Büyük sanatçılar, solan düşler

Hayvan haklarını konuşurken gözümüzden kaçan bazı hayvanlar da yok değil domuzlar ve eşekler de buna örnek.

Yayınlanma: 31.03.2024 - 12:00
Büyük sanatçılar, solan düşler
Abone Ol google-news

Henüz iki yaşındayken ilk kişisel sergisini açmıştı. Yaptığı resimlere hayran olup seçkisine katanlar arasında aktör Ed Westwick, tenisçi Rafael Nadal ve primatolog Jane Goodall vardı. Sergisinde bir yıl sonra İsviçreli saat firması Swatch kendisine bir anlaşmayla geldi. Yapıtları, sınırlı sayıda üretilecek saatlerin üzerinde yer alacak ve tanesi 120 dolarlık özel bir seçki olacaktı. Bazı çevrelerin onu efsanevi kübist ressam Picassoya benzetmesi ününü daha da artırıyordu.

Çalışmalarında özel bir teknik kullandığı söylenemezdi. Fırçasını istediği renk kabına batırdıktan sonra tuvale bazen yumuşak bazen sert darbelerle sanatının inceliklerini gösterecek şekilde aktarıyordu. Olmazsa olmazı ise resimlerini kırmızı boyaya batırdığı burnu ile imzalaması idi. Burnuyla imzalıyordu çünkü o bir domuzdu.

Ressam domuz Pigcasso bu ay başında sekiz yaşında arkasında pek çok hayran ve eser bırakarak öldü. Pastırma üretimine kaynak sağlayan bir tesiste doğan Pigcasso kısa bir süre sonra hayvan hakları savunucusu Joanne Lefson tarafından alınarak özel bir çiftliğe getirildi. Onu farklı kılan ise ağzına aldığı fırçalarla tuvallerde bir şeyler yapma çabasıydı. Öyle ki tabloları yaşadığı süre boyunca 1 milyon doların üzerinde gelir getirmiş ve "Dünya tarihinin insan olmayan en başarılı sanatçısı" olarak anılmaya başlamıştı.

Çalışması sırasında en büyük zevki aralarda karamel kaplı patlamış mısır yemekti. Pigcasso “kendi sanat sergisini açan ilk insan olmayan sanatçı” ve şimdiye kadar satılan “en pahalı hayvan sanat eseri” rekorunun sahibi olmuştu. Böylece dünyada en burun bükülebilecek hayvanın bile yaşam alanında çok başka değerleri, yetenekleri olabileceğini göstermişti. Tabii ki bu eğlenceli betimleme dışında vejeteryanlık, hayvan hakları ve endüstriyel hayvan üretimi gibi kavramlara dikkat çekilmesine aracı olması da önemliydi. Toplumuzda pek de sevilemeyen ve iyi gözle bakılmayan domuzlar kendilerine yüklenen anlamlarla Pigcasso’dan önce de yaşamın içinde yer alıyorlardı.

“Üç Küçük Domuzcuk” masalı bu durumun klasik örneklerindendir. Üç sevimli domuzun kötü kalpli kurtla mücadelesini temel alan masalda evlerini saman ve ağaç dallarından yapan iki domuz kurdun saldırısına karşı koyamayıp büyük domuzun yanına kaçarlar. Büyük domuzun tuğlalardan ve sağlam bir şekilde yaptığı ev kurda dayanmakla kalmaz tuzaklarla onu alt eder.

Viktorya döneminde yaşamış James Halliwell Phillips tarafından derlenen bu masalda sıkı çalışma ve planlama amacıyla eğlence ve zevki ertelemenin önemi vurgulanmaktaydı. Bu da dönemin protestan ahlakı kavramlarını çocuklara açıklamak için gayet güzel bir kurguydu. Büyük domuzun tedbirli ve işbilir karakteri yıllar sonra George Orwell’in 1945 yılında yayımlanan “Hayvan Çiftliği” kitabında da karşımıza çıkacaktı.

STALİN ELEŞTİRİSİ

Dönemi etkileyen Stalinizmin bir eleştirisi olarak kabul edilen romanda hayvanlar eşitlik, özgürlük ve mutluluk amacıyla çiftçilere karşı isyan çıkarırlar. Ancak sonuçta Napolyon adlı bir domuz yönetimi ele geçirir ve onun diktatörlüğü altında çiftlik eskisinden daha kötü bir duruma düşer. Başarılı bir ideolog ve hatip olan Kartopu isimli diğer bir domuz ise Napolyon için kendisine gereksinim kalmadığında ortadan kaldırılması gereken biridir.

Çiftlikte ender okuyabilen, olabilecekleri öngören ancak suya sabuna dokunmayan Benjamin ise sistemdeki kaosun artmasına yalnızca seyirci kalır. Benjamin romanda bir eşek olarak tasvir edilirken bazılarına göre yazarın kendisini, bazılarına göre SSCB’de yaşayan Yahudi toplumunu, bazılarına göre de Stalin’e itiraz edemeyen dönemin entellektüellerini yansıtmaktadır. En uzun yaşayan hayvan olması belki de bu kendi halindeliğindendir. Eşek gerçekten doğada da en yalnız takılan hayvanlardan birdir. Dikkat çekmeyen ve göze batmayan bu yapısı bazı haberleri duyduğumuzda kulak kabartmamıza neden olmuştur.

İKSİR İÇİN EŞEKLERE ZULÜM

Geçen ay yapılan Afrika Birliği Meclisi’nde alınan eşek derisi ticaretini yasaklama kararı önce şaşkınlıkla karşılandı, gerekçenin ayrıntılarına inince bu şaşkınlık daha da arttı. Dünyadaki tahminen 53 milyon eşeğin yaklaşık üçte ikisi Afrika'da zor şartlar altında yaşamakta ve nüfusları hızla azalmakta. Çünkü katledilen eşek derilerinin önemli kısmı Çin’de geleneksel bir iksir olan “ejiao” üretiminde kullanılıyor. Bu eşek derisi jelatininin cildi gençleştirmekten kan üretimine pek çok kullanım alanı  var. Talep o kadar fazla ki 2027 yılına kadar en az 6.8 milyon eşek derisi gereksinimi olacağı ortaya konmuştur.

Domuzun sanat kariyerinden eşeğin hayallerini solduracak dramatik sonuna dek olan bugünkü yolculuğumuzun sonuna geldik. Yazımızı Benjamin’in unutulmaz sözü ile bitirelim: “Tüm hayvanlar eşittir ama bazıları daha da eşittir”.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler