Zafer Arapkirli

Z Ligi’ne düşüp, ‘terfi ettiğini’ sanmak

23 Kasım 2018 Cuma

Başlıktaki “Z Ligi”nin yazarın adına bir atıf olduğu sanılmasın. Zafer değil kastettiğim. Düşülebilecek en alt ligden söz ediyorum. Hangi alanda? İnsan hakları, hukuk, adalet, yani medeniyet alanında.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 
son kararı ile bu konudaki “Tersine şampiyonluğumuzu” (1959’dan bu yana toplam 3386 kararın 2988’inde, İnsan Hakları Sözleşmesinin en az bir maddesini ihlal nedeniyle suçlu bulunmuşuz) bir kez daha tescil ettirmemizden söz ediyorum.
Eski HDP Eş Genel Başkanı Sayın Selahattin Demirtaş’ın haksız tutukluluğunun, nasıl “Siyasi haklarının ve aday olarak girdiği seçimde propaganda özgürlüğünün ihlali anlamına geldiği” yönündeki karardan söz ediyorum. Üzerinde pazarlık edilemeyecek, sadece ve sadece uygulanması gerektiği bir anayasa hükmü olan karardan.
Türkiye Cumhuriyeti’nin 1949’da attığı imza ile kurucuları arasında yer aldığı Avrupa Konseyi oluşumu çerçevesinde, aslında bal gibi kendi kurduğu bir organdan söz ediyoruz burada. Yani, “Siz sırça köşklerinizde istediğiniz kadar karar alın...” diyen Sayın Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nın her durumda yaptığı gibi “Bunlaaaar!..” diye düşmanlaştırdığı bir kurumdan. Kendisinin de, daha önce tam 3 kez “Yandım...” diyerek, kapısında adalet aradığı bir kurumdan.
Hani hep der ya Sayın R. Tayyip Erdoğan, “Biz damdan düştük daha önce. Damdan düşenin halinden daha önce düşmüş olan anlar” diye... bu durumda Selahattin Demirtaş’ın halinden aslında en iyi kendisi anlaması gerekirken, anlamazdan gelmesinden söz ediyorum.
Çarşamba günü Beştepe’de muhtarlara hitap ederken, AİHM yargıçlarından girdi, Türkiye’deki akademisyenlerden çıktı yine. Hakkında “Terörist” olarak damgalanmasına yol açacak bir yargı kararı olmayan bir tutuklu siyasetçiye adeta bu sıfatı yakıştırdı. “Tanımayız bu kararı” diyerek “Karşı hamle” yapacağını söyledi Sayın Cumhurbaşkanı. Siyasetçilerin mahkemelere “Karşı hamle yapmak” değil, mahkeme kararlarına (herkese örnek olacak şekilde) uymak gibi bir gündemleri olması gerektiğini unutarak.
Siyasetçiler, ülkeyi adil ve demokratik biçimde yönetme iddiasında olabilmek için yargının işine karışmamak ve onlara “Karşı hamleler planlamak”la yükümlüdürler. Ne yapacaksınız yani? “Tutukluluğun devamını sağlayabilmek için” alelacele yeni bir dosya mı tanzim edeceksiniz hakkında? Öyle ya, AİHM’nin bu çok net kararına rağmen yerel ceza mahkemesinin tutukluluğu devam ettirebilmesinin tek yolu budur. Bunu mu yapacaksınız?
Neyi sağlayacak bu? Zaten peş peşe tüm mahkûmiyet kararları nedeniyle Avrupa Konseyi üyesi ülkeler arasında “rekor üstüne rekor” kıran Türkiye’yi bir küme daha mı düşüreceksiniz?
Zaten düşecek başka küme kalmadı ki. Nedir amacınız?
Şunu anlamıyorsunuz beyler:
Avrupa Konseyi ile Avrupa Birliği’nin farkı çok bariz aslında. AB’ye girmek için (diğer ülkelerin de yaptığı gibi) bir müzakere yaparsınız. Bazı koşul ve kuralları kendinize göre tasarlama pazarlığına girişebilirsiniz. Ama insan hakları, hak, hukuk, adalet filan söz konusu olduğunda, üstelik de bu ilkeler üzerine tesis edilmiş, üstelik de bizim de bu inşaatın mühendisler heyeti içinde (1949 yılındaki imzası ile) yer aldığımız bir oluşumun, Avrupa Konseyi’nin kuruluş ilkelerini ve İnsan Hakları Sözleşmesi hükümlerini pazarlık konusu yapamazsınız.
Bunu yapamayacağınız gibi, elinizde sadece iki seçenek vardır:
1-Çıkıp gitmek
2- Çıkarılmayı göze almak.
Oradan çıkarılmanın ya da üyeliğin askıya alınmasının, ne zaman gündeme geldiğini hatırlatalım mı? 12 Eylül 1980 faşist askeri darbesi... O “Çete”nin ve o günlerin ruhu ile aynı seviyeye mi düşmek arzusundasınız? Aynı şekilde mi anılmak istiyorsunuz?
Tercih sizin.
Ama biz ulus olarak bunu hak etmiyoruz. Onu da bilin. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Mektep... 29 Aralık 2021
Yandaşlık zor zenaat 24 Aralık 2021

Günün Köşe Yazıları