Zafer Arapkirli

Düşman aranıyor…

08 Mayıs 2020 Cuma

Sürekli “düşman” arayışı içinde, vazgeçilemez bir “kavga” arayışı içindeki zihniyetten söz ediyorum.

Attığı her adımda “maraza” çıkarmaya çalışan insanlar vardır. Hani zaman zaman gazetelerde 3’üncü sayfa haberlerine konu olan “Kaldırımda, karşıdan gelen adamı, ‘ne bakıyorsun lan?! diye bıçaklayan” tipler vardır ya. Öyle bir halet-i ruhiye.

Etrafında edilen her lafı, olumsuz bir yerlere çekmeye çalışıp “Dur bir dakka! Sen şimdi bana bir laf mı çakmaya çalıştın? Var ya… O lafı sana yediririm lan!..” diye atarlanan işkilli, pinpirikli karakterleri kastediyorum.

Hep “takılacak, takışacak, dalaşacak, dövüşecek, başını belaya sokacak” birini arar bunlar. Yaralar ve yaralanır tabii, bu arada.

Ama önemli değildir. Karakter budur. Bir nevi “gıda” da diyebilirsiniz. Bundan beslenen bir bünye. Bundan beslenen bir ego. Yani, adeta bu saydıklarımı yapmazsa nefes alamayacağına, hareket edemeyeceğine inanan bir fizyolojik-psikolojik yapı.

Buraya kadar yazdıklarımı okuyanlar arasında psikolog ve psikiyatrlar varsa, adını da koyacaklardır. Hatta, bu konuda öğrenciliklerinden itibaren karşılarına çıkan “case study”leri (örnek vaka) ve belki de yazdıkları tezleri-kitapları anımsatıp suratlarına bir acı gülümseme oturtmuş da olabilirim.

Bu bilim insanlarının uzmanlık alanına daha fazla tecavüz etmeden, meseleyi “teşbih” ile siyaset sahnesine taşımak istediğimi anlamışsınızdır.

Başarısız siyasetçilerin, daha doğrusu “yolu yanlış, yolunu şaşırmış, tekerleği patlamış” siyasi hareketlerin tipik tavrıdır bu. Evrensel bir olgudur. Her ülkede böyledir. Hele ki demokrasiden nasibini almamış, demokrasinin bulaştığı her şeyden nefret eden siyasi çizgilere sahip kişi ve kurumların “tedavi edilemez” hastalığıdır.

Bugünün Türkiyesi’ne baktığınızda da ülkeyi yönetenlerin öteden beri mustarip oldukları bu “virüsün” çaresini siyaset bilimi bulamamıştır. Ekonomiden dış politikaya, sosyal politikalardan spora, sağlık sisteminden altyapı sorunlarına, bilimden din işlerini düzenlemeye kadar her alanda olağanüstü seviyede başarısızlıklarla dolu bir karneye sahip bu iktidar, kaçınılmaz olarak bu sözünü ettiğimiz “virüs”ün semptomatik özelliklerini sergiliyor. Yeni de değil bu. Aslında kimi “Pembiş Liboşlarımızın” sandığı gibi “İlk 3-5 sene iyiydiler…” de sonradan bu hale dönüşmüş filan da değiller. Hep böyleydi. Huylunun vazgeçemediği huyundan söz ediyorum yani.

Paramızın değerini pul haline getiren politikalardan vazgeçmeleri için bas bas bağıranları dinlemez. Hatta onları “düşman” ilan eder, ama duvara toslayıp da Amerikan Doları 7.5 liraya doğru koşarken gerekçesi hazırdır: “Kur saldırısı”.

Önüne gelenle kavgalı bir dış politika anlayışı ile tüm komşularla “Azami sorun” anlayışına angaje olur. Eleştirilince, “Kimse bizi sevmiyo zaten.. Şerefsizlerin alayı birden cephe aldı...” sözde savunması.

İçeride herkesi birbirine düşman edip, arada kendine dönemsel müttefikler edinerek geçici çoğunluklar sağlama uyanıklığı ile iktidarı sürdürmeye kalkar. Ama iki gün önce küfür ettiği ya da küfür yediğinin suratına rahat rahat bakar. Sonra da eleştirilince, “Vatan hainleri!.. Teröristler!...” atarlanması.

Şimdi de koronavirüs pandemisi ile mücadeledeki başarısızlıkları unutturmaya çalışmak, bir küçücük bez parçasının bile 57 gündür dağıtımını becerememiş olmanın, bilime sırtını dönen, ekonomik, ticari ve dinsel kaygılarla karantina politikalarını yönlendirmeye çalışmanın yarattığı aksaklıkları gözden kaçırmaya çalışmak için başka umacılar gerekiyor.

Klasik, eski-püskü, raflarda tozlanmış, üzeri çiziklerle dolu, kırık dökük bir “taş plak”, harap haldeki gramofona yerleştirildi bile.

“Darbe de darbe. Darbe de darbe…”

Hayali bir “Darbe umacısı, gulyabanisi” ile kavga edecekler.

Neymiş efendim, ana muhalefet partisinin il başkanı “Bir şekilde” diye yuvarlak ifade kullanmış.

Neymiş efendim, zevzek (evet, olağanüstü bir zevzeklik örneğidir) bir köşe yazarı, “Erdoğan-Menderes paralelliği kuran bir yazı ve fotoğraf” yayımlamış. Bu da “Bakın sonunuz böyle olacak” iması ile darbeye çağrı niteliği taşıyormuş.

Bunlar mı yani? Bu mu yani?

Hangi ordunun hangi taburu, alayı, tümeni, kolordusu, o “zevzek”in çağrısı üzerine tanklarını çıkaracakmış da demokrasi dışı yollarla iktidarı indirecekmiş? Üstelik de bu hayali umacıyı gösterirken, bu ülkede en son darbe girişiminin, kendi imzaları ile üniforma giydirdikleri. Rütbe verdikleri ve komuta kademesine yerleştirdikleri Cumhuriyet düşmanı FETÖ’cü hainler tarafından yapıldığını herkes unuttu sanıyorlar. Yani, milleti açıkça aptal yerine koyarak.

Pandemi ile mücadele koşullarında milletin yarasını sarmaya çalışan, ekmek dağıtan “askıda fatura” ödemeye kalkan, bağış toplamak isteyen, hatta bayramda bando mızıka dolaştıran belediyeye bile çelme takmaya çalışmak, nasıl bir kafanın, bir ruh halinin ürünüdür?

Sonra da karşı tarafa dönüp parmak sallayacaksın. Yok efendim “şeamet” filan.

Her ağızlarını açtıklarında bir “hücum” üslubu.

Her söylenen lafın sahibine “Asarız, keseriz” atarlanmaları.

Bu tavırla ülkeyi iyi bir yere sürüklemiyorsunuz.

Faturayı hepimiz ödedik, bunca yıl. Ödüyoruz, ödeyeceğiz de.

Yapmayın…

Yazıktır beyler.

Can derdindeyiz hepimiz.

Virüs “istisna” tanımıyor.

Bari bugün yapmayın.

Bari bugün vazgeçin bu (haydi biraz doktorculuk oynayayım) kronik-semptomatik-akut huylarınızdan.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Mektep... 29 Aralık 2021
Yandaşlık zor zenaat 24 Aralık 2021

Günün Köşe Yazıları