Demokrasiyi beklerken

21 Şubat 2021 Pazar

Müjde vereceğim” demişti... “Bekleyin, çarşambaya müjde geliyor.

Kanal İstanbul gibi bir müjde... Ayasofya’nın ibadete açılması gibi bir müjde... “Dünyanın en harika ekonomisi bizde” gibi bir müjde... “Ay’a gidiyoruz” gibi bir müjde... Ama yok, bunlar yetmez, PKK’nin kaçırıp rehin tuttuğu ve neredeyse altı yıldır devletin unuttuğu 13 yurttaşımızı kurtarma operasyonu gibi bir müjde vermek akıllarına düştü... Yeter ki millet inansın... Sonrasını biliyorsunuz.

Sonrası... Başarı hikâyesi beklerken 16 ölüm... Şehit edebiyatı üzerinden iktidarını güçlendirme çabası... Hâlâ bu ülkenin bir demokrasi olduğuna inananların sorularına karşın, hesap vermek yerine küfür etmek... Hakaret çıtasını daha da yükseltmek... Devleti kâh “şahsım” olarak görmek, “Devlet benim” demek kâh “suçlu” diye değerlendirmek...

Şimdi tam da Charlie Campbell’in “Günah Keçisi” (İthaki Yayınları) kitabını okuma zamanıdır... Kendi kabahatimizi, yanlışlarımızı kabul etmemek, suçlunun hep başkaları olduğunu ispatlama çabası için tarih boyunca günah keçileri icat edilmiştir. Bir zamanlar kadınlar, namı diğer cadılar, sonra Yahudiler, Katolikler, Müslümanlar, şunlar bunlar, ama asla ben değil!!!

Kitaptan bir alıntı: “Günümüzde suçlama, diğer ürünler gibi satın alınabilecek ve satılabilecek bir meta haline geldi. Bunun ticaretini yapanlar da olağanüstü bir şekilde başarılı oldular.

16 ölümün acısı hepimizin yüreğine yerleşti. Bugün değilse de bir gün mutlaka gerçeklerin ortaya çıkacağı inancının da içimize yerleştiği gibi...

İKİ USTA: MÜJDAT VE METİN

Haftanın bir haberi de Metin Akpınar ve Müjdat Gezen’in yargılanmasıydı. Erdoğan’a hakaret gerekçesiyle yargılandıkları davanın ikinci celsesinde savcı 4’er yıl 8’er aya kadar hapis cezaları verilmesini istedi... Hakaret denilen de Erdoğan’ın kendi sözleri, “Haddini bil” sözleri... Dünyanın herhangi bir demokratik ülkesinde bu talep ancak mizah, karikatür, hiciv sanatına malzeme olabilirdi. Ama maalesef bizde öyle değil.

Metin Akpınar 79, Müjdat Gezen 77 yaşındadır. Her ikisi de sinema ve tiyatro alanında, öncü olmuş, örnek oluşturmuş, “ekol-okul” yaratmış, birkaç kuşak genç yetiştirmiş iki usta sanatçı.

Bu iki sanatçının tüm kariyerlerini izlemiş bir insan olarak rahatlıkla şunu söyleyebilirim: Onların bizim kültürümüze hizmetleri, katkıları, herhangi bir politikacının, siyasi otoritenin, katbekat üzerindedir. Sırf bu nedenle bile, değil mahkeme kapılarında süründürülmeyi, bunca acı, tehdit, hoyratlığa, baskıya maruz kalmaları, ancak ve ancak el üstünde tutulmaları, baş tacı edilmeleri gerekir.

Ayrıca hatırlatayım: Müjdat Gezen, duruşmaya Türkçe sözlükle gelip şöyle dedi: “Sözlükte de haddini bil kelimesi hakaret olarak geçmemektedir. Değerini bil anlamına gelmektedir. ‘Haddini bil’ demek hakaret olsaydı Cumhurbaşkanı söylemezdi...

Sevgili Müjdat: “Terbiye var, terbiye var. Herkesi kendin gibi mi sandın” demek geliyor içimden...

PAZAR ŞİİRİ SHAKESPEARE’DEN

Günlerdir büyük bir keyifle Tarık Günersel’in çevirisinden “Hamlet”i okuyorum. Enfes! Bu pazarın şiiri Shakespeare’den gelsin. 66. Sone. (Türkçesi Can Yücel)

Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,

Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.

Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini,

Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,

Değil mi ki ayaklar altında insan onuru,

O kızoğlan kız erdem dağlara kaldırılmış,

Ezilmiş, hor görülmüş el emeği, göz nuru,

Ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş,

Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın,

Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,

Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın,

Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen’e

Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama,

Seni yalnız komak var, o koyuyor adama.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları