Her şey sermaye için; ancak!

11 Temmuz 2016 Pazartesi

Cumhurbaşkanı sayıları üç milyon dolayında olan Suriyeli sığınmacılara vatandaşlık olanağı tanınacağını açıkladı. 
Bu olayın doğru okunması gerekiyor.

Çoğalmalı mıyız? 
AKP nüfus konusuna yalnızca çoğalma, yani, sayı olarak bakıyor; niteliği hiç önemsemiyor. Ailelerden en az üç çocuk yapmalarının istenmesi; ana olmayan kadının yarım kadın sayılacağının açıklanabilmesi ve nüfus artışının ülkenin gelişmesine olumlu katkı yapacağı vurgusu aynı kapıya çıkıyor: çoğalmalıyız! 
Nüfus artışının iki doğrudan ekonomik boyutu var. Artan nüfus, önce, işçi sayısının artması anlamına gelir; işçi sayısı artınca, temmuz ayında domates örneğinde olduğu gibi, fiyatı, yani ücretler düşer. Düşük ücret ise -diğer koşullar veri alındığında- işveren için yüksek kâr demektir. 
Özellikle sendikal hakların yerle bir edildiği; işgücü piyasasının tümüyle işverenin çoğunlukla olmayan insanlığına bırakıldığı; çalışanların yaklaşık üçte birinin kayıt dışı, yani hiçbir sosyal güvenceye sahip olmadan çalıştırıldığı; işyerlerinin sağlıksız ve can güvenliğinden çok uzak olduğu, özellikle kırsal kesimde günlük ve haftalık çalışma sürelerinin çok uzun olduğu; çocuk işçiliğinin yaygın olduğu; işçilerin çoğu kez yasal asgari ücretin altında bir ücretle çalıştırıldığı bu ortamda hızlı nüfus artışı yalnızca bu olumsuzlukları daha da artırır. 
Bu gerçekten ilkel çalışma koşullarına karşın resmi işsizlik oranı yıllardır yüzde 10 dolayındadır ve bir türlü azaltılamamaktadır. En son verilere göre 15-24 yaş kesitinde işsizlik oranı yüzde 17’dir. Çalışma çağı nüfusunun neredeyse bir o kadarı da iş bulma umudu olmadığı için işgücü piyasasında açıkça iş aramıyor. Bu nedenle de devletin işsizlik istatistiklerinde bile yer alamıyor. 
Nüfus artışı ek olarak iç talebin artması ya da pazarın büyümesi anlamına gelir. Pazarın büyümesi ise, bilindiği gibi, kapitalizmin can suyudur. 
Özetle AKP’nin nüfus politikası tamamıyla sermayenin kısa dönemli çıkarına hizmet ediyor. 
AKP’nin nüfus politikasının asıl sakat ve uzun vadede ülkenin de, sermayenin zararına işleyecek yönü, nüfusun niteliksel olarak gelişmesini tümüyle göz ardı etmesidir. Çünkü niteliksiz işgücü diğer olumsuzlukları yanında verimliliği düşük ekonomi demektir. 
AKP için eğitimin niteliğinin ve bilimselliğinin hiçbir önemi yoktur. Eğitimin kültür, sanat ve sporla tamamlanması da akıllarına gelmez! 
Niteliği hiçe sayan bir nüfus artışı politikası, yalnızca çağdışı bir toplumsal yapı yaratır.

‘Zarar-zarar’ 
Ekonomik nedenlerle olabileceği gibi siyasal nedenlerle de bir ülkenin göçmen ve sığınmacılara kucak açması, insani açıdan kuşkusuz doğrudur. Suriyeli sığınmacılara vatandaşlık hakkı verilmesi ise tek sözcükle, çok sorunludur. 
Önce, tamamı başvurursa, sayısal olarak ve bir anda üç milyon ya da yaklaşık yüzde dört dolayında bir nüfus artışı, ekonomi için de toplum için de kolay yutulacak bir lokma değildir. 
Bu sayıda nüfusun toplum tarafından özümsenmesinin sağlıklı bir biçimde gerçekleşebilmesi için, öncelikle, yerleşim yerleri, eğitim, sağlık ve iş bulma sorunlarının çözümü için ön hazırlıklar yapılması gerekir. Ancak bundan sonradır ki vatandaşlık verileceklerin sayısı doğru saptanabilir. 
Bunlar yapılmazsa buradan yalnızca birbirini boğazlayanlardan oluşan bir toplumsal yapı doğar. “Kazan-kazan” kavramını sıkça kullanan karar alıcıya hatırlatmak gerekir ki bu iş beton işi değildir; toplumsaldır! 
Yaratacağı yıkım bir binanın çökmesine benzemez. Sonucu, kazan-kazan olmaz; kayıp-kayıp ya da zarar-zarar olur!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yerelde yeşermeli 25 Mart 2019

Günün Köşe Yazıları