‘Çizikti, şuydu buydu...’

16 Kasım 2022 Çarşamba

Türkiye’nin en büyük kenti İstanbul’un kalbi olan en merkezi meydanında, bir gün içinde milyonlarca insanın gelip geçtiği ülkenin can damarında, gündüz saatlerinde bir terörist elini kolunu sallaya sallaya bomba patlattı. 

Altı insan can verdi, seksen bir kişi yaralandı. Hepimizin içi yandı, ülke sarsıldı.

AKP’li cumhurbaşkanı, Endonezya’da düzenlenen G20 Zirvesi’ne giderken düzenlediği basın toplantısında, iki dakika süreyle patlamaya değindi. İstanbul Valisi Ali Yerlikaya tarafından kendisine iletilen son bilgileri aktardı ve dedi ki “Bunun dışında böyle çizikti, şuydu buydu farklı rakamlar gelebilir.”

Maden cinayetinde yaralanan işçileri “tane” olarak ifade etmişti, bombalı saldırıda yaralananları da “rakam” olarak andı...

Fiziksel yaralanmalar “çizikti, şuydu buydu” denilerek geçiştirilirken orada saldırıya maruz kalanların yaşadığı ruhsal sarsıntı ne olacak? Ona ne isim bulunacak? O korku, dehşet ve travma hangi kelime ile anlatılacak?

Siyasetçiler, konuşmalarında ve yazılı açıklamalarında kullandıkları kelimelere dikkat etmediğinde bunun halkta yansıması, özellikle böyle acılı günlerde, çok travmatik oluyor. 

VATANDAŞA YÖNELİK EMPATİ YOKSUNLUĞU

Şehitlere “kelle”, şehit babalarına “karakteri bozuk” diyebilen bir siyasetçinin, acı içindeki vatandaşların yaşadıkları ile hiçbir şekilde empati kuramadığı açıktır.

Bu ifadeleri iktidar dışında bir siyasetçi, mesela Kılıçdaroğlu kullanmış olsa, yandaş medyanın atacağı manşetleri, nasıl bir linç girişimi başlatacaklarını bir düşünün... Ama söyleyen Erdoğan olunca hiçbirinden çıt çıkmıyor!

İstanbul’da kar yağdığında bir restoranda yemek yediği için İmamoğlu’na iktidar mensupları ve yandaş medya günlerce saldırmıştı. 

Aynı yandaşlar, İstanbul’da bombalı saldırıdan sonra basın toplantısı düzenleyip Endonezya’ya giden Erdoğan’ın orada karşılanma görüntülerini görmezden geldi. Erdoğan, yanında Emine Erdoğan ile birlikte, havaalanında yerel giysileri içindeki kadın dansçıların gösterisi ile karşılanmış. 

Böyle bir görüntünün terör saldırısında kaybedilen canlar için yas tutan halkta yaratabileceği yıkım düşünülmemiş...

Dans gösterisini Erdoğan’ın konuk gittiği ülkenin yetkilileri hazırlamış olsa bile Türkiye’den Dışişleri Bakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı görevlilerinin devreye girip İstanbul’daki saldırı nedeniyle programdan çıkartmaları gerekmez miydi? Böyle bir görüntünün terörle sarsılan bir halk tarafından nasıl algılanacağını düşünüp müdahale etmeleri gerekmez miydi?

Orada neşeli bir ortamda karşılanan bir muhalefet lideri olsaydı yandaş medya neler yazardı bir düşünün... Ama konu Erdoğan olunca hepsi görmezden geliyor! 

ÇİFTE STANDART VE VİCDAN

Çifte standart, her konuda dikkatlerden kaçmayacak kadar açık. Mısır’da camiye yapılan terör saldırısında, Suudi Arabistan kralı öldüğünde yas ilan eden Türkiye, ne 2020’de İdlib’de 36 asker şehit olduğunda ne de İstanbul’daki terör saldırısı nedeniyle vatandaşlar can verdiğinde yas ilan etti.

İktidar kendi halkının acılarına gereken duyarlılığı göstermezken iktidar medyası da çifte standart uygulamasını sürdürüyor. 

10 Kasım’da Atatürk’ün sevdiği şarkılardan “Fikrimin İnce Gülü” çalınırken eşi Dilek İmamoğlu’nu dansa kaldıran İmamoğlu’nu, “densizliğe isyanım var” diyerek protesto eden AKP’lilerin, aynı gün Anıtkabir’e yandaşları toplayıp slogan attırması, muazzam bir ikiyüzlülük örneği... 

10 Kasım’ları bir yas günü olarak değil, Atatürk’ün topluma emanet bıraktığı değerleri hatırlayarak anmak ile onun sevdiği bir şarkıda dans etmek çelişmez ama onun anıt mezarının olduğu bir mekânı miting alanına çevirmek çelişir.

Biraz olsun vicdanı olanlar, dürüst olanlar her şeyi görüyor. Yaşananlar hem hafızalara hem de tarihe kaydediliyor. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Istakoz 19 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları