‘İp çekilince, boyun kırılır… Acımaz…’

06 Mayıs 2021 Perşembe

“Sehpanın önüne geliyor. Sehpanın altında bir masa ve üstünde bir tabure var. Elleri arkasından bağlı, topuklarına kadar inen ve ayaklarına hareket olanağı vermeyen dar gömlek giydirilmiş bir insanın kendi başına masanın üzerine çıkması olanaksız. Gardiyanların yardımıyla masanın üzerine çıkıyor. Masanın üzerinde bulunan tabureye kendi kendine çıkarak tepesinde duran ilmiği başına geçirmek istiyor. İlmik iki kattır, dardır, sıkılmıştır. Kafası girmiyor. Bir gardiyan ilmiği açıyor ve genişletiyor.”

Çift ilmik delikanlının boğazına asılmıştır artık. 

“İnfaz savcısı ‘Çek, çek’ diye bağırıyor. Bu esnada, Deniz, ayağının altındaki tabureyi tekmelemek isterken, cellat arkadan tabureye vuruyor. Tabure yere düşüyor. Deniz’in ayaklarının uçları masaya kadar uzanıyor. Deniz’in boyunun sehpaya göre hesaplanmamasından doğan bu durum, görevlilerde bir şaşkınlık, bir heyecan yaratıyor. İnfaz savcısı, ‘Masayı da çek’ diye bağırıyor.”  

Masa da çekilmiştir artık. Saat gece yarısını geçmiştir. Saat: 01.25 

“Deniz karşımızda, uzun beyaz gömleği içinde asılı duruyor. İpte ağır ağır dönmeye başlıyor. İki kez dönüyor ve duruyor. Sonra gözkapakları iniyor. Alt dudağı aşağıya sarkıyor. Kasılmalar başlıyor. Belden aşağısını üç kez, aralıklarla silkiyor. Sanki arkasına bağlı ellerini kelepçeden kurtarmak istiyor.” 

İdamdan on dakika sonra doktorlar Deniz Gezmiş’in gömleğini sıyırıp nabzını yoklarlar. Nabız hâlâ atmaktadır...  

“Doktor bana doğru eğilerek, ‘Üzülmeyin, sandalye çekilip düşme meydana gelince boyun kırılır, beyinle bağlantı kesilir ve artık acı duyulmaz’ diyor. İnfaz savcısı kelepçelerin çözülmesini emrediyor. Kelepçeler çözülüyor, Deniz’in kolları ölü gömleğinin altında, aşağıya doğru sarkıyor. 15 dakika sonra doktorlar yine nabzı yokluyorlar. ‘Nabız yine atıyor’ diyorlar ...”

Bu alıntılar, Sevgili Halit Çelenk’in “İdam Gecesi Anıları” kitabından…

Nabız, tam elli dakika sonra duracaktı. 

Günlerden 6 Mayıs’tı (1972). Deniz Gezmiş 25 yaşındaydı. 

Devrimci gençlerimizi yok ede ede bugünlere geldiğimizi unutmayın. Unutturmayın. 

Hıdrellez ve İkizdere 

6 Mayıs: Hıdrellez Bayramı... Baharın ve doğanın uyanmasının ilk günü... Hızır’la Hz. İlyas’ın buluştukları gün... Ortodoksların Aya Yorgi, Katolikler’in St.Georges Günü olarak kutsadıkları gün... Hangi din, hangi mezhepten olursanız olun, dün akşamdan başlayarak bugün boyunca dilediklerinizin gerçekleşeceği gün... 

Dileklerinizi gül ağaçlarına bağlamak, toprağa gömmek, gün doğarken çayıra çimene, derelere, denizlere fırlatmak, çaput bağlamak, şarapla kutsamak... Hepsi mubah! Yöntemi size kalmış... 

Ne dilerseniz dileyin. Ama bir dal kırarsanız, dalından bir çiçek, bir yaprak koparırsanız, bir fidanı öldürürseniz... BİLİN Kİ HİÇBİR DİLEĞİNİZ GERÇEKLEŞMEZ!

Şu son tümceyi ekleme nedenim İkizdere’de yaşananlar. Çoğu kadın olmak üzere, günlerce itiraz ettiler, pankart açtılar, nöbet tuttular, yürüyüşe geçtiler, engelleri aştılar, ağaçlara tırmandılar, ağaçları yuva kıldılar; ölü kuşları, çatlayan toprağı, kuruyan suları gözümüze soktular… Seslerini, çırpınışlarını, haykırışlarını, mücadelelerini tüm yurda duyurdular.

Benim bugün dileğim, İkizdere’de doğa talanına direnen Rizelilerin, başarılı olması. Arkasında devletin bulunduğu, rantla gözü dönmüşlerin geri adım atması… Bunu hem bu ülkenin bir vatandaşı hem de Rizeli bir dedenin torunu, yöreye sevdalı, doğaya saygılı bir birey olarak istiyorum! 

Bugün 6 Mayıs. İki gerçek kız kardeşimin doğum günlerini kutluyorum. (Ayşe 6 Mayıs’ta; Serap yıllar sonra 9 Mayıs’ta doğdu) Ve hem yeryüzündeki hem de ülkemdeki tüm manevi kız kardeşlerimin de Hıdrellez Bayramı’nı kutluyorum! İyi ki varlar!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları