Pembe gözlüklü baritonumuzu yitirdik

20 Şubat 2019 Çarşamba

Geçen hafta değerli operacımız Sedat Öztoprak’ı (d.1959) yitirdik. Türk opera dünyasının temel isimlerinden Belkıs Aran’ın öğrencisiydi. 1987’de Siena Chiciana Akademisi’nde Daniel Ferro ile çalışmış ve yüksek lisans derecesi almıştı. Dedesi udi Sedat Öztoprak, Türk musikisinin ünlü sanatıçısı ve Darülelhan’ın hocalarındandı. Sedat, Avrupa’nın en önemli şan yarışmalarından Belvedere Şan Yarışması’nda ikincilik kazandıktan sonra uzun yıllar Kassel Operası’nın kadrolu sanatçısı olmuştu. Almanya, Hollanda, İtalya, İsviçre’de konuk sanatçı olarak temsiller ve konserler vermişti. Başlıca özdeşleştiği roller, Don Pasquale, Mackbeth, Rigoletto ve Don Giovanni olarak sayılabilir. Ayrıca Verdi operalarının neredeyse tüm bariton rollerini canlandırmıştı. Almanya’da çıkan bir eleştiride, “Sedat Öztoprak’ın oyununu ve harikulade sesini övmemek mümkün değil. Bazen büyük bir güçle tehdit ederek, bazen de yumuşacık bir tonla okşayarak, Verdi’nin istediği tüm şan ifadelerine sahip oluyor” diye yazılmıştı.
Bir konuşmamızda yurtdışındaki sanatçılarımızın yalnızlığından yakınmıştı: “Frankfurt’ta bir konser sonrası resepsiyonda yanıma gelen zamanın bir Türk politikacısı, ‘Siz buralarda alkışlanıyorsunuz ama neden Türkiye’yi unutuyorsunuz?’ dediğinde, yurtdışında o noktaya gelinceye dek geçirdiğimiz amansız savaşı anlatıp, ‘Asıl siz bizi unutuyorsunuz, buralardaki savaşımızda yalnız bırakıyorsunuz’ diye cevap vermiştim.”
Sedat son yıllarda genç Türk şancılarının elinden tutmaya, onlara kendi deneyimi doğrultusunda yurtdışında yol göstermeye hazır olduğunu söylüyordu: “Ben de artık edindiğim çevre ve deneyimlerle gençlere el uzatmaya hazırım. Türk operası adının yurtdışında çoğalması gerek. Zehra Yıldız’ın zamansız ölümü çok acı oldu. Almanya’daki opera çevresinde büyük başarılar elde etmişti.”

Pembe gözlüğümü çıkarmayacağım
2000 yılında Istanbul Devlet Opera ve Bale Müdürlüğü’nü üstlenmiş ve kurum içinde bazı radikal değişiklikler yapmıştı. Bu girişimi de şöyle anlatmıştı:
“Sahnenin önü kadar perde arkasını da ele aldım. Yıpranmış elbise dolapları, döşemeler, bakımsız çalışma odaları onarıldı; çalışma odalarına akustiği sağlamak için özel yalıtımlı duvar kâğıdı yapıldı; döşemedeki halı kaldırıldı. Ses sanatçısı enfeksiyona açıktır; halı mikrop üretiyor, toz üretiyor. Yerine lamine yapıldı. Dekor deposu harabe halindeydi. Dekorları tek tek elden geçirdik. Var olan ceplere her temsilin kendi dekorunu yerleştirip üstüne dekoratörün adı, yapıldığı yıl, temsil yazıldı. Kullanılmayacak kadar deforme olanlar orada yer işgal etmesin diye ayıklandı. Bu işlem de dekorları yaktığımıza dair dedikodulara vesile oldu, hatta bana ‘Neron’ diye hakaret edenler bile çıktı.
Ayrıca Istanbul içinde sahnelerimizi çoğaltmak istiyoruz. Cemal Reşit Rey sahnesiyle işe başladık. Tüm Türkiye’de sinema salonları dahi olsa devletin verdiği harcırahla yapılabilecek şeyler var. Hiçbirisi zor değil. Ünlü yabancı sanatçıları da kişisel dostluklarla daha ucuza getireceğiz. Ben her şeyi iyimser görüyorum. Bu nedenle ‘müdür pembe gözlüklü’ diyorlarmış. Gözlüğümü çıkarmayı da istemiyorum.”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Eski bayramlar 10 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları