Dolapçı Yahya

20 Ağustos 2021 Cuma

Bilimin ilk temellerinin şu kurallara göre atıldığı söylenir: Önce olguları gözle; sınıflandır, ortak özellikleri ve karşıtlıklarına göre tartış. Günümüzde ise en yalın tanımı, “Sistematik bilgiler topluluğu.” Türkiye bu süreçlerin henüz hiçbir yerinde değil. Doğal afetler karşısında şaşkınız, yetmiyor toplumsal afetler karşısında da şaşkınız.

Suriye’deki iç savaşın ilk yıllarında, Türkiye’ye göç özendirildi. Esad’ın düşmesi için baskı aracı olarak kullanılacaktı, hesap çok ciddi anlamda şaştı.

Toplumsal uyum çalışmaları konusunda dünyada örnek bol. Almanya, Doğu Alman istihbaratının elemanlarını yeni yaşama uyumlandırma konusundan son gelen Suriyeli göçmenlere yönelik programına kadar geniş bir birikime sahip. Suriyeli göçmenlere bin saati bulan uyum program uygulanıyor. “Kadınların bedensel mahremiyetine saygı” konusunda bile eğitim veriliyor.

Hollanda’da Fas kökenli belediye başkanı var. Yabancı kökenlilerle öyle bir program yürütülüyor ki ülkede “tık” çıkmıyor. İngiltere’nin başkenti Londra’da yüzlerce farklı dil konuşuluyor. Ancak herkes İngiltere yurttaşı…

Bizde hiçbir uyum programı yok. Suriye’den gelenler belli bölgelerde kendi yaşamlarını kurmuş. “Sınırı geçerlerse” toplu şekilde “hadleri bildiriliyor.” Böyle böyle toplumsal “cıs” noktalarını öğrenecek ve uzun sürede uyumlanacaklar. Kendi yurttaşlarının en temel hakkı olan eğitimiyle ilgilenmeyen, “betonların en büyüğüne” odaklanmış bir yönetimden ne beklenilebilir ki?

Bir yıl önce dolap üretimi yapan bir atölyede tanışmıştık Halepli Yahya ile… Ne söylerseniz kollarını çapraz yapıp göğsüne götürüyor ve “şükran” diyordu. Dört çocuğu ve eşiyle birlikte kötü koşullarda yaşıyordu. Şimdi koşulları biraz düzelmiş, kalfalığı bırakmış dolap satıyor. Yine Türkçe bilmiyor. Geri dönmeyi “asla” düşünmüyor.


PERSONEL GÖNDERME ASKIDA

Pentagon sözcüsü ve NATO Genel Sekreteri, kendilerine ağlayarak soru soran Afgan kadın gazetecilere şu ortak yanıtı veriyor: “Sizi anlıyoruz, çok üzgünüz...” Afganistan’ın geldiği durum sonrasında ABD için “yenildi, kaçtı” gibi yargılar üretiliyor. Bu kadar iddialı olmayabilir ama “ulus inşası” yaklaşımının çöktüğü de bir gerçek.

Ya Afganistan’dan Türkiye’ye gelenler? Bir görünerek gelenler var, bir de görünmeden gelenler... Ankara’da bazı otellerin Afganlılar için kapatıldığını biliyoruz. Bir de geldikten sonra kaybolanlar var. CHP Adana Milletvekili Burhanettin Bulut, sahadaki gözlemlerini şöyle aktarıyor: “Türkiye’ye gelen 17-30 yaş arası Afgan vatandaşları askeri disiplinle, ip gibi dizilerek, ellerinde bavul, erzak olmadan, herkesin gözü önünde nereye gittiler? Ne yediler, ne içtiler? ABD ile aynı zamanda ülkelerinden çıktılar, Türkiye’ye nasıl geliyorlar? Ülkeyi yönetenler endişe kaynağı olan bu konuda nasıl üç maymunu oynayabiliyor? Bunları düşününce, iktidarın gizlediği bir ajanda olduğunu görmemek için kör olmak gerekiyor.”

Afganistan’ın ülkemizi ilgilendiren bir diğer boyutu ise Kâbil Havaalanı. Taliban’ın ele geçirmesinin ardından Türkiye’nin istekli olduğu havaalanını işletme konusunun da kapandığı değerlendiriliyor. Edindiğimiz bilgilere göre, Afganistan’daki askeri birliğe yeni dönemde personel gönderme planlaması askıya alınmış.

Afganistan’da yaşanan “terk edilme” duygusu daha yakın coğrafyamızda yinelenebilir mi? Bekleyip göreceğiz…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Suriye dersleri 13 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları