Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Hukuksuz - Demokrasisiz
Gazeteciliğin, haberciliğin ilkeleri, ölçüleri en alt sınırları ile işletilse, İstanbul Barosu’nun olağanüstü genel kurulu canlı yayın televizyon kanallarından verilirdi. 7771 avukatın imzası ile gelen önerge çerçevesinde hazırlanan, oybirliği ile kabul edilen bildirge, Türkiye’de sivil iktidar eliyle hukuk devleti düzeni, bağımsız yargı, demokrasinin, savunma hakkı çerçevesinde katledilmesinin hukukçular tarafından saptanmasının belgesiydi. İstanbul Barosu’nun savunma hakkının gasp edilmesi, yasal yükümlülükleri içinde üyesi avukatların savunma haklarından yana görev yapmaya kalkışması Baro yönetiminin yargılanmasına konu yapılınca, İstanbul Barosu’nun farklı gruplarda buluşmuş üyeleri, Türkiye’nin diğer illerinin baroları, Barolar Birliği, uluslararası barolar üst örgütleri, avukatların bağımsızlığı, savunma hakkının kutsallığı ilkelerini korumak için, sadece özgür iradeleri ile seçtikleri yönetimi teslim etmemek üzere değil, bağımsız yargı düzenini savunmak üzere kenetlenmişlerdi.
Medyamız demokrasi, hukuk devleti düzeninin en yaşamsal olmazları, insan hakları üzerinden yaşanan ağır ihlalleri kamuoyu gündemine taşıyan, hukukçuların isyanı, haykırışının içeriğini kamuoyu ile paylaşamayacak kadar ağır siyasal iktidar baskısı altında bu haberlerin hakkını vermedi. Hukukçuların bu büyük, hukuk-demokrasi katliamı çığlığının bizim için, hukuk devleti düzeni, bağımsız yargı için yaşamsal anlamını, gerçek olup biteni algılama, kapsama alanımızın dışında tutmaya yönelik, kamuoyunu yanıltma görevlerini, bir kez daha etkin yerine getirdiler...
İstanbul ölçeğinde binlerce, Türkiye ölçeğinde on binler, dünya ölçeğinde milyonlarca avukat adına kürsüden seslenen avukat örgütlerinin yöneticileri, Türkiye’de avukatlara yönelik saldırılar, baskılar, bağımsız savunma hakkının önündeki engelleri birbirinden çarpıcı örneklerle anlatırlarken, Türkiye’de adaletin ayaklar altına alınması sonuçlarını avukatların özgür savunma hakları ile olan doğrudan bağlantıları ile açıkladılar. Uluslararası hukuk kurumlarının temsilcilerinin “Türkiye’de adalet yok” sonucuna varan değerlendirmelerine, bir köşe yazısı içinde, genel kurulun sonuç bildirgesinden birkaç saptama katmakla ancak yetinebiliriz...
“...Bizce, siyasal iktidarın demokratik meşruiyeti, hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasının gerekçesindeki güç değildir. Hak ve özgürlükler, çoğunluk ideolojilerinin tartışmalı değerlerine feda edilemez.
Siz ister özel yetkiler atfedin mahkemelerinize, isterseniz yönetimlerinizin sıkı mahkemelerinde yargılamalar yapın, biz yasalarla kurulmuş olsa bile bu kararların toplum vicdanında (haklı) olmadığını biliriz. Biz avukatız!..
Mesleğimize ilişkin biriktirdiğimiz bütün duyarlılığımız, kaynağında savunma hakkını ve halkın hak arama özgürlüğünü barındırır. Teslim olursak, adaleti teslim ettiğimizi biliriz biz...
Romalıların kölelerinden bile esirgemedikleri savunma hakkının kutsallığına yüklediğimiz anlam, toplumsal adaleti temsil ederken verdiğimiz savaşımın kaynağındaki öyküyü oluşturur... Hak ihlalleriyle karşılaşanların kimlik ve düşüncelerine bakmaksızın yanında yer alırız biz...
Bu adaletin, ayrımsız biçimde herkes için geçerli olduğuna inanırız. İktidar erkinde ifadesini bulan güç, giderek olağanüstü gelişen bir cesamete erişirse, başka bir deyişle kendini yargı denetiminin dışında tutarsa, sadece kuvvetler ayrılığının işlevini yitirmekle kalmayacağı, büsbütün adaletin yitip gideceğini biliriz biz. Beslenen canavarın, onu besleyenlere yöneldiğini tarih boyunca çok yaşadık biz. Bir gün herkese gerekiriz biz...
Yargıyı kuşatıp esir alsanız da bizi teslim alamazsınız. Darbelerden, darbelerin sıkıyönetim mahkemelerinden, DGM’lerden, ÖYM’lerden aldığımız derslerin birikiminde oluşan gücümüzle hiç biat etmedik biz... Şimdi de öyle olacak. Yargıyı siyaset eliyle susturup, savunmayı polis eliyle kriminalize ederek kamuoyu desteği sağladığınızı düşünseniz bile susmayacağız biz... Örgütlü gücümüzü, Baromuzu da size teslim etmeyeceğiz...”
Ve dün bu dönemin özel yargı uygulamalarına damgasını vurmuş Silivri, Ergenekon davası yargılamasında, savcılığın esas hakkındaki mütalaasının okunmasına geçildi... Terör örgütü, darbe suçlamaları üzerinden tek bir sanık için bile ceza hukuku ilkeleri içinde, suç-ceza ilişkisi çerçevesinde, eksiksiz kanıtların değerlendirilmesi, sözlü yargılama, tanık dinleme, savunma süreçlerinin tamamlanması söz konusu olmadan, dahası cezaların biçildiği suçlar için durumların gerekçelendirilmediği bir sonuç tablo ile yüz yüzeyiz... İddianamelerde bile olmaması gereken soyut suçlamalarla, aksine kanıtların ortaya çıkabileceği yargılama süreçleri atlanmış olarak yargı kararına dönüştürme nasıl bir yargılama düzeni, sonucudur?
12 Mart, 12 Eylül’ün siyasal davalarındaki gibi, öngörülmüş toplumsal muhalefetin ezilmesi hesaplarının sonrasında, hukuk içinde bir sonuca ulaşılamadan ortada kalacakları kuşkusuz...
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Türkiye'den Şam Büyükelçiliği'ne atama!
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama