Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Cumhurbaşkanlığı’nı Yazmanlığa İndirgemek Anayasal Suçtur
Türkiye’de demokrasiyi sandığa, karizmatik tek lidere indirgemek; demokrasi kurumları, örgütlenmelerini işlevsiz kılarak gerçek demokrasiden koparmak... Emperyalizmin, sağ ideolojilerin yoksul güney dünyası için “istikrar” kavramıyla, sömürü çıkarlarının döndürülmesi adına yutturmacalarıdır... Sivil vitrinde diktatoryal yönetimi geçerli kılacak, her tür haksızlık, kirlilikle hesaplaşmayı, insanların hedef oldukları olumsuzluklara karşı duruşlarını ezecek bir düzenin işler kılınmasının aracıdır...
Ülkemizde anayasa, yasal düzenlemeler, iktidar icraatları çarkları... Ne zaman eksikli de olsa demokrasinin kurumları, örgütlenmeleriyle halkın, ezilenlerin haklarını arayabilmelerinde soluk alınabilen yolların önü açılabilmişse, toplumsal gücümüzle hak alabilmelerde çok büyük patlamalar yaşanmıştır... Sağ ideolojik pazarlamanın tam tersine halk çoğunluğunun adil, eşitlikçi hak kazanımları süreçleri “istikrarlı, güçlü” iktidarların başta olduğu dönemlerin aksine yıllar için geçerlidir... Cumhuriyet tarihimizin halk çoğunluğu için geçerli özgürlükler, eşitlikçi paylaşım, hak kazanım yılları, 1961 Anayasası, 1963 sendikal yasaları, demokratik örgütlenmenin önünü açan yasalar bileşkesinin ürünleridir... Güçlü sağ iktidarlar, ideolojik arayışlarla. “Lüks anayasa” kavramı üzerinden hak gaspları, böylece gündemimize girmiştir...
Ülkemizde en gelişmiş demokrasilerde görülmemiş bir hızla çağı yakalama, eşitlikçi paylaşım düzeni, emperyal çarkların işleyişinde Türkiye’ye biçilen rollere, dona uymadığı içindir ki... Tek kutuplu dünya, emperyal dayatmaların piyasalar düzeni için öngörülen yoksullaştırma, yoksunlaştırma, sosyal damping, kuralsızlaştırma, örgütsüzleştirme projeleri, -24 Ocak Kararları çarpıcı bir örnek- istenildiği gibi işletilemediği içindir ki emperyal düzen onaylı 12 Mart-12 Eylül askeri darbeleri devreye sokulmuş, arka bahçe ülkeleri için rol model demokrasinin kurumlarını işletilmez kılan, sandığa, lidere otoriterliğe bağlayan modeller getirilmiştir. Anayasal, yasal kurumları, toplumsal örgütlenmeleri kâğıt üstünde var, ama işlemez kılan 12 Eylül Anayasası’yla solun silindir gibi ezilmesinin üstüne ırkçı, siyasal İslamcı parti alt kimliklerinde ayrımcılığı, dağılmayı getiren projeler üretilmiştir...
***
Cumhuriyet, laik düzen, devrimlerin kazanımları ile yükselen Anadolu aydınlanması, toplumsal birikimin üzerine, 1961 Anayasası’nın önünü açtığı demokratik toplumsal kazanımlarla Türkiye’nin 17 yıl gibi kısa bir süreçteki kazanımları dudak uçuklatıcıdır... Emekçilerin haklarını kullanmaları, gelir dağılımı verileri, tüm ücretlilere aynı oranlarla yansıyan sendikal hak kazanımları, AB-ABD ülkelerindeki iyileşmeleri katlayan rakamlarla sabittir... 1980’de, sigortalı çalışanların sendikalaşma oranı yüzde 50’nin üstü ile ABD’yi (yüzde12) katlamış, AB ülkeleri ortalamasının üstüne çıkmıştır. Küresel saldırı artı 12 Eylül tırpanı ile aynı hızda öylesine geriye çekilebilmiştir ki Özal’ın düşünü gördüğü ücretlerde piramit çok hızlı oluşturulmuştur.
Yine de hak ve özgürlüklerin, örgütlenmelerin yaşanmışlığı bir kuşakta bilinçlerden kazınamamış, güçleri, içleri boşaltılmış sendikal yapılanmada bile işçiler, aydın emekçileri toplayan meslek örgütlenmeleri, toplumsal patlamalar, direnişlerle, Özalizm kalıcı kılınamamıştır. Bahar-yaz eylemleri, Zonguldak direnişleri dünya emek tarihinde benzer örneği olmayan sendikal yasaklı, ama hâlâ örgütlü emeğin güçlü direnişleriyle... Özalizmin, sağ ideolojilerin kalıcı projeleri sarsılmıştır. Sivil iktidarlar, ideolojiler çatısında, örgütlü çoğunluğun, ezilenlerin haklarının kullanılamadığı, demokrasinin işleyiş çarklarının katledildiği, sivil otoriter, diktatoryal yönetim arayışları, “istikrar” adına gündemimize sokulmuştur...
İşte tam da bu çerçevede, demokrasinin işleyiş, denetim çarklarını kırma, vitrinde sandık otoriteyi kurma arayışları arasında, Cumhurbaşkanlığı işlevini onay kâtibi, yazmanlığa çevirmek ya da başkanlık sistemini (kendi işleyişi içinde çok daha güçlü olması zorunlu denetim çarklarını; yasama, yürütme, hele de yaşamsal işlevde yargı bağımsızlığını yıkarak) geçerli kılmak gündemimize girmiştir... Size daha Sezer’in Cumhurbaşkanlığı döneminde, liberalizm adına yapılan çok ateşli, haksız, hukuksuz tartışmayı anımsatmalıyım. Hani Sayın Sezer, anayasa kitapçığını fırlatarak piyasalar düzenini bozmakla suçlanmıştı ya... O zaman da bugünkü yazı başlığımla anlamda buluşan bir başlık ve yazı içeriği ile demokrasilerde, anayasal düzenimizde, Cumhurbaşkanlığı’nın veto yetkisi içinde yasalarda sayılmış tüm görev ve yetkilerinin, iktidar icraatlarının demokrasiye, hukuka, kurumların bağımsızlığı, hakların, işleyişi, kamu yararı denetimi sorumluluğu, işlevi olduğunu anlatmaya çalışmıştım...
Özetle bugün de geçerli olmak üzere, Cumhurbaşkanlığı’nı yazmanlığa indirgemek, en hafifi ile yasal yükümlülüklerini yerine getirmemek, anayasal suçtur. Kırıtarak iktidarlarının ürettikleri çözümlerin hepsi demokrasiye, hukuk devleti düzeni çarklarının işleyişine aykırıdır...
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
En Çok Okunan Haberler
- Op. Dr. Dericioğlu başında poşetle ölü bulundu
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- 500 bin TL'nin aylık getirisi belli oldu
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- Marmaray'da seferler durduruldu!
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Suriye'de herkesin konuştuğu ölüm listesi
- Apple'dan 'şifre' talebine yanıt!
- Erdoğan'dan işgale 'isimsiz' tepki
- Suriye'nin yeni başbakanından ilk açıklama