günü etkinliklerine de uzanabilen muhalif karakterli toplantılara karşı yasakçı ve müdahaleci anlayış. Biber gazı kullanımı...
Çok sayıda öğrencinin,
“ifade özgürlüğü”, “örgütlenme ve toplantı özgürlüğü” kapsamında kalan “muhalif” özellikteki etkinlikleri nedeniyle adli ve idari soruşturmalara uğramaları, cezalandırılmaları...
Kadına yönelik şiddetin tırmanması. Töre cinayetlerinin sürmesi.
Kürtaj tartışmalarıyla kadının bedeni üstünde söz sahibi olmasının engellenmesi. Çocuk gelinler, fuhuşa sürüklenen kadın ve kız çocuklarına cinsel istismar olgularının artması...
Dahası da var; liste, uzayıp giden “o” tren yolları gibi...

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yaşasın Cumhuriyet 1 Ocak 2016
Sesler kısılırken... 25 Aralık 2015

Günün Köşe Yazıları