Korku militerleştirdi

09 Nisan 2018 Pazartesi

“Korkan insan korkutur. Korkutulan insan, korkutanın da korktuğunu kendi korkusundan ötürü fark edemez.” Psikiyatr Dr. Engin Geçtan (1932-2018)

Tayyip Erdoğan’ın yakın zaman önce sarf edip şimdi 180 derece karşıt bir söylem ve pratikle önümüze çıktığı o kadar çok sözü var ki... Diyeceksiniz ki siyaset zaten bu değil mi; Demirel’in ruhu şâd olsun: Dün dündür, bugün de bugün!..
Fakat böyle olduğu için dünkü siyasi, ideolojik, manevi, ahlaki ve vicdani duruştan nasıl hayret verici ölçüde tornistan edilip onu değilleyen bir noktaya gelindiyse yarın da bu noktadan vazgeçilmeyeceği garantisinin olmadığını biliyoruz.
O yüzden dünün “anti-faşist” ve milliyetçi söyleme reddiyeci Erdoğan’ı nasıl gelip geçici olduysa bugünün Türkçü milliyetçiliği kimseye bırakmayan militarist mi militarist kamuflajlı Erdoğan’ı da gelip geçici olacaktır, şüpheniz olmasın!..
O dehşetengiz karizmadan geriye ne dindarlık, ne İslamlık, ne muhafazakârlık, ne milliyetçilik, ne de vatan, millet, devlet, bayrak retoriği, ama saf ve katışıksız bir arzu olarak “iktidar”, iktidara tutku ve aşk kalacak geriye.
Elbette bir de korku. Yaşadığımız, maruz kaldığımız irili-ufaklı, büyüklüküçüklü, kendi coğrafyamızda, komşu coğrafyada yaşanan, ürpererek ve kaygıyla tanık olduğumuz bütün çatışmaların altında yatan, onları emziren bir korku.
İktidar ve korku, daha doğrusu iktidardan düşme korkusu, dün ideolojik olarak kara dediğini bugün aklamaya, püripak saymaya götürebiliyor insanı.
Şimdi bakın mesela, bugün 2019 “obsesyonu” ile can ciğer kuzu sarması olunan Devlet Bahçeli için 2010 yılında başbakanken ne diyormuş Tayyip Erdoğan:
“Evet, Sayın Bahçeli, biz faşizmi sizin kadar iyi bilmeyiz! Çünkü siz, hem teorisyenisiniz, hem bu işin pratisyenisiniz.”
Sizce Erdoğan “İtalyan milliyetçiliği” anlamında bir faşizm mi kastediyordur burada?! Bilen bilir, 1970’lerde kendilerini “faşist” diye etiketleyen sol karşısında ülkücü cenahın tepkilerinden biri idi bu: “Faşizm, İtalyan milliyetçiliğidir; biz Türk milliyetçisiyiz.”
Ha Ali Veli, ha Veli Ali diyenler olacaktır, ama uzatmak gereksiz. Tayyip Erdoğan, 2010 yılında Meclis’te bir kavga sonrası, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile girdiği polemik sürecinde sarf etti bu sözleri.
O zamanki Erdoğan, “anti-nasyonalist” yani milliyetçilik-karşıtı idi. O zamanki Erdoğan, “askeri”liğin değil, “sivil”liğin temsilciliğine soyunmuş bir “pasifist” idi ve partisinin başında, “Kürt savaşı” karşısında, “Barış Süreci”ne giden yolda Bahçeli ile sarmaş dolaş değil kanlı bıçaklı idi. MHP lideri ona göre kendisi ile ittifak yapılacak “yunmuş yıkanmış” bir milliyetçi karakter değil, Güneydoğu’da akan kanla yıkanıp siyaset yapan bir “faşist” figürdü.
Öyle ya, “Faşizmi sizin kadar iyi bilmeyiz; siz hem teorisyeni, hem pratisyenisiniz bu işin” lafzı, “faşist”lik atfından başka yere çekilebilecek anlama sahip mi?!
O zamanki Erdoğan, “liberal” ve (kendi uyarısı ile) “Müslüman- demokrat” bile değil, “muhafazakâr-demokrat”, “anti-militarist” kamuflajlı bir liderdi.
Şimdi ise militer-milliyetçi kamuflajlı bir lider.
Hâlbuki milliyetçilik mevzubahis olduğunda Tayyip Erdoğan’ın içerisinden süzülüp çıktığı “İslamcılık cereyanı”nın ölçüsü bellidir: Milliyetçilik, “kavmiyet davası” denilerek dibe vurdurulur.
Bunun en uç noktada veciz mi veciz, ağır mı ağır bir ifadesi, 20’nci yüzyıl başında İngiliz sömürgeciliğinden kurtulma mücadelesi veren Hindistan’da, olası bağımsızlık-sonrası Hindu çoğunluk içinde erimeme derdindeki Hint Müslümanlarının birinin ağzından çıkmıştır. Anadolu’da İstiklal Savaşı vermiş Mustafa Kemal’in Hilafet’i de üstlenip kendileri için bir kimliksel “istinatgâh” olması beklentisindeki Hint Hilafet Hareketi’nin önde gelen ismi, Muhammed Ali’den...
Burada hemen şu notu düşelim: Bizim dinbaz iktidar destekli “Payitaht Abdülhamid” dizisinde Hamid döneminde bu Hint Müslümanlarına nasıl İngilizlere karşı yardımda bulunulduğuna ilişkin, tabii ki gerçekliği alabildiğine aşan, İslamcı motivasyonu en uca taşımış “fantastik” (hayali) bir kurgu da kotarılmıştır.
Ama bakın, o Hint Müslümanlarından biri, içlerinden en önde geleni, Türk milli kimliği temelinde inşa edilmiş ulus-devlette Hilafet’in bir “dinselevrensel” kurum olduğu için (yani “tabiatı” itibarıyla) kaldırıldığını öğrendiğinde yıkılıp ne demiş:
“Allah, insanı yarattı; Şeytan da milleti.”
İşte İslami ve İslamcı zaviyeden (etnik anlamda) millete ve milliyetçiliğe bakış budur.
O yüzden biz hoşlanalım hoşlanmayalım o ayrı da siz İslam’ı ölçü alarak siyaset yapma iddiasındaysanız eğer, kavimden, milletten, Türklükten, milliyetçilikten dem vurmayacaksınız.
Yok, ölçünüz İslam değil iktidarsa, eh o zaman faşizmi sizden çok daha iyi bilenlerin çayında demlenebilirsiniz tabii istediğiniz kadar...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları