Gevşemek Yok !

21 Nisan 2019 Pazar

17 Nisan’dan beri “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” duygusu yüreklere yerleşirken... Daha güzel bir Türkiye inancı derinleşirken... Yeniden ağız dolusu gülmeye alışmaya çalışırken... Sevgi dili güçlenecek diye; haksızlıklar azalacak diye; soygun ve talan önlenecek diye umutlanırken...
Amman ha! Sakın ha! Gevşemek yok! Her an, her alanda tetikte olmaya devam! Bilinçli olmaya, bilinçli davranmaya devam! Çünkü bilmeliyiz ki her kötülüğü yapmaya, her yalana her çarpıtmaya sarılmaya hazır; çıkar musluklarının kapanmaması için her şeyi yapmaya hazır kraldan çok kralcılar var.
YSK KARARINI AÇIKLAMADAN SAKIN TATİL PLANI YAPMAYIN. 2 HAZİRAN’DA İSTANBUL’DAN UZAKLAŞMAYI AKLINIZDAN BİLE GEÇİRMEYİN!
Bu bir korku, endişe, umutsuzluk çığlığı değil, sadece ve sadece bir dayanışma ve dik duruş talebidir.
Artık sanatsal konulara dönebilirim.

Ali Poyrazoğlu büyüsü
Önceki akşam “Tamamla Bizi Ey Aşk” oyununu izlerken, bir kez daha Ali Poyrazoğlu’nun gizil gücüne, yeteneğine, barındırdığı şeytantüyüne hayran oldum.
Yazdığı öykülerden yola çıkarak yazıp yönettiği bir buçuk saatlik bir şölen sunuyor. Kendisine ayak uyduran iki oyuncu Melih Ekener ve Güneş Berberoğlu’yla birlikte... Evli bir çift ve bir psikiyatr... Şölen boyunca ilişkileri, aşkı, alışkanlıkları, kavgayı, çatışmayı, sevişmeyi, evliliği masaya yatırıyorlar. Üstelik seyirciyi de sahneye katarak!
Bir an kahkahalarla gülerken, bir sonraki an gözleriniz yaşarıyor, Ali Poyrazoğlu, empati sağlamayı çok iyi biliyor. Kolektif duygu bombardımanı yaşatıyor. Birlikte gülüp, birlikte ağlıyorsunuz!
Selamda, seyirciye seslenmesi, günümüze atıfta bulunması, hocaların hocası Yıldız Kenter’i alkışlatması (sahnedeki 3 oyuncu da Yıldız Hanımın öğrencisi)... Tiyatro sanatını yüceltmesi, tiyatroya sevgi ve saygı cömertliği ayrıca alkışa değerdi!

Haydi tiyatroya
İstanbul’da tiyatro yapıları tek tek yok edildi. Tiyatrolar ya AVM diplerine gömüldü ya da ara sokaklarda minicik mekânlara... Ama bütün tiyatrolar dolup taşıyor!
Dükkânlar, tıkınmalar, yemek kokuları arasından geçip AVM’lere gömülmüş tiyatrolara ulaşmak beni kahrediyor. Bunun belki tek istisnası Zorlu. Birkaç nedeni var:
1) Zorlu Gösteri Sanatları Merkezi’ne dışarıdan doğrudan ulaşabiliyorsunuz. 2) İlk günden bu yana, değişik olanaklı farklı mekânlar açarak, salon türlerini ve işlevlerini çoğalttılar. 3) Murat Abbas yönetiminde dolu dolu ve çok geniş yelpazeye yayılan çok farklı türlere yer verir oldular. (Birkaç gün sonra Caz Festivali!)
Geçen hafta Zorlu Studio’da izlediğim “Yalnızlar Kulübü” birkaç yıl önce ilk kez Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali’nde sunulmuştu. Sami Berat Marçalı’nın akıllıca yazdığı, ustalıkla yönettiği oyun Toy Tiyatro ile B Planı yapımı.
Günümüzde çok revaçta olan “kişisel gelişim kursları” çerçevesinde gelişen oyun sürprizlerle dolu. (Sürprizleri bozmamak için başka bir şey demiyorum.) Kaya Akkaya, Devin Özgür Çınar, Olgu Baran Kubilay, Umut Kurt, Ceren Taşçı, Duygu Yetiş bütün bu sürprizleri keyifli oyunculuklarıyla izleyiciye geçiriyor. Marta Montevecchi’nin işlevsel sahne tasarımıyla su gibi akıp giden “Yalnızlar Kulübü”nde hiç de yalnız olmadığımızı fark edip, “iyi ki tiyatro var” diyoruz!

Tiyatro demokrasinin vazgeçilmezi
Tiyatro salonlarımız yok edildiğinden beri her topluluk, kent kent, semt semt , AVM AVM dolaşıyor... Her tiyatro topluluğunun programını izleyebilmenin en doğru yolu internete girip bakmak...
Son zamanlarda Amerikalı tiyatro insanı Oskar Eustis’in (kuramcı, yönetmen, yazar, N.Y. Halk Tiyatrosu yöneticisi vb.) tiyatro ile demokrasi arasında kurduğu paralelliği düşünüyorum.
“Gerçek, ancak farklı görüşlerin çatışmasıyla ortaya çıkar” derken, demokrasilerde de tiyatroda da “diyalog yaratmanın” önemine vurgu yapıyordu...
Bir de “Kendinizi, bütünün bir parçası gibi hissetmek için tiyatroya gidin” diyordu.
Haydi bakalım: Diyaloğa yer açalım ve tiyatroya gidelim!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları