Ada Sanlıman: 'Caza ruhumu veririm'

İstanbul caz sahnesinin sesi ve vokal tarzıyla kendine has ismi Ada Sanlıman ilk teklisi “O günler” ile Ferdi Özbeğen ve Selda Bağcan tarafından seslendirilen şarkıya yeni bir yorum getiriyor.

Yayınlanma: 10.01.2022 - 10:37
Ada Sanlıman: 'Caza ruhumu veririm'
Abone Ol google-news

İlk tekli çalışmasının ve ilk klibinin heyecanını yaşayan Ada Sanlıman her şeyin içinde cazı duyuyor. Yoğun, havada asılı kalan ve derin bir sesi var ama müziğinin yalnızca cazın içinde değerlendirilmesini istemiyor. Müziğiyle tanışmak için de dinleyicileri sahnesine davet ediyor. Ada Sanlıman, daha önce Selda Bağcan’ın ve Ferdi Özbeğen’in seslendirdiği “O Günler”i farklı yorumuyla müzikseverler ile buluşturdu. Sözleri Ülkü Aker imzasını taşıyan şarkının düzenlemesini ve prodüktörlüğü Genco Arı’ya ait. Sanlıman’ın bu çalışması bir ilk tekli ve ilk klip için de oldukça iddialı ve doyurucu. Sanlıman kontralto sesiyle caz, R&B, soul gibi farklı müzik türlerini harmanlama konusundaki hakimiyetiyle, çıktığı yolculukta hız kesmeyecek gibi görünüyor.

İşte yeni heyecanına dair anlattıkları…

Müziğe doğmak, müzikle büyümek, onunla yaşayıp ona inanılmaz bir emek harcamak… Bu hikayeyi kırılma noktalarıyla sizden de dinlemek isterim. 

O zaman başa sarayım biraz. Oldukça müzikal bir evdi benim içine doğduğum. Ama öyle uyanınca kibar kibar klasik müzik dinleyip, yemeğe geçerken caz, uyku zamanı new age dinlerdik gibi bir hikayem yok. Her şey çalardı evde. Blues, caz, klasik, dünya müziği, özgün müzik, her şey… İnsan çocukken maruz kaldığı müziği seçemiyor ve ben iyi ki güzel müziklere maruz kalmışım. Ailemin müziğe olan ilgimi, müzik kulağımı keşfetmesi zor olmadı; her ikisi de ne gerekiyorsa yaptılar. Piyano dersleri olmazsa olmazdı. Korolar, piyano dersleri ve okul hep paralel ilerledi. Asıl enstrümanımın sesim olacağını anlamaları da çok uzun sürmedi. Zaten eğitimimi de sonrasında bu yönde aldım. Kırılma noktası diyebileceğim bir şey var ki çok paradoks aslında. Orta okulda ailemin beni tanıştırdığı hocalardan birinin bana, “caz diye bir müzik yoktur, tek müzik klasik müziktir” demesi oldu. 



Caza böyle dümen kırdınız demek?

Caza herhangi bir dönemde dümen mi kırdım, yoksa her şeyin içinde cazı mı duydum bilmiyorum! Sevdiğim ve hayranlık duyduğum seslerin hepsi cazdan geliyor. Nina Simone gibi veya Ella Fitzgerald ve Sarah Vaughan gibi eski ikonik sesler dışında daha günümüzden Norah Jones’lar, Melody Gardot’lar ve de elbette Amy Winehouse gibi müthiş sesler… Baktığınızda, hepsi caz geleneğinden geliyor ve kimisi caz standartlarını benzersiz yorumluyor ama eninde sonunda hepsi Soul’da buluşuyor. Ben cazın Soul ve Blues tarafına ilgi duydum hep. Cool Caz ilgimi çekmiyor örneğin ya da Fusion ve Free Caz.. Caz, pür, orijinal ve otantik olduğu zaman bir şey ifade ediyor benim için. Cazın en temelindeki, en köklerindeki koyuluğu ve yoğunluğu duyduğum zaman caza ruhumu veririm, o da bana kendi ruhunu verir. Yani Blues hatta Gospel benim ruhuma en benzeyen yüzleri cazın. 

Patti Smith’i özel olarak sevdiğinizi biliyorum. Sizin için neleri ifade ediyor? 

Patti Smith bu dünyada bize insan olmayı hatırlatıyor. Punk dediğimiz şey itiraza dayalı zaten. Başında neyseniz sonunda da o olmalısınız. Patti Smith bunu yapıyor. Hala rahatsız, hala gezegenle derdi var, didişiyor, öfkesi yatışmıyor. Ama bir o kadar da, yaptıklarıyla tutunacak bir dalımız varmış gibi hissettiriyor. Onun öfkesini kendiminkine benzetiyorum. Barışçıllaşmasını istiyorum bu öfkenin ama daha çok yolum var.



Yoğun, havada asılı kalan, dinleyene işleyen bir ses renginiz var. Melankoli yükü de ağır. Hatta bazen sözlerden bile fazlasını anlatıyor gibi. Ne dersiniz?

İnsan kendi sesini ya da ses rengini bu şekilde görebilir mi emin değilim. Sahnedeyken, gerçekten o andayken hissettiğim bazı duygular var. Tam da sizin tarif ettiğiniz gibi. Dışarıdan bakıldığında sert duran ve genel olarak tavırlı ve direkt birisiyim. Şarkı söylerken kendimi bir ölçüde açıyorum ve o melankoli ya da hüzün açığa çıkıyor sanırım.

İlk single çalışmanız “O Günler”i de klasikleşecek şekilde yorumlamışsınız. Bu şarkının sizdeki anlamı nedir, nasıl seçtiniz?

Ne güzel bunu duymak! Öyle güzel yorumlar geliyor ki çok mutlu oluyorum. İnsanların bu şarkıyı benim yorumumla hafızalarına yerleştiğini söylediklerini duydukça sevincim daha da artıyor. Ben bu şarkıyı biraz “havalandırdım” sanırım. Üzerindeki sisi ve bulutu biraz araladım. Biraz ısıttım ve şarkının içine biraz daha ışık ve güneş girdi. O günler artık yabancı gibi değiller…



Pek çok mekanda, ülkede, şehirde sahne aldınız. Caz, İstanbul’un da ruhunda yaşıyor. Bu şehrin tüm bu kaosu, güzelliği, çirkinliği ve vazgeçilmezliği ile caz arasında nasıl bir bağ var? 

İstanbul’un ruhunda caz var, haklısınız. Tam da sizin tarif ettiğiniz gibi hepsi bir arada. Güzellik de, çirkinlik de ve de tabii ki kaosu da. Şimdilerde İstanbul’la aram biraz limoni. Çirkinleşen yüzünü sevmiyorum. Beyoğlu’ndan koptum. Beyoğlu olmadan İstanbul çok eksik kalır. Tekrar benim hatırladığım ve yaşadığım haline dönmesi zor görünüyor… Fatih Akın’ın “Crossing The Bridge” belgeselini hatırlattı bu söyledikleriniz. Seyretmek istediğim sonra da unuttuğum bir filmdi. Hemen bulup izleyeceğim. 

Şimdi ufukta neler görüyorsunuz, ilerisi için planlar ve hayalleriniz neler?

Hiç durmak niyetinde değilim. Arayı açmadan ikinci ve üçüncü single’ım gelecek. Zaten epey yol alındı. Elbette konserler de peşi sıra gelecek. Hepsinin planlaması içindeyim. Hayal kurmayı sevmiyorum galiba. Bir şeyi kafaya koymam yetiyor. Sonrası geliyor zaten. Yeter ki umudumuzu kaybetmeyelim...


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon