Kadınları arkadan bıçaklayan maskeliler

25 Kasım 2022 Cuma

Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde Türkiye’de yine birtakım sözler edilecek, herkes kadınlara saygısını sunup şiddete karşı olduğunu söyleyecek. Bazıları içten olsa da bazıları politika gereği günü kurtarmak için konuşacak.

Ama ne yazık ki artık kangren haline gelen soruna kökten çözüm bulunması ve toplumsal dönüşümün sağlanması için gerekenler yapılmayacak. 

Sadece tersine algı yaratmak için ne gerekiyorsa yapılacak. 

***

Mesela ülkemizde erkekler arasında 1 Ocak 2022-23 Kasım 2022 arasındaki 326 günde 715 kadının öldürüldüğü bir ülkede kadınları şiddete karşı en etkili şekilde korumak için imzalanan İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesini savunanlar olacak.

Tarikatların baskısıyla fesih kararını imzalayan AKP’li cumhurbaşkanı, 25 Kasım’larda kadına şiddete karşı açıklama yapacak.

Bunu yaparken de Gezi Parkı protestolarına katılan kadınlara “sürtük” dediğini unutmamızı bekleyecek!

Kadına yönelik şiddetin araştırılması için TBMM’de verilen önergeler, AKP ve MHP oylarıyla reddedilirken bu partilerde yer alanlar, kadın milletvekilleri dahil, yüzleri kızarmadan kadın haklarından söz edecek.

Siyasi partilerinin yetkili kurullarının neredeyse tamamına yakını erkek olduğu halde, partilerin yönetici kadroları, kadına duydukları saygıdan söz edecek.

Kadınların cinsiyet ayrımcılığına uğramasının temel nedeni gericilik olduğu halde, kadına şiddeti reddettiğini söyleyenler, laiklik karşıtlarıyla, İstanbul Sözleşmesi’ni kabul etmeyen gericilerle ittifak kuracak. 

***

Basında ağır bir erkek egemen yönetim anlayışı hâkimken, cinsiyet eşitliğine dair haberler yapılacak. 

TV kanallarında her gün Türkiye’nin geleceğinin tartışıldığı programlarda yorumcular sürekli tamamen erkek olurken; eleştirilerden biraz çekinenler, tek bir kadın konuk kontenjanı uygulayacak ama akşam haberlerinde kadına yönelik ayrımcılıktan bahsedilecek.

TV dizilerinde kadın karakterlerinin çoğu, zengin erkek peşinde koşan, gebeliğini paraya ulaşmak için tehdit aracı olarak kullanan, varlıklı erkeğin yalısına “hanım” olmak için her türlü kumpası kuran, aklı sadece lüks tüketimde olan zavallı insanlar şeklinde gösterilirken, o dizileri çekenler ve oyuncular, kadının önemine ilişkin paylaşımlar yapacak.

Eşit ve özgür bir dünyadan söz edenler, kadınları arka plana atmaya devam edecek. 

Kadın, en az üç çocuk doğurması gereken bir makine gibi gösterilirken, çocuk sahibi olmayanlara “eksik, yarım” denecek.

Kadın özgürlüğü adına türbana anayasal güvence sağlanması teklif edilirken, aile, baba, eş baskısıyla tesettüre sokulanlar, Kuran kurslarına gönderilen kız çocukları konuşulmayacak.

***

Kadınların sadece yüzde 30’u istihdam edilirken, AKP Türkiyesi’nde kadınlar da ucuz işgücü haline gelirken; kadının temel görevi ev içi hizmetlerini yerine getirmek olarak yansıtılacak.

Her emekçi gibi kadınlar da sömürülürken, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, eşi vefat etmiş kadınlara yönelik konut projesinden destek almak için “en az üç çocuk” şartı koyacak. 

Kadına şiddeti önlemenin yolu, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamaktan geçerken, bütün bu ikiyüzlülükler nedeniyle kadınlar sadece cinsiyetleri nedeniyle ötekileştirilecek. 

Gericilik ve sömürü, ülkenin her yerini kuşatırken en çok kadınlar ve emekçilerin zarar görmesine yol açacak şekilde laiklik tasfiye edilecek. 

***

Ama her şeyin bir sonu olduğu gibi, onlarca yıldır gözlerimizin önünde oynanan oyunun da sonu gelecek. Kadınları arkadan bıçaklayanların maskeleri düşecek.

Nasıl düşecek?

Kadınlar ve emekçiler, bu kirli oyunu örgütlü mücadele ile yenecek.

Yüz yıl önce Cumhuriyet Devrimi’ni yaşamış bir toplum, kadını ikincil pozisyona sokan cinsiyet ayrımcılığını aşacak; gericiliği Aydınlanmanın ışığında laikliğe sahip çıkarak gömecek.

Aksini düşünmek insan aklına ve onuruna hakaret olur.

Bu nedenle soru tektir ve nettir: 

Sıfatsız, nitelemesiz laiklikten yana mısınız, yoksa oy için gericilerle, tarikatlarla dayanışma içinde misiniz?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Istakoz 19 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları