Doğum günümüz!

17 Nisan 2017 Pazartesi

Bu satırların yazıldığı saatlerde halkoylamasının sonuçları belli değildi. Ancak, çıkacak sonuç ne olursa olsun, ülke bugün çok değişik nitelikte bir döneme giriyor.
Girilen dönemin irdelenmesine bugün için ara verelim; çünkü, 17 Nisan, bizim doğum günümüz.

Aydınlanmanın ışığı
17 Nisan 1941’de Köy Enstitülerinin kurulmasını sağlayan yasa Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde onaylandı. Zaman, ABD’nin başını çektiği kapitalizm ile Sovyetler Birliği’nin temsil ettiği sosyalizmin işbirliği yaparak faşizme karşı verdikleri savaşın en bunalımlı yıllarıdır.
O savaşın dışında kalma başarısını gösteren Türkiye, başka bir savaşın, cehalete, yani, bilgisizliğe ve geri kalmışlığa karşı savaşın tam ortasındaydı. Köy Enstitüleri bu savaşın kazanılması amacıyla verilen büyük uğraşların en önemli kurumlarıdır.
O yıllarda ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 80’i köylerde yaşamaktaydı. Dahası, köylerde kendi kendine yeterli, yani ürettiğini tüketen, pazara açılmamış, kapalı bir üretim yapısı egemendi. Atatürk’ün 1 Kasım’lardaki açış konuşmalarında birkaç kez istemesine karşın Meclis’ten topraksız köylüye toprak verilmesini öngören bir yasa bile çıkarılamamıştı. Kısaca, Nâzım Hikmet’in dediği gibi, Köylünün toprağa hasreti var(dı), Köylünün hasreti makineler (di).
Köy Enstitüleri bu kapalı köy yapısının, kendi içinden çıkacak çocukların beyinleri ve elleriyle, ağacından beslenen tomurcuk örneği, açılmasını sağlamayı amaçlamaktaydı.
Büyük kentlerin dışında, doğa ve toplumla iç içe ve doğusuyla, batısıyla yurdun her tarafına dengeli bir biçimde dağılan Enstitülerin toplam sayısı 21’di; ancak bütün iller kapsanmaktaydı. Cumhurbaşkanı İ. İnönü’nün onayı, Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel ve İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’un yoğun çabalarıyla kurulan Enstitülerin öğrencileri o yoksulluk yıllarında, imece ile dersliklerini yaptı; birçok yerde elektriğini getirdi; yiyeceklerini üretti.
Beş yıllık ilköğretimden sona, beş yıllığına gidilen bu okullarda, eğitim karmaydı; bilim ve kültür dersleri ile el becerilerine dayalı dersler neredeyse eşit ağırlıklıydı. Yücel’e göre dil uygarlıktır; bu nedenle de toplumsal gelişme ile Türkçenin birleştiriciliği birlikte görülmekte; müzik, tiyatro ve resim gibi sanat çalışmalarına ayrı bir önem verilmekteydi. Böylece öğrencinin yaratıcı yeteneklerinin gelişmesi; akıl yürütmelerinin özgürleşmesi ve ben yaparım kararlılığıyla üretime dönüşmesi sağlanacaktı.

İnanın sönmeyecek!
Enstitüler özellikle toprak ağalarının, ırkçı ve dinci sağcıların CHP hükümetine baskılarıyla 1946 sonrasında hızla aşınmaya başladı; 1950’de işbaşına gelen Demokrat Parti-DP iktidarı tarafından, ABD’nin de dolaylı onayıyla, kapatıldılar. Türkiye’nin bugünlere gelmesinin ana nedenlerinin başında bu gelir; yani, eğitimin, çağdaşlığın aydınlığından uzaklaştırılması!
Ancak Enstitülerden geriye kalan, pek çoğu sağcıların, saldırısına uğramış, yaşamını yitirmiş, işkenceden geçirilmiş, sürülmüş binlerce öğretmen ve dahası onların on binlerce çocukları ve torunları var.
Onlar, eninde sonunda aydınlığın karanlığı yeneceği bilinciyle; o bilincin verdiği güçlü kararlılıkla, tek tek ve irili ufaklı örgütleri eliyle o ülküyü sürdürüyor. O ışığın, üstünü örten küllerden kurtularak bu toplumu yeniden aydınlatacağını biliyor; Enstitülerin eğitim anlayışını yaşıyor ve yaşatmaya çalışıyor.
Bugün onların doğum günü! Hem ne demişti Osmanlı’dan Cumhuriyete geçişin aydınlanmacı, büyük şairi Tevfik Fikret?
- Her gecenin bir sabahı vardır!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yerelde yeşermeli 25 Mart 2019

Günün Köşe Yazıları