Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Ekonomi Dili Eşittir Savaşın Dili
Ekonomi haberleri saatlerinde, piyasalar düzeninin krizi üzerinden yapılan tüm bilgilendirme, değerlendirmelerde, krizden çıkışın reçetelerinde, giderek daha açık üslupta savaşın dilinin egemen olması tüylerimi diken diken ediyor... Ekonomi sözcükleri ile sıradan vatandaşlar olarak bizlerin anlaması çok zor olsa da, söylenenlerin özetinde, önceleri beklenmedik olarak açıklanan, alınan önlemlerle atlatılacak gibi bakılan krizin, artık sistemin bilinen piyasalar önlemleri içinde çıkışının görülmediği, giderek derinleşmekte olduğu, süresine ise hiç sınır çizilemeyeceği olguları, ortak söylemlerde vurgulananların başını çekiyor... Çıplak sözcükler ya da ekonomi terminolojisi kullanılarak, dengelerin taşlar yerlerinden oynamış olarak yeniden oturtulmasında dayatmacı, zorlayıcı, çatışmacı güç, savaşın kaçınılmaz olduğunun altı çiziliyor... Krizin derinliği, kazandığı boyutlarda klasik demokrasi, insan haklarının çözüm reçetelerinde yerinin olamayacağı da sakınılmadan dillendiriliyor...
\nBilindiği üzere hafta sonu Arap Birliği’ne siyaseten onaylatılan Suriye ambargosu kararı vardı... Ekonomi üzerinden bu kararın anlamı yerli yerine oturtulurken, insan hakları, demokrasi, diktatörlük düzeninde yaşananlar, ‘tepki’ kavramı ile söylenenlerin çok da bir anlamı olmadığının saklanmasına bile gerek duyulmuyor... Kimselerin ambargo kararını alan Arap Birliği içinde oy kullanan ülkelerin siyasi yapılanmalarında daha fazla demokrasi, insan hakları olduğu, diktatörlüklerle yönetilmediklerini söyleyecek hali yok... Dahası yakın gelişmeler olarak söz konusu ülkelerde de, uysa da uymasa da “Arap Baharı” adının kullanılmasında ısrar edildiği başkaldırıların, sokak eylemlerinin, diktatör yönetimlere karşı çıkışların daha insani yöntemlerle durdurulduğunu söyleme lüksleri de yok. Yani neden Libya, neden Suriye’de yaşananlara zengin kuzey dünyasından, emperyal güç odaklarından müdahalenin geldiğinin insani, demokratik bir açıklaması yok...
\n***
\nSöz konusu ekonomik çıkarlar üzerinden açıklamalar olduğunda, çok net -dürüstçe-, krizden çıkış koşulları, dayatmaları, çıkar cephelerinde yer alma, kazananlar safında olma.. kavramları ile durumlar özetleniyor... Demokrasinin beşiği ülkelerde bile, seçilmiş siyasilerin yerine atanmış bürokratlarla yönetimin bugünün koşullarının bir zorunluluğu olduğu ifade ediliyor. AB’nin siyasi, ekonomik geleceği, kararlarında merkez ükeler, ikinci, üçüncü üye halkası ülkeler ayrışması tartışılırken de siyasi, insani kaygılardan tümden koparılmış olarak, hangisinin ekonomik çözüm getireceği sorgulaması yapılıyor. Söz konusu Ortadoğu’nun yeniden emperyal güç odakları, ekonominin, piyasalar düzeninin çıkarlarından yana düzenlemesi olunca da, daha önce bu ülkelerde diktatörlerle uzlaşılarak kurulmuş dengelerin ayakta tutulabilenler artı yeni yandaş iktidarlar olarak nasıl düzenleneceğinin koşulları aranıyor...
\nGelinen noktada, dünün en taze değerlendirmelerinde sistemin merkez ülkelerinin aslında İran’la savaşı söylemde tutarak, şimdilik Suriye yönetiminin defterinin dürülmesine ağırlık verdiği saptaması yapılıyor... Ekonomi penceresinden neden Suriye yönetiminin değiştirileceğinin tartışması bile gündemde değil. “Katli vaciptir, tanrılar kurban istiyor” üslubunda, Yunanistan, İtalya, İspanya gibi zengin kuzey dünyası içindekiler için lider-iktidar değişikliği olarak hızla gerçekleştirilen sonucun, “Suriye’de elbette çok daha zorlu, savaşkan, kanlı olarak olsa da Esad yönetiminin düşürülmesine kadar bedeli ne olursa olsun savaş” çerçevesi mutlak kabul ediliyor. Şimdilik dışardan işgal sözü yok, “iç dinamiklerin her tür destekle iç savaşta kazanmalarına yönelik her yol mubah” kararı, uluslararası geçerli gerekçeleri olmasa da, dayatılmış tartışılmaz olgu olarak gündemde...
\nEkonomik çıkarlar, kazanan tarafta olma babında Türkiye’nin Libya’da olduğu üzere kazanacaklarına mutlak gözü ile bakılan cephede olması da sorgulanmıyor. Tartışmalar gerçek insani kaygılardan, haklarından, demokratik ilkelerden çok uzakta olarak, “ne kadar önde ya da geride kalma, kaybetmeme..” kaygıları üzerinden... Malum Türkiye’ye, emperyal odaklar sınır komşusu, stratejik ortak, din kardeşliği üzerinden doğrudan önde, iç savaşın tarafı olarak rol biçtiler... Irak’ta bir milyonun üstünde Iraklının ölümünden sorumlu ABD, uzakta, ulaşılamayan güç odağı olarak çok ağır hesap vereceğe benzemiyor. Türkiye Suriye’nin uzun sınırlı komşusu, izdüşümleri Türkiye’de de olan her tür ayrımcı, İslamcı mezhepler, cemaatler, halklar üzerinden iç savaşa bulaşıldığında, Türkiye’ye kalıcı bedelleri çok ağır da olabilir.
\nBizimkilerin tek derdi, bedel ödemeden bu işin içinden kazançlı çıkmak. İktidardan, siyasi ideolojisinden yana düşünce üretenler, bir tek bu kaygılar ekseninde Suriye’nin iç savaş bataklığına ne boyutlarda bulaşılması gerektiği üzerinden sorgulama yapıyorlar... Bu kirli savaşa bulaşmanın bize yansımalarını ise aklına bile getiren yok...
\n\nYazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Korgeneral Pekin'den çarpıcı yorum
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- Colani’nin arabası
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı
- Komutanları olumsuz görüş vermedi, görevlerinden oldu
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- 148 bin metrekarelik alan daha!
- '100 yılda bir görülebilecek akımın başlangıcındayız'
- Milletvekilleri Genel Kurulu terk etti!
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama