Safsatalar-II

Bilimden dilimize kadar yaşamda yer etmiş safsataları ortaya koymayı sürdürüyoruz.

Yayınlanma: 18.02.2024 - 12:54
Safsatalar-II
Abone Ol google-news

Geçen hafta bir felsefi terim olan safsatadan söz ettik, bazı safsata örnekleri sıraladık. Safsata bilimsel olmayan, yaşamdaki gerçeklerle bağdaşmayan, veriye dayanmayan düşünme şekillerine verilen isimdir. Bu konuda başka örneklere bakalım.

Evrimi çürütme safsatası: Kifayetsiz muhterislere, bir anlamda bilgisi az fikri çok kişilere sadece siyaset alanında değil günlük yaşamda da sıkça rastlarız. Örneğin biyoloji veya tıp eğitimi almamış olan, uluslararası hakemli dergilerde evrimle ilgili yayımlanmış tek bir makale okumamış olan, Ali Demirsoy’un evrimle ilgili kitaplarından, Caner Taslaman’ın din ile evrimin çelişmediğini anlatan kitabından habersiz bazı kişiler evrim görüşünü çürütmeye çalışırlar. Bu konuda sık rastladığımız ifade şudur:

“Efendim maymunlar evrimleşip insana dönüştülerse bu durumda ortalıkta maymun kalmamalıydı. Bu kadar maymun nasıl yaşıyor? Demek ki evrim yok.” Bu akıl yürütme şekli son derece amatörcedir, bilimsel verilere dayanmaz, safsatadır, gerçeği çarpıtma anlamı taşır. Her şeyden önce çağdaş insanın ataları basitçe maymunlar değildir, balıklara kadar geriye giden bir süreç söz konusudur. Balıkların yüzgeçleri uzun süren bir evrim sonucu insan parmaklarına dönüşmüştür.* Üstelik pek çok maymun türü içinde kuyruksuzlar da vardı, kuyruksuzlar evrimleşince kuyrukluların cümleden yok olması gerekmiyordu.

Evrim karşıtlarının yıllarca savundukları bir başka görüş, “Ara basamaklar bulunmamıştır, demek ki evrim yoktur” şeklindedir. Oysa zaman içinde evrimdeki ara basamakların hemen tümü, tiktaalik dahil bulunmuştur.* (Bu arada şunu belirtmek isterim, internette yanlış bilgiler de var, kaynakları doğrudan okumak gerekli. İnternette “İçimizdeki Balık”ın tanıtımında insanın 35 milyar yıllık evrim sürecinden söz ediliyor. Evrenimiz 13.8 milyar yaşında olduğuna göre bizim balık nasıl 35 milyar yaşında oluyor?)

Dili yanlış kullanmak: Bir insanın dilini yanlış kullanması irili ufaklı safsatalara, yanlış anlamalara yol açabilir. Resmen kaldırılmadığı halde dilimizde ‘^’ işaretinin kaldırıldığı yolunda yaygın bir inanış var. Söz konusu işaret kaldırılsaydı “Halam hâlâ gelmedi” yazamazdık, “Halam hala gelmedi” yazmamız gerekirdi. Yıllar önce bir banka şapka işaretinin kaldırıldığını zannederek tüm şubelerine, “Karımızı müşterilerimizle paylaşıyoruz” şeklinde panolar gönderdi. Reklamı hazırlayanlar kilit kelimeyi “kârımızı” şeklinde okuyorlardı ancak vatandaşlar “karımızı” şeklinde okuyunca sıkıntı oldu, panolar çöpe gitti.

Değerli siyasetçilerimizden Demirel’in sözlerinden günümüz sosyal medyasında sıkça söz ediliyor. Eğer yakıştırma değilse bir tanesi, “Ege bir Yunan gölü değildir, Ege bir Türk gölü de değildir, binaenaleyh Ege bir göl değildir” şeklinde. Burada sonuç doğrudur ancak mantıksal çıkarım yanlıştır. Bir dil hatası dolayısıyla bir safsata vardır. Binaenaleyh, bundan ötürü demektir, yukarıdaki kullanımı yanlıştır. Bu kelime yerine “aslında” veya ille de Osmanlıca bir kelime kullanmak isteniyorsa “bizatihi” demek gerekir.

Dilde öküz altında buzağı aramak: Son günlerde sosyal medyada şaka mı, gerçek mi olduğunu bilemediğim birtakım yazışmalar görüyorum. Bazı veliler çocuklarının 1-A sınıfında olmasını istemiyorlarmış çünkü 1-A sınıfı, “bira” şeklinde okunuyormuş, bu yüzden çocukları bira içmeye teşvik edebilirmiş. Bunca yıllık öğrencilik yaşamımda ve veli olduğum yıllarda ben ve arkadaşlarım bu kadar yaratıcı (!) olamadık. Her şeyden önce 1-A’yı iki nefeste telaffuz ederiz, yani bir dedikten sonra kısa bir es veririz. Bira kelimesini ise tek nefeste söyleriz, arada es yoktur.

Öğrencilik yıllarımda Hayat Tarih mecmuasını keyifle okurdum. Okuyucu köşesine mektup yazan birisi “Ama kelimesi çok çirkin, onun yerine fakat veya ancak diyelim” demişti. Ben çok düşündüğüm halde “ama”nın niçin çirkin olduğunu anlayamamıştım. Yıllar sonra “Yaşama Yerleşmek” adlı kişisel gelişim kitabımı yayımladığımda bir okuyucum, “Hocam kitap güzel de yaşam yerine hayat kelimesini kullansanız, yaşam çirkin bir kelime” dedi. Bunu duyar duymaz gençliğime gittim ve ama kelimesini bazılarının niçin çirkin bulduklarını anladım. Daha sonra araştırdığımda amca, ansiklopedi, siklamen çiçeği gibi kelimeleri kaba bulanlar olduğunu gördüm. Burada kelimenin tam anlamıyla öküz altında buzağı arama söz konusudur. Bu tür kelimelere karşı çıkmak bir safsata olsa gerek.

Söz konusu kelimeleri ayıp sayan düşünce yapısına psikoloji açısından baktığımızda bazı kişilerin bazı doğal isteklerini aşırı bastırdıkları için ortaya bu türden tuhaf durumların çıktığını söyleyebiliriz. Olaya Anadolu Türkçesi açısından baktığımızda ise “İşkilli tavuk dingilder” demek mümkündür.

İşkilli tavuk meselesi bir zamanlar ilkokul kitaplarında da vardı. Sesli harflerin sağına birer sessiz harf getirilerek liste yapılmıştı. “Ab, Ac, Aç, Ad” gibi... Ancak sıra “m” harfine gelince kitabın yazarı “Am” yazamamış, “Ma” yazdıktan sonra ‘An, Ap, Ar … şeklinde devam etmişti.

_____________________

* Shubin, N. (2008). İçimizdeki Balık. Çev. A. Yavuz. NTV Yayınları.



Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon