Makine mi insan, insan mı makine?

Yakında kimin insan kimin makine olduğunu tartışır duruma gelebiliriz.

Yayınlanma: 27.08.2023 - 12:45
Makine mi insan, insan mı makine?
Abone Ol google-news

Dünyanın en cesur insanları bir ödleğe nasıl dönüşür? “Dalaklarında, karaciğerlerinde bir tıkanıklıkla gayet mümkündür.” Bu yanıtı veren kişi Fransız aydınlanmasının ilk materyalist düşünürlerinden olan La Mettrie. 1747 yılında kendisine kötü bir ün kazandıran Hollanda’yı terk edip Prusyalı Büyük Frederick’in sarayına sığınmasına neden olan “Makine İnsan” kitabının yazarı.

“Keyifli ya da cesurken iyi insanlar olduğumuzu düşünürüz, ki öyleyizdir de zaten. Her şey makinemizin nasıl kurulduğuna bağlıdır. Amansız bir açlık bizi ne büyük aşırılıklara sürükleyebilir!”

17. yüzyılın bilimsel yaklaşımının bir sonucu olarak La Mettrie yukarıdaki cümlelerinde yaptığı imadan da açıkça anlaşılacağı gibi zihinsel tüm sorunların fiziğin bir sorunu olduğunu söylemektedir. Ona göre düşünmek duyu verilerinin duyumsanmasından başka bir şey değildir.

La Mettrie, tarihin başına o günlerde de bela olan “kartezyen dualite”yi (zihin-beden düalizmi), düşünmeyi bedenin bir semptomu olarak görerek aştığını düşünmüş ve dahası Descartes’ın “hayvan otomat teorisini” ölü bularak insanları kapsayacak şekilde genişletmiştir.

“İnsan bedeni yaylarını kendi kendine kuran bir makinedir, sürekli devinimin canlı imgesidir, organizmayı benzersiz bir makine kılan her bir lifin muktedir olduğu doğal bir titreşimdir.”

La Mettrie’ye göre elimize aldığımız kahve dolu fincanı kaldırıp ağzımıza götüren düzen tamamen sinirlere aitken kahveyi doğrudan içmediği, tadına bakmadığı halde “bu kahve olmamış” diyen bilinç bizim bugün önemsediğimiz kadar önemli bir sorun değildir.

18. yüzyılın bilimsel koşullarında böylesine iddialı ve kesin tespitlerde bulunmak bugüne göre belki de daha kolaydı. Biz bugün “Bilinç nedir” sorusunu henüz yanıtlayabilmiş değiliz veya belirlenmiş (determine) bir evrende yaşamın nasıl mümkün olduğu da bir sorunsal olarak hâlâ karşımızda durmaktadır.

‘BEN SÖYLEMİŞTİM!’

“Makine İnsan” kitabında insana ilişkin yapılan tarifler insandan çok makineleri betimlemektedir ancak 18. yüzyılın makinelerini değil günümüz makinelerini. La Mettrie bugün yaşasa katı materyalist tavrını terk eder miydi bilmek pek mümkün değil ama mekanik robotlara organik robotların eşlik ettiğini görebilmiş olsaydı olasılıkla çok heyecanlanırdı ve belki de şöyle derdi: “İşte ben de buna benzer bir şey söylemiştim!”

Prof. İoanna Kuçuradi’nin şu cümleleri geliyor aklımıza: “İnsanların robotlaştırıldığı, robotların da insanlaştırılmaya çalışıldığı bir zamanda yaşıyoruz.”

Kuçuradi, duygularından arındırılarak sırf rasyonel akla indirgenmiş “Aydınlanmacı” insan tarifini eleştirirken bu tür bir insanın haklı olarak robotlaştırıldığını belirtir. Robotların insanlaştırılması ise göz yerine kamera, kulak yerine anten gibi araçlarla başlayıp bugün organik robotlara doğru ilerlemiştir.

Donna Haraway’ın “Siborg Manifestosu”ndan sonra beklenen şey insanın makineleşerek “insan sonrası” veya “post organik” diye betimlenen durumun gerçekleşmesiyken gelişmeler insanın makineleşmesiyle birlikte makinenin de insanlaşmasına doğru ilerlemektedir. (*)

İnsanın organik bir beden taşıyıcısı olması onu artık makinelerden ayıran bir unsur olmama olasılığı taşımaktadır. İnsanı artık sırf rasyonel akılla tarif etmek gelişmiş makinelerin rasyonalite gücü dikkate alındığında hiçbir anlam taşımamaktadır. İnsan denilen varlığın duygu taşıyıcısı olması da artık yeterli değildir çünkü bu da robot teknolojilerinde olası duruma gelmiştir.

Durum şunu gösteriyor, kimin insan kimin makine olduğunu tartışmak yakın gelecekte etik bir sorun olarak kabul edilecektir.

KAYNAKÇA

*Siborg: Biyolojik ve yapay unsurları aynı anda barındıran varlıklara verilen isim.


İlgili Haberler

Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler