Acısı dün gibi taze: 12 Eylül askeri darbesinin üzerinden 41 yıl geçti

Yakın zamana kadar Tayyip Erdoğan’dan “demokrat” çıkarmaya çalışan aynı tayfa, o zamanlar Turgut Özal’ı da “Ülkeyi 12 Eylül’den çıkaracak, ekonominin büyük devrimcisi” ilan etmişti.

Yayınlanma: 27.09.2021 - 14:34
Abone Ol google-news

Erdal Eren

Kırk bir yıl geçti. Ülke üzerine örttüğü karanlık o kadar koyu ki hâlâ çıkış için bir mum ışığına ihtiyacımız var.

Türkiye’nin üçüncü ama diğer ikisinden çok daha korkunç darbesiydi 12 Eylül. Sınıf çatışmasının yükseldiği bir dönemde “anarşi” bahane edilerek ülke yönetimine el koyan darbeciler tarihin gördüğü en kapsamlı, en korkunç uygulamalara giriştiler.

Belirlenebilen rakamlar bu korkunçluğu gözler önüne seriyor: Tam 650 bin kişi gözaltına alınmış, 52 bin kişi de tutuklanmıştı. Resmi rakamlara göre 14 kişi cezaevlerindeki açlık grevlerinde, 171 kişi işkenceli sorgularda öldürülmüştü. Cunta mahkemelerinde açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılanmış, 7 binden fazla kişi için idam cezası istenmiş, 517 kişi “ölüm cezasına” çarptırılmış, bunlardan 50 kişi idam edilmişti.

En acısı yaşı büyütülerek idam edilen Erdal Eren’di tabii.

RAKAMLARA BAKAR MISINIZ?

Tam 14 bin kişi vatandaşlıktan çıkarılmış, 100 bine yakın kişi “örgüt üyesi olma” suçundan yargılanmış, 30 bin kişi ise “sakıncalı” olduğu iddiasıyla işlerinden kovulmuştu. Bin film yasaklanmış, 4 bin öğretmen, yüzlerce akademisyen işten atılmıştı.

Bir ansiklopedi maddesini dolduracak kısalıkta bilgiler bunlar. Darbenin psikolojik kurbanlarının sayısının ise milyonları bulduğunu söylemeye gerek yok. Vatan kurtardılar (!) darbeciler. Yargısız infazlar gerçekleştirerek, faşist saldırılara arka çıkarak, katliamlar yaparak oluşturdukları ortamdan “kurtardılar” vatanı.

Bu kurtarma işinden IMF başta olmak üzere emperyalizmin mali kurumları memnun oldu en çok. ABD “bizim çocuklar” diyerek sahiplendi darbeyi, darbecileri. Sermayenin en has adamı olan Demirel’e bile, adı geçenin demokrat oluşundan değil, uygularsa altından kalkamayacağı için kabul ettiremediği 24 Ocak kararlarını politika haline getirdi cunta. O kararların mimarı sermayenin adamı Özal’ın başbakan yapılmasının da önünü açtılar.

Ne oldu sonra kurtarılan (!) vatanda? “Ben zenginleri severim” diyenlerin bu sevgiye uygun emekçi düşmanı politikaları yaşama geçirildi. Zaten ülkede hep mevcut emperyalizmin ülkeye mali açıdan da Özal aracılığıyla el koyma girişimi, “değişim” adı altında onursuz bir biçimde güle oynaya karşılandı. “Bugüne kadar bizim anamız ağladı, şimdi de işçilerin ağlayacak” diyen dönemin Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) Başkanı, hiç de “narin” olmayan biçimde savurdu küfürlerini emekçilere.

Sonra ne oldu? Yakın zamana kadar Erdoğan’dan “demokrat” çıkarmaya çalışan aynı tayfa, o zamanlar “ülkeyi 12 Eylül’den çıkaracak, ekonominin büyük devrimcisi” ilan ettiler Özal’ı. Büyük güçler yanında saf tutmayı iyi becerenlerdi bunlar. Hayatında solun kenarından geçmemiş tipler, “kendimi yazdım kimse kızmasın” başlıklı itirafnameler kaleme aldılar. Ülkenin dışa açılmasını küresel kapitalizmin pazarı olmak sandılar. Sendikacılık öldürülürken sesini çıkarmayan tiplerdi bunlar. Hâlâ öyleler.

Araştırmacı, gerçeğe bağlı gazeteciliği demode ilan edip “patronlarının işini takip” eden medya figürleri yarattılar. Onlardan biri ABD Irak’a çullanmak için Türkiye’den geçmek istediğinde Meclis’ten onay verilsin diye ısmarlama, yalan haberler yazdı. Yönettiği gazetenin patronunun aynı zamanda, ABD ordusu ülkemizden geçerken araçlarına alacağı petrolü satmak isteyen bir petrol firmasının sahibi olduğunu dünya âlem biliyordu oysa. Komşu ülkenin felaketinden nemalanmak isteyen bir piyasacı olarak “Irak’ta bir koyup üç alacağız” diyen adama taptılar.

PEKİ SOLUN HİÇ HATASI YOK MU?

Cunta şefi olan uğursuz “Ben de imam çocuğuyum” diye konuşmalar yaptı gittiği kentlerde. Ülkemizin doğusunda helikopterlerden dini içerikli bildiriler attılar. Okullarda din derslerini zorunlu hale getiren cuntacılar karşısında “laikliği” demode gören malum tipler Özal için “bir elinde kuran bir elinde bilgisayar” tanımları yaptılar.

Sonra “Müslüman demokratlar” geldi iktidara. Emekçi, sol, laiklik düşmanlığında aynı mirası sürdürdü. Osmanlıcı, fetihçi anlayışlarla ülkemizi komşularına düşman yaptı. Kendi sınırlarını bile tartışmalı hale getirdi. O malum tipler buna “açılım” dediler.

Ülke şimdi 12 Eylül’ün yarattığı, hâlâ açılamayan karanlığın içinde yol alıyor. Solu etkisizleştirdiler, düzen içi sola bile tahammülsüz bir rejim oluşturdular. Peki bildiğimiz solun hiç hatası yok mu?

ABD’de birkaç kez başkanlığa adaylığını koyan din adamı Jesse Jackson’ın bir kampanya sırasında ettiği şöyle bir sözü vardır: Ben hatalar yaptım. Ama inanın o hatalar kafamdan kaynaklandı, kalbimden değil.

Solun hataları da kalbinden kaynaklanmadı. Ama 12 Eylülcüler, küreselciler, Özalcılar, Erdoğancılar onu o temiz “kalbinden” bıçakladılar. Kırk birinci yılında lanet olsun cuntacılara, onaylayanlara, gizli gizli alkış tutanlara, 12 Eylül’ün yarattığı fırsattan yararlanıp gericiliğe destek olanlara.

Tümüne lanet olsun.

BU YAZI CUMHURİYET GAZETESİ PAZAR EKİNİN 12 EYLÜL 2021 TARİHLİ SAYISINDA YAYIMLANMIŞTIR.


İlgili Haberler

Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler