Bitmeyen kin!

23 Nisan 2018 Pazartesi

TBMM Başkanı İsmail Kahraman, 12 Nisan’da bir açılış töreninde Abdülhamit dönemi ile AKP dönemi arasında kalan dönemde bir duraklama dönemine girildiğini, Erdoğan ile birlikte bu dönemden çıkıldığını söylüyor.
Bu sözler, AKP’nin, sonu gelmeyen Cumhuriyet düşmanlığının öyle sanıldığı gibi bir kişiye özgü olmadığını da kanıtladığı için ayrı bir önem taşıyor.

‘Bugün 23 Nisan!’
Geçmişte de laikliğin anayasada yer almaması gerektiği; 1923’ün bir darbe olduğu türü sözleriyle bilinen TBMM Başkanı Kahraman’ın, Cumhuriyet dönemini bir duraklama dönemi olarak görmesi, aslında, bugün oturmakta olduğu koltuğun anlamını hiç ama hiç kavramadığının çok somut bir kanıtıdır.
Ulusun emperyalizme karşı başkaldırısı olan Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın en önemli adımı TBMM’nin açıldığı 23 Nisan 1920’dir. 23 Nisan, o zamana kadar padişahlara ait olan ulusal egemenliğin, gökten yere indirildiği ve kayıtsız koşulsuz olarak halka ait olduğunun gerçeklik kazandığı gündür.
Bu niteliğiyle 23 Nisan’da açılan TBMM, Ulusal Kurtuluşun, onun uluslararası belgesi olan Lozan Barış Antlaşması’nın ve sonrasında kurulan Cumhuriyetin temel dayanağıdır.
Cumhuriyet, hukuktan eğitime, bilimin yol göstericiliğinden sanayileşmeye; yurtta ve dünyada barıştan doğruluğu, dürüstlüğü ilke edinen kurumlaşmış bir kamu yönetimine uzanan görkemli bir çağdaşlaşma atılımıdır.
Cumhuriyetin değerlerinin, II. Dünya Savaşı’ndan sonra işbaşına gelen sağcı iktidarlar tarafından, özellikle ABD’nin desteğiyle ve artan bir hızla aşındırıldığı biliniyor. AKP, Kahraman’ın da etkin biçimde içinde yer aldığı o yıllarda yaşanan ülke siyasetinin aşırı sağcılaşmasının çocuğudur.
Gelinen noktada, TBMM Başkanı kalkıyor Cumhuriyet çağdaşlaşmasını duraklama dönemi sayıyor; sayabiliyor!

Gerileyen Türkiye!
Oysa, AKP-Erdoğan dönemi, bir duraklama döneminden çıkış değil, gerçek bir gerileme dönemidir.
Ekonomiden kentleşmeye, çevreden çocuk sömürüsüne uzanan olumsuzluklara ek olarak asıl gerileme, hukuk, özgürlük, eğitim ve bilim ve toplumsal barış gibi toplum yaşamının ana damarlarında yaşanıyor.
Önce, toplumsal dokuyu oluşturan hukukun tarafsızlığı ve bağımsızlığı tamamıyla yok edilmiş bulunuyor. Başta düşünce ve ifade özgürlükleri olmak üzere hak ve özgürlükler, baskı altına alınıyor. Onlarca gazeteci, binlerce öğrenci ve bilim insanı çok sayıda muhalefet milletvekili hapistedir. Ülke OHAL olmadan yönetilemiyor; en önemli seçime OHAL ortamında gidiliyor.
İkinci olarak, AKP-Erdoğan yıllarında toplumsal barış tam anlamıyla yıkıma uğradı; Doğu ve Güneydoğu’da yaşananlar bir tarafa, farklı kulüplerin taraftarları yıllardır birlikte maç izleyemiyor; dahası, geçen hafta yaşandığı gibi, önemli bir futbol maçı çıkan olaylar nedeniyle yarım kalıyor.
Üçüncüsü gerileme alanı eğitimdir. 17 Nisan’da, Köy Enstitülerinin 78. kuruluş yıldönümü bağlamında tüm ülkede, özellikle de İzmir’de üç gün süren ve Balçova Belediyesi ve Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği’nin birlikte düzenledikleri etkinlikte bir kez daha vurgulandığı gibi, AKP-Erdoğan yönetimi, çağdışı uygulamalarıyla eğitimi bilimsellikten tümüyle uzaklaştırdı; Türkiye araştırma ve bilimsel yayınlarda da birçok ülkenin gerisine düştü.
Hukuk, barış, eğitim ve bilim alanlarındaki gerilemeler, hiç kuşkusuz toplumun geleceği açısından yıkıcı tohumları da içinde saklıyor. Ancak asıl gerileme 23 Nisan’da halkın egemenliğiyle doğan parlamenter yapının, özellikle bütçe hakkının elinden alınmasıyla, iyice zayıflatılmasıdır.
Eğer Haziran seçimlerinde durdurulmazsa, AKPErdoğan yönetiminde ülkenin çok daha büyük bir çöküşe sürükleneceği kesindir.

***

Yarın başlayacak duruşmada 541 gündür tutuklu olan Akın Atalay ve yargılanan tüm Cumhuriyetçilere özürlük diliyorum.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yerelde yeşermeli 25 Mart 2019

Günün Köşe Yazıları