Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Ey Akıl, Biraz Bize de Takıl... (13.02.2014)

13 Şubat 2014 Perşembe

Akıl tutulması dediğimiz halleri öylesine ağır, öylesine ağır bir hastalık gibi yaşamaya başladık, moraller öylesine dibe vurdu, umutsuzlukla içimiz öylesine karardı ki... Yağmur duasına çıkmışların yağmur çığırışlarındaki biçareliği, yol göstericilikte sevgili ölmüşlerimizin ruhlarını çağırarak akıl danışma zavallılıklarımızı anımsatan boşuna yol arayışlarına kalkışır olduk. Ana haberler, görüş tartışmalarında üzerinde düşünmeye, sorgulamaya kalkıştığımız yaşamsal sorunlarımıza ilişkin konu başlıkları öylesine ayrıntı, gerçeklerden sapma, akıl tutulması yaratabilecek nitelikler kazandı ki...
“Alo Fatih Hattı” üzerinden gelişmeler, tartışmalar, elbette insan hakları, demokrasi, hukuk devleti düzeninin varlığı, işleyişinde, çıplak diktatörlüklerden, darbelerden daha etkin bir silah niteliğini kazanmış medya gücünün gerçeklerin çarpıtılması, kitlelerin güdülenmeleri, akıl tutulmasına yakalanmalarında giderek artan etkisi nedeniyle yaşamsal önemde... İktidar ortaklarının birbirlerine de güvenmediklerinin belgesi dinlemeler, ortak düşmanlarının yaşamlarını karartırken kullandıkları hukuk dışı yöntemler, şok dalgalar etkilerini yitirecek kadar çok, sık bir bir ortalığa saçılıyor...
Başbakan’ın gündemi, yeri, zamanı belli, yayını yapan medyanın kilit noktasında görev yapan adamına talimatının yalanlanacak hali yok. Sadece sesleri, net talimat-emrin gereğinin yerine getirilmesi değil, kurulu düzen ilişkileri, çıkar ağları kanıtlı, belgeli... Başbakan yalanlamaya kalkışmadan muhalefet partisinin yayından kaldırttığı altyazılı haberinde kendisine hakaret edildiği savı ile savunma yapıyor. Yine Başbakan talimatıyla ortak bir havuzdan büyük gazete-televizyon satın alma işine girenlerin, son yılların en ballı ihalelerindeki payları ortada, verdikleri paraların karşılığını fazlası ile çıkaracakları, halkın “anasını...” heveslerini dillendiren sözleri telefon dinlemelerine takılı...

***

Rejimi en eksikli sayılabilecek demokratik düzenlerde bile kabul edilemeyecek kamu ihalelerinin odağında büyük medya patronları, ihale kazanma ilişkileri, medya gücünün İktidarlarının emrinde olması, kirli ilişkiler ağında böylesine ağır bir suçüstü olmuşsa, medyanın güdümlü işletilmesi, ele geçirilmesinin gerçekleri böylesine ayyukka çıkmışsa, en güçlüsünden İktidarlarını, suçüstü olmuş sermaye güçlerini, düzenin kendisi ayakta tutmaz, tutamaz... Rejimi demokrasi sayılan, bu boyutlarda suçüstü, kirlilik belgelerinin ortalığa saçıldığı, yerlerinde, görevlerinde kalmış iktidarları, kadroları örneği yok...
Binlerce polis, ilgili savcılar, yargıçlar görevlerinden alınarak durdurulan operasyonlarda, ortada kalan, Meclis’te, sosyal medyada açık açık dinlenebilen yolsuzluk belgesinde bakan çocuğunun babasına telefonda söylediğine göre elinde kalan 3-5 kuruş 1 trilyonsa... Genel müdürünün evinden kutu kutu 4.5 milyon dolar çıkmış bankanın, kuşkusuz adı geçen müdürünün kişisel sorumlu olmadığı 6 yılının görev zararı 1 milyar 751 milyonu bulmuş, zarar rekoru da geçen yıl kırılmışsa... Her gün yenileri eklenen, kafa karıştıran şok şok suçlamalar, bilgilendirmeler, yasadışı elde edilmiş olsalar da gerçekleri ortalığa saçan belgeler karşısında insan aklı ile nelere inanıp, nelere nasıl tepkiler verecek?
Yıllardır Türkiye basın özgürlüğünde rejimi demokrasi olan ülkeler içinde değil sadece, güdümlü rejimlerin bile çok ötesinde, en gerilerde bir yerlerde... Sadece yargısız infazlar, haksız-hukuksuz tutuklamalarda değil, siyasi iktidar sermaye güçlerinin en baskıcı, en kirli ilişkiler ağında halkın gerçekleri öğrenme haklarının en ağır katledildiği ülkeler raporlarında Türkiye, dünya sıralamalarında hep en gerilerde. Başbakanı, iktidarlarını çok kızdıran basın özgürlüğüne ilişkin dün yayımlanan, en son raporlarında da iyileşmeyi unutun, daha da gerilere düşmüş bulunuyor. İç savaşların bataklığında insan hakları diplerde ülkelerin çoğu bizden daha iyi sıralamalarda yer alabilirlerken, gerçekleri öğrenebilme hakkımızın bu boyutlarda gasp edilmesinin bedelini nasıl ödüyoruz?
Sorun sivil diktatoryal yapıda alıp başını giden İktidarlarına biat eden cepheleşmiş, kilitlenmiş oylarla sınırlı mı? “Alternatifi yok ki, yolsuzluk olsa da oyumu veririm” diyen seçmen algılaması, günde sayısız posta tek yanlı canlı yayının eseri değil mi? Medyanın halkı güdülemede nasıl kirli kullanıldığının hiç hesaplaşması olamayacak mı? Dün bir bakan çıkıyor, ortalığa saçılan bu kadar kirli çamaşırdan sonra, şimdi en kirlisinden hesaplaştıkları Cemaate tüm yaşananların suçunu atarken, “Ölümü için dua edilen uzun boylu lider..” efsanesi ile bizimle kafa buluyor. Aklımızı donduran, bilincimizi, hak aramamızı, çıkarlarımızı korumamızı engelleyen bu gidişe hep böyle seyirci kalacak mıyız?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları