Ortadoğu Yangınından Öncesi-Sonrası...

15 Temmuz 2014 Salı

Biliyorum Ortadoğu yangınını bu yaza özgü değerlendirmeye kalkışmak bile yanlıştan yola çıkmak... Ancak en sıcak-zorlu ramazan günlerinde IŞİD’in operasyonu ile gündeme gelen ateşin tazelenmesi, Irak’la başlıyormuş, Suriye’ye sıçratılıyormuş gibi görünüp, Ortadoğu’nun İsrail-Hamas-Filistin çatışmalarında da yangının fırsat bu fırsat tazelenmesi ile alev topuna dönüşmesi... Sonuçta bölgedeki ırklar, mezhepler çatışmalarının yangınlarının korlanmasının ötesinde, emperyal çıkarların yeni bölge haritalarının çizilebilmesine kadar sürebilecek iç savaşlar, insanlıktan çıkış hallerimizde... İnsanlık adına seyirci kalmada yüz kızartıcı suçlar üzerine suçların işlendiği bu günlerin suç ortaklıkları hiç ama hiç unutulmayacak...
Kor alevlerin yakıp yıkıcılığı kadar geriye dönüşü olmayan sonuçlarının bilinçlere kazılan, hiç silinmeyecek, izleri vardır... İşte size çok sıradan tanıklıklar... Son iki gündür sabahları Haliç metro istasyonundan, dillerinden Suriyeli olduklarını düşündüğüm çoluk-çocuk, kadınlar biniyor... Kendimi çaresiz insanların çaresizliklerine tanıklıkta dayanıklı sanırdım... Vagonlardaki yerli yabancı yolcularla birlikte bende de ne yapacağını, nasıl davranacağını bilememekten de beslenen, en azından kaygılarını saklayamayacak bir panik yaratıyordu..
Bilinmeyen süreler, bilinmeyen yerlerde yatıp kalkmış, hiç su görememiş insanların dayanılmaz, yaz sıcağında yayılan kokularına, yine bilinmeyen sürelerdir yıkanmamış saçlarının terle yapış yapış görüntüleri ekleniyor. Bir yerlerden verilmiş göreceli uygun çocuk giysileri, kimi oyuncaklar çocukların savaş travması sonrası hallerini yumaşatamıyordu... Bir gün öncenin sabahında sürekli çığlık atan bir kız çocuğunun taşkınlığı kulak tırmalıyor, insanlığın yüz kızartıcı hallerinin sonuçları adına galiba hepimizde görmemeye çalışmak duygusunu besliyordu. Dünkü oğlan çocuğu elindeki küçük oyuncak arabayı herkesin üstüne atıp her yerden geri almak üzere sürünürken, kaçınılmaz yolcuların hızla yerlerinden kalkmalarına, kimilerinin belki de önceden treni terk etmelerine yol açıyordu. Ağlayan yolcu çocuklarıyla birlikte yolculuk katlanılmaz hal alıyordu...

***

Şimdi siz siz olun, sadece Suriye’de İktidarlarının izledikleri politikaların ürünü, milyonu geçtiği söylenip durulan Suriyeli sığınmacılar gerçeği İstanbul’un sıradan, güncel yaşamına bu boyutları ile yansıdıktan sonra, varın her şeyin eskisi gibi kalacağını, Erdoğan’ın liderliği, kimliği üzerinden, Cumhurbaşkanlığı kalesi fethedilmiş olarak, AKP İktidarlarının yürüttükleri politikaların, yeni Osmanlı, ılımlı İslam projelerinin Ortadoğu liderliğinin yolunda yürünebileceği düşleri, masallarının inandırıcılığının kalacağına... İçinizden, inanmış olarak “evet” deyin...
Unutmadık; Irak-İran kanlı çatışmalarından, İran’ın çok kanlı Mollalar devriminden sonra da, bir o kadar İranlının savaştan kaçarken yollarının ülkemiz topraklarından geçtiğini biliyoruz... Saddam’ın Kürtleri gazla katletmesi üzerine de peşmergeler yıllarla Türkiye’ye sığınmış olarak yaşamışlardı. Bulgaristan’dan en son 1969-89 yıllarında yaşatılan Türklüklerini ret, asimilasyon politikalarındaki büyük göçlerin toplumsal sonuçları, sancıları doğru dürüst algılanmamıştı bile... Sovyetler’in parçalanması sonrası önce eski Doğu Bloku’ndan, sonra Ermenistan’dan ekonomik, ekmek parası gerekçeli kaçak işçilerin milyonları sermayemiz için ucuz emek, bizdeki örgütlü sendikalı işçiliğin kırılması, sosyal damping araçları olarak sevinçle karşılanmışlardı... Ama inanın ki bu son Ortadoğu yangınının kor alevleri çok farklı, yakıcı... Birinci nedeni de İktidarlarımızın günlük çıkarlar, kazançlı çıkma hesapları adına yangındaki suç ortaklıkları, kirli ellerin uzanmasının saklanamayan gerçek yüzü...
Osmanlı yüz yıllarca en geniş toprakları yönetebilmek uğruna çok oyun oynamış olsa da, ırklar-mezhepler çatışmalarında hiç bu kadar işin içinde olup açığa düşmemişti... Hâlâ hoşgörü, inançlara özgürlük, çokkültürlülük hamuru ile övünebilmemiz de bundan... Bir de Kurtuluş Savaşı destanının yazılabilmesinin zorluğu, yoksulluğu, yoksunluğu üzerine Atatürk devrimleri, Cumhuriyet, laiklik ilkeleri ile oturtulmuş, kurtuluş için olanları dışında u351 ºiddetli savaş karşıtı, barış politikaları, Atatürk’ün dünyaya örnek oluşturmuş ilkeleri var ki...
Şimdi kuruluş sürecini Irak işgaline, emperyal çıkarlar adına onay verme suçunu işlemiş bir İktidarları projesinin 12-13 yıl öncesinden kalmış suçlarını zayıf belleğimiz unutmak istese de... Saddam’ın devrilmesini başarı hanesine yazıp, üst üste Ortadoğu projelerindeki sayısız çuvallamaları nasıl yok sayabileceğiz? Erdoğan Ortadoğu’nun en güvenilen, en sevilen lideriydi de, şimdilerde ne oldu? “Mısır, Libya çuvallamalarında stratejik büyük ortakların güçleri aşılamadı...” desek, Suriye-Esad’da birinci elden sorumluluğu, IŞİD yangınındaki geri dönüşü olmayan yanlışın ötesinde bağışlanamayacak büyük insanlık, İslam inancına yönelik büyük suç çıkışları nereye oturtacağız? Meydanlar, seçim anketleri ne sonuç verirse versin... Bu yolun çıkışı yok...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bayram benim neyime? 9 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları