Jetski'siz Cübbeli, Yılbaşı’sız Türkiye olmaz!

25 Aralık 2016 Pazar

Bazı yazılar standarttır. Birkaç gün önceki “Hilafet” yazımız gibi… Her yıl mutlaka birileri “halifeliği yeniden ihya etme” arzusuyla zuhur eder ve biz de “hilafet neden ‘imkânsız’dır” diye bir yazı yazmak durumunda kalırız. Keza her Ramazan’da dinin nasıl “piyasa malzemesi” yapılıp ekranlarda şova tahvil edildiği üzerine bir yazı yazmamız da âdetten oldu.

Bunun gibi bir başka “standart”, Yılbaşı’nı kutlamayı millete zehir etmeye dönük atraksiyonlarla gündem olanlar dolayısıyla her yılın son günlerinde kaleme almak durumunda kaldığımız “Noel ve Yılbaşı” yazılarıdır. Bir bakarsınız üç-beş aklıevvel çıkmış, bir Noel Baba balonunu orta yerde şişirip önüne de içki şişeleri, iğne şırıngaları koymuş, sonra da “Allahü ekber” nidaları arasında patlatıyor. Bakarsınız, bir hoca camide vaaz verirken öfkeli öfkeli “Noel baba sizin neyiniz olur” diye cemaati azarlayıp “Zinhar, yılbaşı falan kutlamayın haa” diye parmak sallıyor.

Hatta bakarsınız, “makûl”ün içinde sandığınız bir Diyanet İşleri Başkanı Yılbaşı’nın kumar, içki, loto, toto, haz, eğlence, tüketimle bağını kurup onu “yozlaşma kültürü”nün tecellisi sayıyor ve kutlanmasını doğru bulmadığını kaydediyor. Sanki o saydıklarına vesile sadece Yılbaşı imiş, Kurban ve Ramazan bayramlarında tatil beldelerine kaçanlar aynı “yozlaşma”lara gark olmuyormuş gibi…

Ve tabii toplumun büyük çoğunluğunun ailecek, “akrabayı taallukat”la yeni bir yıla, yaşanan tüm acı, keder ve korkulara rağmen yine de umutla, bir yudum mutluluk tadarak evinde barkında sade bir kutlamayla girdiği bilinmezmiş gibi…

***

Evet, her yıl birileri çıkar dedik ya, bu yıl da topa erken giren Cübbeli Ahmet Hocamız oldu. Geçen hafta terör tehlikesi nedeniyle bazı yurtiçi toplantıları iptal ettiğini açıklayan Cübbeli, sözü 31 Aralık akşamına getirerek herkesi kendi medya organı Lalegül TV’nin karşısına davet ederken bakın neler söyledi:

“31 Aralık akşamı da mesela 9’dan sonra başlarız, 12’ye kadar, ‘Yarım’a [00.30] kadar sohbet olur. O gün Lalegül’ün kanallarına bakarsınız. İnsanlar günahla meşgul olmasınlar. Noel işi çok önemli; tehlikesi… … İnsanlar bunu kutlamasın diye, sohbet önemli. Noel gecesi çok önemli… Bir kişiye [dahi] ulaştırmak içûn… Hepimiz seferber olalım! Bu belâların kalkması içûn… Vatanımızın bize bağışlanması içûn…”

***

İşte yine aynı terane, aynı vasat kavrayış ve aynı tescilli yanlış: Noel, eşittir, yılbaşı…

Hâlbuki defalarca değindik ki öyle değil. Bize doğum günü diye 25 Aralık yutturulan İsa’nın ne zaman doğduğunun bilinmediği klişe bilgisini geçelim! “1 Ocak”ın Hristiyanlıkla tarihsel bir bağını kurmak da mümkün değil.

Yılbaşı günü olarak 1 Ocak, ilk kez milattan (yani “İsa’dan”) 100 küsur yıl önce Roma’da çıkmış. Ondan önce 25 Mart’mış Roma’da yılbaşı. Gerçi Roma, Hristiyanlığı benimsedikten sonra Katolik Kilisesi 1 Ocak’ı da “İsa’nın sünnet günü” kabul edip (tıpkı pagan ya da “Mitraizm” kökenli 25 Aralık’ı yaptığı gibi) içselleştirmek istemiş ama bunu pek takan olmamış. Yılbaşı, Ortaçağ Hristiyanlığında farklı farklı günlerde kutlana gelmiş; İngiltere’de 25 Mart’ta, Fransa’da Paskalya yortusunda (Mart-Nisan arası), İtalya’da 15 Aralık’ta, İber Yarımadası’nda 1 Ocak’ta…

Yani 1 Ocak Yılbaşı’sı için Hristiyanlıkla sabit bir bağlantı yok.

Bunun sabitleşmesi, modern zamanlarla ilgili bir uygulama ve yılbaşı bugünkü hayatımızın ortak küresel akışının sonucu olarak her yerde dini değil dünyevi bir motivasyonla kutlanıyor. Budhist-Şintoist Japon da, Taoist-Konfüçyanist Çinli de, Animist Afrikalı da, Hinduist Hintli de hiçbir dini takıntıya kapılmadan, “gâvur icadı” falan demeden insanlığın ortak esenliği yolunda umutlarla bu kutlamaya katılıyor. Ve bu, Müslüman Türkler, Kürtler, Lazlar, Araplar, Çerkezler, Gürcüler için de böyle, ama işte birileri ha bire çıkıp şu bir gecelik keyfi dinbazca kaçırmadan edemiyor!..

***

Yahu Cübbeli Hocam, gâvurun “Jet-Ski”sine bayıla bayıla biniyorsun da biz fakirlere bir yılbaşı hindisini niye çok görüyorsun Allah’ını seversen!..

Hem bak, kızını bile ikna edemedin bir “gâvur âdeti” olan, yaygınlaşmasını Kraliçe Victoria’ya borçlu olduğumuz beyaz gelinliği giymemeye…

O yüzden geç bunları! Teolojik bilgine, fıkıh, kelâm, tasavvuf ilmine sözümüz yok ama bunlar yetmez bu işlere bakmaya…

Gel biraz sosyoloji, antropoloji kıraat edelim!..

Sonra sen Jet-Ski’ne bin, biz hindimizi yiyelim, olsun bitsin.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları