68'lerin araştırmacısı Turhan Feyizoğlu, fırtınalı dönemi anlattı: İdamın nedeni idealleri

Turhan Feyizoğlu, hiç kuşkusuz Gezmiş ve arkadaşlarıyla ilgili en kapsamlı çalışmayı yapan kişidir. Feyizoğlu, “Asıl hedefleri onların kafasındaki ideallerdi” diyor.

Yayınlanma: 08.05.2022 - 04:00
68'lerin araştırmacısı Turhan Feyizoğlu, fırtınalı dönemi anlattı: İdamın nedeni idealleri
Abone Ol google-news

Deniz Gezmiş ve arkadaşlarıyla ilgili en kapsamlı çalışmayı yapan kişi hiç kuşkusuz Turhan Feyizoğlu’dur. Feyizoğlu, 1979 yılından itibaren Yarın dergisinin muhabiri olarak bütün yönleriyle 1968’lileri araştırmaya, yazmaya koyuldu. Bu öylesine bitip tükenmek bilmez bir konuydu ki bu satırları kaleme alırken elinde hâlâ o döneme ilişkin yazılmaya hazır iki dosya vardı: Dev-Genç hareketi ve Harun Karadeniz’in yaşamı. 

“Deniz, Bir İsyancının İzleri”, “Mahir, On’ların Öyküsü”, “Sinan, Nurhak Dağlarından Sonsuzluğa”, “İbo, İhtilalin Fidanı”, “Hüseyin İnan, Erikler Çiçek Açtı”, “İki Adalı, Hüseyin Cevahir, Ulaş Bardakçı”, “FKF, Fikir Kulüpleri Federasyonu”, “Fırtınalı Yıllarda Ülkücü Hareket” adlı kitapların yazarı olan Turhan Feyizoğlu ile Büyükçekmece’deki evinde binlerce gazete, kitap, dergi ve dokümandan oluşan çalışma ortamında sohbet ettik. İdamların 50. yılında, o günleri, bu günleri konuştuk. 

Mustafa Balbay, Turhan Feyizoğlu’nun çalışma odasında.

Görüşmemizi bir röportaj havasında soru-yanıtla okura aktarmak istediğimizi söyledik. “Sen sor, ben anlatayım, sonra sen düzenlersin” karşılığını verdi. İki yazar anlaştık. İşte ömrünü 68’in kahramanlarının yaşamlarını araştırmaya adayan Turhan Feyizoğlu’nun kendi yaşam öyküsü ve Deniz’lere dünden bugüne bakışı...

***

Deniz’ler hiçbir zaman ölmedi. İdam edildiler, fiziki olarak aramızdan koparıldılar. Ancak ideallerini ortadan kaldıramadılar. Elbette onlar da biliyordu 21 kişi ile düzenin değişmeyeceğini. Bir iz kalsın istediler. Gerçekten o izi bıraktılar. Bu öyle bir iz ki işte yarım asır geçti, hâlâ taptaze. 

Deniz’ler sonraki kuşaklarda da yaşamaya devam ediyor. İşte benim biricik oğlumun adı Kemal Deniz. Kemal’i Mustafa Kemal’den, Deniz’i Deniz Gezmiş’ten.

Siyasal mücadele bazen çatışmayı gerektiriyor. Bu, gün geliyor sokakta, gün geliyor fikirde yaşanıyor. Mesela siz beş yıl yattınız. Bu da mücadelenin bir parçası. Çatışmanın sonucu bazen Taylan Özgür gibi Vedat Demircioğlu gibi ölüm olabiliyor. Kanlı Pazar gibi boyutlara varabiliyor. Ellerinde sopalarla tam bağımsız Türkiye isteyenlerin üzerine yürüyebiliyorlar. 

Deniz’lerin yargılanmasına hukuksal açıdan bakınca özel olarak kurulan mahkeme üç kişinin idamına hükmetti. Mahir’ler de Kızıldere’de onların özgürlüğü uğruna mücadele ederken öldürüldü. Sokakta öldürülenler oldu. Tümüne baktığımızda o gençleri her anlamda yok etme hırsı, kini var. Bunun o kadar hızlı olmasını istiyorlar ki Meclis’te de Senato’da da ivedilikle görüştürüyorlar. Herkes biliyordu adam kaçırma ile kurşunlama ile idamın olmayacağını. Asıl hedefleri onların kafasındaki ideallerdi. O günün medyasında da bunun ateşli savunucuları az değildi. İdam için kalem oynatanların çoğu, sonrasında idamı savunamadı. Örneğin Rauf Tamer, 1972’de “İp” diye köşe yazısı yazmış, 1978’de idamlar yersizdi, demiştir. 

Mustafa Balbay 2019 yılında kaleme aldığı “Bitmeyen Deniz” kitabını yeniledi. İdamların 50. yılı çerçevesinde genişletti. “Sönmeyen Bağımsızlık Meşalesi, Deniz Gezmiş” başlığıyla Halk Kitap’tan geçtiğimiz günlerde yayımlandı. Kitabın kapak resmini kızı Yağmur Balbay yaptı. 

SAVUNMALARI İKTİDAR MANİFESTOSUDUR

Biz 78 kuşağı olarak 68’e sonradan eklendik. Deniz’lerin mahkemelerdeki savunmalarından çok etkilendik. O savunmalar tarihi değerdedir. Aslında savunma değil, iktidar manifestosudur. İktidar programıdır. Tarımda, sağlıkta, sanayide, eğitimde ne yapmak gerektiğini ayrıntılarıyla yazar. Kendi dönemlerine damgalarını vurmuşlardır. 

Kişisel düşüncem o ki sol, 1960’larda çok güçlü bir iktidar olabilirdi. Ama iki nedenle bu olamadı; kendi içinde bölünmeler, 12 Mart’tan 12 Eylül’e müdahaleler. Bunları çok boyutlu düşünmek gerek. 

Niçin acil infaz isteniyor? Bunda Türkiye’nin bir NATO ülkesi olmasının payı var mı? Kontrgerilla var mıydı, varsa işlevi neydi? Sıkıyönetim mahkemeleri nasıl oluşturuldu? En büyük suç İsrail konsolosuna saldırı mıydı? Deniz’lerin tam bağımsız Türkiye ideali en çok kimleri rahatsız etti?

Devam edelim sormaya:

1968-69’da şahlanış mitingleri yaptılar. Kana kan intikam dediler. Kime karşı? Konya mitinginde Türkiye Öğretmenler Sendikası’na neden saldırdılar? O dönem sağ örgütler devlete dayanıyor, her türlü desteği alıyordu. Komando kampları birden nasıl kuruldu, nasıl saldırı organları haline geldi?  Sağ-sol çatışması deniyor ama bir çatışma olduğunda solcular tutuklanıyor, sağcılar kısa süre gözaltından sonra serbest... Neden?

SALDIRILAR MENEMEN’IN DEVAMIDIR

Aslında o dönemdeki saldırıların tümü genelde Menemen olayının devamıdır. Saldırıların özünde şeriatçı örgütler vardır. Mehmet Şevket Eygi’ler, Rasim Cinisli’ler... Komünizmle Mücadele Derneği adı altında benzer örgütlenmeler vardır.

Aslında Ülkücü Hareket 1969’dan sonra değişiyor. Başlangıçta onlar için de tam bağımsız Türkiye ideali benimsenecek bir ülkü. 1969’da ODTÜ’de Altıncı Filo’ya karşı hazırlanan bildiride ODTÜ Ülkü Ocakları Başkanı olarak İlhan Kesici’nin de imzası vardır. Devrimci gençliğin imzası yanında Ülkü Ocakları’nın imzası... Şimdi CHP Milletvekili olan İlhan Kesici’nin. Amerikan Büyükelçisi Commer’in aracı yakılırken orada ülkücüler de var. O günün temel sorunları karşısında güçlerini birleştirmişler. Aslında bugünkü arayışın da özü bu. Bugünün temel sorunları neler? İşsizlik, hukuksuzluk, bunların etrafında birleşiyorlar.  

Aslında Osmanlı’nın da ötesinde Selçuklulardan itibaren ele almak lazım. Toplumsal tarih bilinci olmadan olayları bütünlüklü olarak ele alamayız. 

ABD Irak’ı işgal etti, Mısır’ı, Libya’yı darmadağın etti. Türkiye’de de düşük yoğunluklu bir savaşı göze aldılar. 12 Eylül de bu anlayışın önünü açtı. 

"YEŞİL KUŞAK HORTLADI"

Şimdi 20 yıldır da başımızdalar. Ne dediler? Yeni bir nesil yetiştireceğiz. 

Ne yaptılar? Türk-İslam sentezi ile hem Türklüğün hem İslamın anlamını bozdular. Şimdi bu ve benzeri kavramlar çöktü ama toplumu da çökerttiler. Şimdi dört yaşında din eğitimi vereceğim demek ne demek? Aslında yeşil kuşak hortladı. Bu çok tehlikeli. 

FETÖ’yü tasfiye ettik diyorlar. Yerine ne koydular? İşte buna karşı oluşan siyasal buluşmayı önemsiyorum. Millet dışarıdan gelen ayçiçeği yağı için kuyrukta, ekmek lüks olmuş. Tam bağımsızlık bugün daha güncel. 

Bugünkü yargının Deniz’leri yargılayan mahkemelerden daha geri olduğunu görüyorum. O dönem yargının içinde kendilerinin maşası olacak heyetler kuruyorlardı. Bugün yargı tümden teslim.

Zaman zaman sorulur; Deniz’ler idam edilmese yaşama nasıl devam ederdi, diye. Ben mücadelelerinden milim ödün vereceklerini sanmıyorum.

Bugünkü gençlik içinde çok iyi yetişmiş olanlar var. Onları ne yapıp edip mücadeleye katmak gerekli. Sadece kendi geleceğiyle ilgileniyorsa da ilgilensin. Yeter ki bu gidişe teslim olmasın. 

Oğlum Kemal Deniz’in arkadaşları geliyor, konuşuyoruz. Önlerinde bir mücadele yolu yok. 1969’da Fikir Kulüpleri Federasyonu’nun 70 maddelik bir bildirisi vardır, al onu iktidar perspektifi yap. Sonra çay, tütün, fındık mitingleri... O dönemin gençliği sadece düşünsel olarak değil, eylem olarak da halkın içindeydi.

12 Mart’a giden yolda önemli dönemeç 15-16 Haziran İstanbul’dan Ankara’ya büyük işçi yürüyüşüdür. Onu hiç hazmedemediler. Bütün parçalarıyla “iktidar bloku” oluştu. 1950’de NATO’ya girişin ardından başlayan sürecin devamıdır sonrasında yaşananlar. O anlayış 12 Mart’ta CHP’nin kapatılması gerektiğini ilan etti. Pek çok ilin sıkıyönetim mahkemesinde bu yönde kararlar vardır. İdamlara evet desin diye İsmet Paşa’yı kuşatmak istemişlerdir. 

Biraz daha geriye gidersek Anadolu’da kitlesel çatışma yaratma isteği hep olmuştur. Alevi-Sünni, Kürt-Türk... Ama Anadolu kültürü Yunus Emre, Karacaoğlu, Ruhi Su, Mahzuni’den gelir. Birlikte yaşamak üzerinedir.

Her şey birbirine nasıl eklemleniyor; 1960’lı yıllarda Barış Gönüllüleri Türkiye’nin kasabalarına, köylerine, her yerine yayıldı. Etnik harita çıkarıldı. Belki biz Erzincan köylerinin etnik yapısını bilmiyoruz ama onlar biliyordu. 

"TÜRKEŞ’İN BİR ÖZELLİĞ NATO SUBAYLIĞIDIR"

Altıncı Filo eylemlerinden sonra o gemiler Türkiye’yi terk etti. Bir bakıma Amerika geri çekildi ama 12 Mart muhtırasıyla geri döndü. Nihat Erim o dönem, “Sol bastırıldı, Altıncı Filo artık gelebilir” diye demeç vermişti. Türkeş’in bir özelliği de NATO’da bulunmuş bir subay olması değil mi?

İşte benim bütün bu tarihin ortasında Deniz’lerin, Mahir’lerin hayatını yazmaya girişmem tek başıma oldu. 1979’da daha 21 yaşındayken Yarın dergisinde Osman Saffet Arolat’ın yanında çalışmaya başladım. O günlerde araştırmaya giriştim. 1984 yılında bir dosya haline getirdim. Kimse yayımlamadı. Endişe eden oldu. Kenan Evren’in gücü daha devam ediyordu. Belki de satmaz diye düşündüler. İlk baskı 1991 yılında yapıldı. 

Ben çalışkan biriyim. Hayatım bu konuları araştırmakla geçti. İstanbul’da, Ankara’da gitmediğim kütüphane kalmadı. Kütüphane kaçta açılıyorsa o saatte oradaydım. Kapanışta da memurlarla birlikte çıkardım. En çok da Beyazıt Kütüphanesi’nde çalıştım. Oranın arşivi çok güçlüdür. O yüzden en çok orada çalıştım. Sonunda bana bir oda verdiler, burada çalış dediler. Unutamadığım anlar, kimi memurlar emekli olunca yerine yenilerinin geldiği zamanlardı. Yeni memur o günün koşullarında kayıt çok da sağlıklı olmadığı için kimi kitapların nerede olduğunu bana sorardı.

ÜLKELERİN ÇOK SEVİYORLARDI

İlk araştırmaya başladığım yıllarda fotokopi makinası yok, teyp kısıtlı, kaset az, fotoğraf makinesi bulmak zor... Bazen de arkadaşlarım yardımcı oluyordu. Örneğin kaset yetmezdi, kimi arkadaşlarımın verdiği Emel Sayın kasetlerinin üstüne ses kaydettiğimi anımsarım. Ahh, şimdiki gibi kamera olsaydı, kolay kayıt cihazları olsaydı...

Deniz Gezmiş’in ODTÜ’den bir kız arkadaşı vardı. Onunla konuşabilmiştim. Onu unutamam. İstanbul Hukuk  Fakültesi’nden sevgilisine ulaşamadım. Ona yanarım.

Deniz’lerin bir özelliğini ayrıca vurgulamak isterim. Hemen tümü yabancı dil biliyordu. Dünyayı izliyorlardı. Kimi bültenlerini gördüm, dünyadaki gelişmeleri de işliyorlar, yorumluyorlardı. Çok çeviri yapıyorlardı. Doğrusunu söylemek gerekirse bu durum biraz da kendi içlerinde bölünmelerine neden oluyordu. O dönemin Sovyetler Birliği’nde olanlar, Çekoslovakya’daki durum farklı bakışlara neden oluyordu. Ama ortak idealleri tam bağımsız Türkiye idi. Ülke sevgileri tartışılmaz. Zaman zaman Türkiye İşçi Partisi (TİP) ile de karşı karşıya geliyorlardı. Kimi TİP binalarını basmaları kendi içlerindeki bölünmelerden kaynaklanıyordu. 

Deniz Gezmiş, üst kuşaklarla temas kurmayı seviyordu. Hikmet Kıvılcımlı’nın evine gidip geliyordu. Mihri Belli ile sohbetler ediyordu. 

Şunu bir daha vurgulayayım, başlangıçta ülkücü-devrimci çatışması yoktu. Komünizmle Mücadele Dernekleri aracılığıyla İslamcılar vardı. Mehmet Şevket Eygi, İsmail Kahraman o dönemin bilinen isimleriydi.

Bu konularda bir kitap yazan bana gönderiyor, okumam için. Seve seve yapıyorum. Yeni kuşaklara ne kadar çok şey aktarırsak o kadar iyi.

BİTTİ


İlgili Haberler

Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler