Türkiye manzaraları ve yazmak...

23 Aralık 2021 Perşembe

Şimdi yaşasalardı nasıl yazarlardı memleketimden insan manzaralarını? Mesela Nâzım Hikmet? Mesela Yaşar Kemal? Mesela Aziz Nesin

Dolar düştü diye davul zurna halay çekenlere, zamların geri çekilmesini beklerken yeni yıl vergi zamlarını görmezden gelenlere ne önerirlerdi, nasıl bir kurtuluş savaşı? Ölümü gösterip milleti sıtmaya razı eden, ağalara, para babalarına, zorbalara, yalakalara nasıl direnirlerdi?  

21. yüzyılda Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde 2 yaşındaki bebeğin, elektrik kesintisi nedeniyle soğuktan ölmesini hangi ağıda, hangi türküye katarlardı? 

Kandıra Cezaevi’nde, Aysel Tuğluk’un hafıza kaybı, sağlık sorunları yaşadığını; annesinin cenazesinde uğradığı ırkçı saldırıları hepimiz bildiğimiz halde, daha yenilerde hapishanedeki cinsel şiddete karşın tahliye edilmeyen Garibe Gezer’in şüpheli ölümü içimizi yakarken infazın bir türlü ertelenmemesini nasıl bir vicdan muhasebesine dönüştürürlerdi? Hepimize nasıl bir insani sorumluluk yüklerlerdi?

ŞİDDET KÜLTÜRÜ

Safranbolu’da kitap fuarı açıldı! Ne güzel değil mi! Nerdeee! Vay Selahattin Demirtaş’ın kitapları burada nasıl satılır diye ırkçıların saldırısına uğradı. Yaşanan arbede sonunda vandallar kazandı Demirtaş’ın kitapları stanttan kaldırıldı! Yazıklar olsun, yazara, kitaba, kültür yaşamımıza şiddet uygulayanlara!

Şiddettin âlâsı televizyondaydı. Yılların gazetecisi Muharrem Sarıkaya’nın Gaziantep Belediye Başkanı Fatma Şahin’le röportaj yaparken teknik arızayı gidermeye çalışan kameraman Ahmet Demir’i tokatlaması... Daha da korkuncu ise Fatma Şahin’in tepkisizliği! 

İşte... Erdoğan’ın örnek konuşmasıyla dillendirdiği gibi “anırsak da anırmasak da” güzelim Türkiye manzaraları böyle.

GENÇLERE: MUTLAK YAZIN 

Şu yukarıdakileri Nâzım Hikmet, Yaşar Kemal, Aziz Nesin değilse de başkaları yazıyor ve yazacak. Hiç kuşkunuz olmasın hepsi kayda geçecek. Edebiyata, tiyatroya, sinemaya, tüm sanatlara yansıyacak. Hiçbiri kaybolmayacak. İşte bu da benim gibi aydınlık bir Türkiye inancını kaybetmeyenlerin umudu. 

Koç Üniversitesi öğrencilerine çevrimiçi bir konuşma yaptım geçenlerde. Ela Başak Atakan’ın “Medya Yazarlığı” dersindeydi. Gençlerin ilgisi, sordukları sorular karşısında umudum çoğaldı. Böyle gençlerimiz olduğu sürece umudu kesmek yok. Ne yaparlarsa yapsınlar, mutlak yazmalarını önerdim özetle. 

Ve işte o anda Haldun Taner’in bir yazısını anımsadım (1979). Son satırlar ondan:

HALDUN TANER’DEN 

“Aldık elimize kalemi yazdık durduk, yaz kış demedik, gece gündüz demedik gözlemledik yazdık. Sevdik yazdık, kızdık yazdık, umutlandık yazdık, umutsuzlaştık yazdık, sevindik yazdık, üzüldük yazdık. Yazarlığın insanı tüm varlığı, tüm zamanı, tüm bilinci, tüm bilinçaltısı ile, gecesi gündüzü, gerçeği ve düşü ile emen ne doymak bilmez, ne kaprisli, kendinden başka sevgili çekemez, ne kıskanç bir meslek olduğunu bile bile yazdık. 

Ama yine aynı yazarlığın, dağınık düşünceleri kâğıda dökerken bizi nasıl birden arılığa, yalınlığa bir kelime ile düşünceye egemen olmaya götüren bilge bir dost olduğunu da görüp, sevinip yazdık. Yalnızlığımızda, umutsuzluğumuzda bizi yok olmaktan kurtaran bir can simidi gibi ona sarılıp yazdık. Uyurken uyanıp yazdık, hasta ve ateşli iken başımızda buz kesesi yazdık, kâğıt bulamadık bazen kâğıt peçeteye yazdık, gömlek manşetine yazdık, yatak çarşafına yazdık. 

Dünyada neler yitirme, en yakınlarımızı kırıp geçirme, ne nimetleri kaçırma bahasına yazdık. Uyarmak için yazdık, öğretmek için yazdık, anlatmak için yazdık, güldürmek için yazdık, yüreklendirmek için yazdık. Bunların hepsini bir arada yapmayı deneyerek yazdık. Bir gediği doldurduğumuz kuruntusu ile bizden önce söylenmeyeni yakalamak hevesiyle yazdık. İnsan gerçeğini yakaladığımız bir yanı ile Türkiye gerçeğini ayrı bir açıdan verdiğimiz umuduyla yazdık. Yararlı olmak duygusu ile yazdık. 

Yazıyoruz da. Yazacağız da. Ölüm bir gün elimizi tutuncaya kadar.”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları