Yine din üzerinden siyasi rant

30 Mayıs 2021 Pazar

“Milletimize verdiğimiz sözlerden biri de bu caminin inşasını gerçekleştirmekti. Ancak 28 Şubat süreci ve sonrasındaki gelişmeler sebebiyle o dönem bu sözümüzü yerine getiremedik. Aynı amaçla başbakan olarak tekrar harekete geçtiğimizde ise karşımızda Gezi olaylarını bulduk. Gezi olayları, o teröristlerin karşımıza dikildiği an.”

Cuma günü Taksim Camisi’nin açılışında böyle dedi Erdoğan. Böylelikle Gezi Direnişi’nin 8. yılında, yurt çapındaki eylemlere katılan milyonlarca insanı da “terörist” ilan etti...

8 yıl önce bugün, 30 Mayıs 2013, Gezi Parkı’ndaki ağaçlar kesilmesin diye üç gündür nöbet tutan gruba sabaha karşı 05.00 sıralarında polisin müdahale ettiği gündü. Polis, biber gazı kullanarak gençleri dağıtırken, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin zabıtaları çadırları yakmıştı! 

Ardından iş makineleri yine parka girdi. O sert müdahale yüzünden vatandaşlar akın akın Taksim’e gitti. Sonraki günlerde Gezi Parkı, yaratılan dayanışma duygusuyla dünyanın en güzel parkı oldu. 

Her kesimden insanın doğaya sahip çıkması amacıyla başlayan eylemler, sonrasında iktidarın polis eliyle vatandaşlara şiddet uygulaması yüzünden büyüdü. Hiçbir uyarı yapılmadan çadırlarda uyuyan insanlara coplarla, yoğun biber gazıyla, TOMA’lardan fışkırtılan tazyikli suyla saldırıldı.

Anayasal hak ve barışçıl eylem

AKP iktidarının parkı yok edip AVM ve Topçu Kışlası yapmaktaki ısrarına tepki olarak bir grup çevreci insanın başlattığı direniş, yaşam tarzına yönelik tehditleri de reddeden kitlesel bir eyleme dönüştü.

II. Meşrutiyet’in ilanından sonra yaşanan şeriatçı ayaklanma 31 Mart Vakası’nın, şu anda Gezi Parkı’nın bulunduğu yerde yer alan Topçu Kışlası’nda başladığını düşünürsek, bunun ardındaki siyasi simge de açık.

AKP’li Cumhurbaşkanı, 8 yıl sonra, dini bir kez daha siyasi amaç için kullanıyor, kendi kitlesini manipüle ediyor! Gezi Parkı eylemlerinin cami yapılmasına karşı olarak gösterilmesi kabul edilemez. Milyonlarca insanın “terörist” diye damgalanması ve buna dayanak olarak dinin kullanılması, çok tehlikeli bir yoldur. 

Anayasanın 26. maddesi şöyle der:

“Herkes düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet, resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.”

Bu durumda, parkı korumak için eylem yapanlar, anayasadan kaynaklanan haklarını kullanmıştır. Bu hakkı kullananlara şiddetle müdahale etmek ise açıkça anayasayı çiğnemektir.

Aykut Küçükkaya ile Prof. Dr. Emre Kongar’ın Cumhuriyet Kitapları’ndan çıkan “Türkiye’yi Sarsan 30 Gün Gezi Direnişi” adlı kitabında, 30 Mayıs’ta çadırlara saldırıldığında sinemacı Özgün Süzen’in söyledikleri alıntılanmış: 

“Gaz bombası kapsülleri çadırlara atıldı. Uyumaya karar verdiğimiz çadırlar yakıldı. Çadırların içinde uyuyanlar da olabilirdi. Açık alanda bize bir Sivas vakası daha yaşatmak istediler. Halkla inatlaşan ilginç bir yönetici ile karşı karşıyayız.”

Gezi olayları sırasında bir komiser köprüden düşerek yaşamını yitirdi. En az 11 sivil ise ya polisin kullandığı biber gazından etkilenerek ya da başına aldığı darbelerle can verdi. Binlerce insan yaralandı, kimisi görme yeteneğini kaybetti, kimisi sakat kaldı.

Gezi Direnişi onurumuzdur!

Çok açık ki terörist olanlar, demokratik haklarını barışçıl bir şekilde kullanan vatandaşlar değildir.

“Cami yapmak istediğimizde Gezi olayları oldu” şeklindeki bir çarpıtma ile kitleleri kışkırtmak da ülkede huzur isteyen bir siyasetçinin başvuracağı bir yol değildir.

Gezi Direnişi’nin ne olduğunu onu yaşayanlar çok iyi biliyor. Gelecek kuşaklar ise gerçekleri yazan tarih kitaplarından öğrenecek.

Okudukları satırlar...

Gezi Direnişi’nin, baskıya ve otoriterliğe karşı, özgürlüğün, eşitliğin, adaletin ve umudun simgesi olduğunu anlatacak!

Bir halkın talanı ve rantı, onuruyla nasıl reddettiğini yazacak!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Istakoz 19 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları