Bir şey oldu mu? Dikili Depremi; 22 Eylül 1939: 00.35 ve Bergama Depremleri!

KONUK YAZAR | Bergama eski Belediye Başkanı Sefa Taşkın, Cumhuriyet Ege için yazdı...

Yayınlanma: 31.03.2023 - 14:24
Bir şey oldu mu? Dikili Depremi; 22 Eylül 1939: 00.35 ve Bergama Depremleri!
Abone Ol google-news

Ülkeyi yeni bir anlayışla dönüştürmeye girişen genç Türkiye Cumhuriyeti’nin karşılaştığı ilk büyük felaketlerden biri Batı Anadolu’da, İzmir’in kuzeyinde, Ege Denizi kıyısındaki Dikili’de yaşandı.

Midilli adası karşısında o zamanlar küçük bir kasaba olan Dikili’nin çevresini de etkileyen, 22 Eylül 1939, 00.35’de meydana gelen depremde büyük yıkım yaşandı, birçok can yitirildi.

T.C. Maden Tetkik Arama Enstitüsü’nde (MTA) görev yapmış Bergamalı Jeomorfolog Dr. Ömer Emre ve ekibinin verdiği bilgiye göre bu deprem 6.6 Büyüklüğünde, yıkım Şiddeti VIII-IX idi.

Prof. Melih Tınal’ın İzmir Depremlerini anlattığı bilgi dolu kitabında kaydettiğine göre: “Depremin merkezi Dikili’ye çok yakın olup, Dikili ile Midilli arasındaydı. 1000 ev yıkılmış, 41 kişi ölmüş, 68 kişi yaralanmıştı.”

“Depremden sonra termal kaynaklar, Dikili ile Bergama arasında, Bakırçay Ovası’nda yarıklar oluşmuştu. Deprem bütün Batı Anadolu’da hissedilmişti.”

Dikili depreminden önce, 02 Ocak 1939, saat 07.20’de merkez üssü Çandarlı olan bir deprem meydana gelmişi.

Bu depremin büyüklüğü hakkında erişebildiğim kaynaklarda bir bilgi bulunmamakla beraber Dikili, Foça, Torbalı’da hissedilen güçlü sarsıntıda, gazete haberlerine göre birçok ev yıkılmıştı. İzmir Valisi Fazlı Güleç durumla ilgilenmişti.

Aralarında çok zaman farkı olmamasıyla birlikte Çandarlı depreminin Dikili depremiyle ilişkisi konusunda bir bilgi yoktur.

Yeni Asır Gazetesi-23 Eylül 1939 Dikili Depremi

***

Oysa, “gece yarısında yaşanan Dikili’deki sarsıntı korkunçtu.

Gün ışıdığında durumun fecaati ortaya çıktı.

Sahil kısmında bulunan birçok bina yıkılmıştı. Enkaz altında kalanların çıkarılmaya çalışıldığı, halkın yıkıntılar arasında yakınlarını aradığı tüyler ürpertici görüntüler vardı.

Bergama’nın Kazıkbağlar mevkiinde 1, Hacı Rıza Çiftliğinde 2, Dikili merkezde 25 ve Kabakum köyünde 13 kişi yaşamını yitirmişti”.

Tabii ki o yıllarda yörede yoğun bir nüfus yoktu.

Dikili depreminde meydana gelen felaketle ilgili genç TC.Devlet’inin hemen harekete geçtiği görüldü.

Yine Prof. Tınal’ın gazete haberlerinden aktardığına göre deprem sabahı yeni İzmir Valisi Etem Aykut maiyetindeki yetkililerle birlikte yöreye hareket etmiş, ilkyardım olarak 9 çadır ve enkazı kaldırmak için 40 bayındırlık işçisini de yanında götürmüştü.

İzmir Devlet Hastanesi doktorları yaralılara yardıma koşarken, Bergama ve Kınık’tan getirilen ekmek, su, peynir ve meyve ile halkın ilk andaki ihtiyaçları karşılanmaya çalışılmıştı.

İki gün sonra da Kızılay bölge halkına sıcak yemek dağıtmaya başlanmıştı.”

Bergama Kaymakamı Şevket Kancan bütün ekipleriyle yardıma seferber olmuştu.

Anadolu Gazetesi-26 Eylül 1939-Dikili Depremi

***

“Depremde Dikili merkezdeki hasarın yanı sıra, kasabanın yakınında, sahildeki 34 haneli Kabakum köyündeki evlerin tamamı yıkıldı. Köyde yarılan topraktan siyah renkli bir su çıktı.

İzmir Dikili yolunun 97. kilometresinde derinliği 3-4 mt’yi bulun derin yarıklar oluştu. Buralardan sıcaklığı 90 dereceyi aşan sular fışkırdı.

Bugün “Kaynarca” denilen bu yöre, bu sıcak suyun değerlendirildiği önemli bir “seracılık” merkezine dönüşmüş durumda.

Dikili depremi İzmir’de de etkili oldu. Alsancak ve Güzelyalı semtlerinde birçok ev zarar gördü.

Hisar, Kestanepazarı, Şadırvanaltı camileri hasar gördüğü için tamir oluncaya kadar ibadete kapatıldı.

Bazı İzmirliler deprem sırasında kuzeyden güneye doğru İzmir semalarında bazı ışık kümeleri gördüklerini anlattı.”

***

Devlet, durumun incelemesi için MTA’dan Jeolog Prof. Salomon Kavli ve Yüksek Ziraat Enstitüsünden Doç. Dr. Şevket A. Birand’ı bölgeye gönderdi.

“Ekip, yaptıkları incelemeden sonra hazırladığı raporda, Dikili’de 21.09.1939 günü saat 00.35’de olan depremin ardından birçok artçı sarsıntı yaşandığını, kasabada 600 ev ve dükkanın tamamen, 200 evin kısmen yıkıldığını kaydetti.

Deniz kıyısında, Kabakum ve Çandarlı’nın kuzeyinde, Bakırçay’ın denize döküldüğü yerdeki alüvyonlu, yumuşak topraklar kaymış, yarıklar oluşmuştu.”

Gevşek, birikinti/alüvyonlu topraklar depreme dayanamıyordu.

“Bergama-Dikili arasındaki, dolgu zemin üzerine kurulu ve toprak damlardan oluşan Ovacık köyü yıkılmış, daha sağlam yapılmış evlerden oluşan Aşağıkırklar köyünde büyük bir zarar yoktu.

Ayvalık’ın Altınova beldesinde bir köylü sabah, tarladaki arabasını bir metre kadar Dikili’ye doğru fırlamış bulmuştu.

Karşıdaki Midilli adasından gelen hayvan tüccarları da bu depremin orada da şiddetle hissedildiğini anlatmışlardı.”

***

Prof. Tınal bilgi vermeye devam ediyor: “Bu çok şiddetli ve zararcı etkisi İzmir’de bile görülen depremin Dikili’ye 28 km uzaklıktaki Bergama’ya verdiği zararın sınırlı olduğu görüldü”.

Devlet adına Dikili depremi üzerine rapor hazırlayan Doç. Şevket Birand’a göre; “Bergama’daki tahribat şehrin deprem merkezinden oldukça uzakta bulunuşundan ve büyük olasılıkla Bakırçay Ovasındaki volkanik tepelerin, deprem dalgalarının bu yöne doğru ilerlemesine engel teşkil etmesinden dolayı önemli değildi.”

“Batıdan, Dikili’den gelen darbeyle, bu deprem sırasındaki sarsıntıda Bergama’da 30 ev harap olmuş, 200 evde hafif çatlaklar oluşmuştu.” Şükür ki ölüm yoktu!

“Bergama’daki tarihi harabelerde hasar görülmemişti. Yalnız bazı duvarların taşları düşmüştü.

Yani Dikili depremi, deprem merkezine çok uzak olmayan Bergama’da ölümcül bir etki yapmamıştı.

Bununla beraber, buradaki ören yerlerindeki sütunların yüzde yetmişinin bir istikamete doğru yatmış olması, bunların da (belki daha önceki) bir deprem sonucunda yıkıldıklarını muhtemel kılmaktaydı.

Doç. Birand hazırladığı raporda depremin yıkıcılığına karşı çözümün bilimde olduğunu vurguluyordu:

“Deprem bölgelerinde, yapılaşmadan önce jeolojik zeminin incelenmesinin zorunlu olduğunu ve inşaat tarzının buna göre belirlenmesini, binaların bulunduğu takdirde yerli kayalar üzerine inşa edilmesini”, daha 1939 tarihinde bildiriyordu.

Dikili sahilinde yeni fark edilen, eski depremlerde deniz dibine çökmüş yapılar.

***

Peki, daha önce bölge böyle bir şiddetli depreme maruz kalmış mıydı?

Dikili ve Bergama kentlerinin içinde bulunduğu Bakırçay havzasının depremselliği tabii ki tarih biliminin de konusudur.

Joologlar/Yerbilimciler buna “paleosismoloji=eski depremler bilimi” diyor.

Ne yazık ki yakın zamanlara kadar bu konuda aydınlatıcı bilgi yoktu.

Eski depremlere ve yerel faylara ilişkin bilim camiasında kapsamlı ve toparlayıcı bir çalışma olmamasıyla birlikte bizim erişebildiğimiz veriler çerçevesinde bazı değerlendirmeler yapılabilir.

Bugün büyük depremlerin belirli zaman aralıklarında (periyotlarda) tekrarlandığı biliniyor.

Bu da bir yerde eski depremlerin ne zaman olduğunu bilmeyi çok önemli hale getiriyor.

Birleşik Avrupa, Tarihi Deprem Verileri Arşivi’nde (AHEAD) kayıtlı ve İstanbul Üniversitesi Yerbilimleri Fakültesinden H.Soysal ve arkadaşlarının 1981’de TÜBİTAK adına yaptığı araştırmada, İ.S.253 yılında Bergama’da Şiddeti IX olan bir deprem yaşandığı açıklanıyor.

Bu veri Peter Shabalin (1974) ve K.Ergin (1967) gibi bilginlerin yaptığı araştırmalara dayanıyor.

Prof. Yıldız Altıok iletisiyle İ.S.253 depremi kaydı (https://avesis.istanbul.edu.tr/yaltinok/egitim)

Prof. Melih Kınal’ın 2017’de, M.Sarıoğlu ve T.Gönenç’in 1969’da verdiği bilgiye göre; İ.S.253’de daha çok Bergama ve çevresinde hasara yol açan depremde, Pergamon/Bergama’nın sağlık yurdu, antik çağın en önemli hastanelerinden biri olan Asklepion büyük ölçüde yıkılmıştı.

Asklepion’un o ince mermer sütunları bu depreme dayanamamış olmalı.

O dönem Romalıların Pergamon/Bergama’ya egemen olduğu, kentin Akropolden/Kaleden, Selinos deresini köprülerle aşıp düz alanlara doğru yayıldığı dönemdi.

***

Avrupa Tarihi Deprem Verileri Arşivi’nde (AHEAD) yayınlanan verilerine göre Bizans çağında, 1296 yılının, Batı Anadolu açısından sarsıntılı bir yıl olduğu anlaşılıyor.

Bu bağlamda İtalyan bilginler E.Guidoboni ve A.Comastri’ye göre 01.06.1296 da İstanbul’da, Dr.Ömer Emre ve arkadaşlarına göre, antik Bithynia (Bursa-Bilecik-Kocaeli) bölgesinde 7 Yüksekliğinde, VII-VIII Şiddetinde bir deprem oldu.

Bu kuvvetli sarsıntıyı çok geçmeden, 13.06.1296 günü 11.30’da yine İstanbul’da 5.15 Yüksekliğinde ve V Şiddetindeki yeni bir deprem izledi.

Belki de bu depremler birbirini tetiklemişti.

İktidar kavgalarının yaşandığı o dönem Bizansında İmparator II.Andrinikos’un başı ekonomi ile dertteydi.

Devletin masraflarını kısmak, Bizans parasının değer kaybını önlemek için II.Andrinikos koca Bizans donanmasını karaya çekmiş ve parçalatmıştı. Bu davranış Bizans’ın sonunu getiren etmenlerden biri sayılır.

1296 İstanbul depremiyle ilgili ilginç bir kayıt ise Bizans devlet kademesinde görevli olan Constantine Akropolites’in kardeşi Melkhisedek’e yazdığı mektupta görülür:

“Bizans/Konstantinopolis’te meydana gelen deprem sırasında Akropolites, adını vermediği bir manastırda diğer rahiplerle beraber günlük ibadetini yerine getirirken deprem başlar ve sarsıntılar sırasında paniğe kapılıp bayılır”.

Pakhimeris

****

Bizans depreminin ardından, İstanbul’un güneyinde Bergama’da, çok geçmeden, 17.07.1296: 20.00’da, Atina Üniversitesinden K.Taxeidis’in 2003 yılında yaptığı çalışmanın AHEAD tarafından yayınlanan verilerine göre Yüksekliği 6.91, Şiddeti X olan çok yıkıcı bir deprem meydana geldi.

1296 yılında Batı Anadolu beşik gibi sallanıyordu.

H.Soysal ve arkadaşlarının TÜBİTAK adına yaptığı çalışmada ise 1296 Bergama depreminin varlığı bildiriliyor ama hakkında ayrıntılı bilgi verilmiyor.

Bergama’da yıllardır kazı yapan Alman Arkeoloji Enstitüsünden Klaus Reidt’ın, o zamanlarda yaşamış Bizanslı tarihçi G.Pakhimeris’den aktardığına göre, Pergamon’daki bu deprem felaketi Khilara (Kırkağaç), bugünkü Gördes, Demirci’ye doğru yayıldı. Bu ortamda toprak yarıldı, yerin derinliklerinden sular fışkırdı.

Bu tür şiddetli depremlerde yerden su fışkırdığı, gökte deprem yönünde parlak ışıklar çıktığı birçok yerde gözlenmiş.

Yine Klaus Reidt’ın, Bergama’da yıllarca kazı başkanlığı yapan Alman arkeolog Wolfrang Radt’dan aktardığı arkeolojik bilgilere göre:

“Pergamon Akropolünün/Kalesinin Bizans döneminde yoğun olarak yaşanan bölgesinde yandan gelen güçlü bir ani itkinin izleri vardır.

Kazılarda bu çevreye yayılmış birçok sikke bulunmuştur. Bu izler kuşkuya yer vermeyecek biçimde bir depremin yol açtığı etkilerdir.”

Bütün bunlarla beraber art arda gelen İstanbul ve Bergama depremlerini yaratan faylar çok farklı sistemlerle hareket ettiği için birbirlerini tetiklemeleri olanaklı değildir, birbiriyle ilgisi yoktur.

Birleşik Avrupa, Tarihi Deprem Verileri Arşivi (AHEAD) Kayıtlarında 1296 ve 1895 Bergama Depremleri (https://www.emidius.eu/AHEAD/query_event/),

***

Tabii ki Bakırçay çukurunu etkileyen kadim faylar kolay hareket etmediklerinden biriken enerjiyi zaman zaman boşaltıyor, depreme neden oluyordu.

Bölgede olduğu bildirilen başka bir deprem daha vardır.

H.Soysal’ın TÜBİTAK adına yaptığı çalışmaya göre 14.11.1895’de de Bergama ve çevresinde 6.2 Büyüklüğünde VIII Şiddetinde bir deprem meydana geldi.

1296’dan 1895 yılına kadar Bergama’da kayıtlı, bilinen bir depremin olmaması ilginçtir. Belki de Bergama’da depremlere neden olan fayın “peryodu”, tekrarlama sıklığı böyle uzundur. Bu yönde değerlendirme yapmak için daha fazla araştırma gerekir.

Alman bilgin Klaus Reidt’ın, uzun yıllar antik Pergamonla ilgilenen, Bergama Zeus Sunağın kaçıran şebekenin bir üyesi olan Aleksander Conze’ye dayandırdığı bir bilgiye göre, 1895’deki deprem Bergama Kalesindeki Bizans surlarının kuzey duvarlarını yıktı. Yakındaki Khilara’yı (Kırıkağaç) yerle bir etti.

Bergama’nın Zeus Sunağını kaçıran Alman şebekenin şefi Carl Human’la birlikte çalışmış A.Conze, yıkılan Kale duvarlarından kopmuş, birçok kaçırılacak tarihi eser ele geçirmiş olmalı.

***

Prof.Melih Kınal, İzmir depremleri hakkında bilgi verirken, 1296 depreminden söz etmez ama 1895 yılında Bergama’da olan depremde yaşananları İzmir’de günlük yayınlanan Ahenk gazetesinin 15 ve 18 Kasım (Teşrinisani) 1895 günlü sayılarından aktarır:

“14 Kasım 1895 günü meydana gelen deprem İzmir ve çevresinde hasara ve can kayıplarına neden oldu. Dünkü perşembe gecesi saat altıyı çeyrek geçerken İzmir’de hissedilen bu şiddetli sarsıntı herkesi korku içinde uyandırdı…

Bergama merkezli deprem Torbalı, Ödemiş, Tire ve İncirliova’da da hissedildi”.

M.Kınal’ın aktardığına göre, Bergama’da yaşayan bir felaketzedenin Ahenk gazetesine gönderdiği bir mektup deprem ve sonrasını çarpıcı biçimde anlatıyor:

“Bu şehir evvelce de defaâtle (defalarca) hadise-i tezelzülâta düçar olmuştur (deprem olayıyla karşılaşmıştır).

Hatta bir defasında (demek ki daha önce de böyle depremler olmuştu) bütün bütün harap olmak derecesine gelmiş ise de teşekkür olunur ki o vakit de bütün binalar çökmediğinden binlerce ahali enkaz altında kalmak tehlikesinden inâyet bâri (Allahın yardımı) ile kurtulmuşlardır.

Bu zelzelenin sademâtına (başa gelen belasına) uğramamış bina kalmamış, camiler ve kiliseler vesair binalar pek ziyade rahne-dâr (zarar görmüş) olmuşlar idi.

Cenab-ı Hak kâffe-i memalik-i Osmaniyeyi (Osmanlı Ülkesinin tümünü) muhafaza buyursun (korusun). Bu defa ki zelzele de pek şiddetli idi.

Fakat hamd olsun hasar o kadar küllî (kapsayıcı) değildir.

Şimdiye kadar haber alınan telefat (ölüm) iki çocuktan ibaret olup bir de mecruh (yaralı) vardır.

Tezelzülât (deprem sarsıntıları) aralık aralık bugüne kadar devam etmekte idi.

Civar ve havalide (çevrede) dahi az çok haşarat (zarar) olduğu söylenmekte ise de henüz iyice malûmat (bilgi) alınamadığından bu babda (konuda) ileride itâ-yi malûmat olunur (bilgi verilecektir).

Ahalinin bir kısmı da kırlara çıkmışlardır. (Ahenk gazetesi, 18 Teşrinisani 1895)”.

İzmir-Ahenk gazetesi

***

Bergama’nın yerel bilgini Osman Bayatlı da 1943’de yazdığı, 1700-1800 yıllarıyla ilgili “Bergama’da Yakın Tarihte Olaylar” adlı kitabında; “Bergama’da; 1895 yılında (o, 5 Ekim diyor) merkezi Bergama olan şiddetli bir deprem olduğunu, bazı evlerin yıkıldığını, hemen her evde duvarlarda çatlaklar olduğunu” yazar.

“Bu depremde Bergama’da Ansarlı camisinin minaresi yıkılmış, son cemaat mahallindeki üç kubbeden ikisi çökmüştü. Yeni Cami minaresinin külahı uçmuş, bazı yerleri çatlamıştı. Bu sarsıntı günde beş on defa tekrar ile başlamış, (bu artçı depremler) üç ay sürmüştü. Bu yüzden halk uzun süre korku içinde yaşamıştı.”

“Müftü Hacı İzzet Efendi, 70 yaşıma giriyorum böyle şiddetli bir zelzele ne duydum ne gördüm demişti.”

Selinos deresinin kenarına, muhtemelen bir kısmı doldurmuş toprak üzerine yapılmış Ulu Caminin minaresinin bu veya daha önceki depremlerle yıkılmış ya da zarar görmüş olması olasıdır.

Bergama Ulu Cami-1900

***

Bergama ve Dikili çevresinde zaman zaman, bu tarihlerden önce ya da sonra depremler olmuş olsa bile bildirilen 253, 1296 ve 1895 depremlerinden başka büyük şiddetli deprem bilgisine şimdilik rastlanmıyor.

Hatta 1895 depreminin Bergama’da deprem üreten, üretmesi olası Bergama Fayı ile ilgili olmayabileceğini belirten görüşler de var.

Yeterli veri olmadan yapılan deprem öngörüleri tartışmaya açık.

Bununla beraber 1939 Dikili depreminin Bergama fayı ile ilgisi olmadığı, yakındaki Kabakum’la Midilli arasında muhtemelen bulunan başka bir fayın kırılması sonucu meydana geldiği, Midilli adası ve Dikili çevresinde birçok ölü (hareketsiz) ve diri fay bulunduğu, bunların zaman zaman deprem ürettiği uzmanlarca belirtiliyor.

***

İzmir’in-Bakırçay havzası fayları

Peki Bergama’da meydana gelmiş bu depremlerin kaynağı Bakırçay Ovası çevresindeki faylar olabilir mi?

Bilim insanları Bakırçay Ovası'nın doğusunda, Yunt Dağları'nın ova eteğinde saptanmış iki fayın varlığını, birinin Bergama Fayı, diğerinin Zeytindağ Fayı olarak adlandırıldığı bildiriliyor.

Yani Bergama kentinin tam içinden, ortasından geçen bilinen diri bir fay yok.

Bakırçay Ovasının Yunt Dağları ile Madra Dağları arasında, jeolojik deyimle bir “graben”, çöküntü alanı olduğu ifade ediliyor.

İstanbul Teknik Üniversitesi’nden H.Serdar Akyüz başkalığındaki bir ekibinin, 2022 yılında İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından da desteklenen bir çalışmayla yaptığı saptamalara göre, “Bergama ilçe merkezinin tam güneyinde, Bergama Fayı olarak adlandırılan (deprem üretebilecek) bir fay var”.

Bu fayın “kuzeye eğimli normal bir fay” olduğu saptanmış.

Yani bu fayı oluşturan, dağ ve ova yer kütlesi arasındaki uzun kırıkta oluşan gerilmeler sonucu biriken enerjinin boşalmasıyla ova kesimindeki yer bloğu aşağı doğru kayıyor. Yani çöküyor.

Bu yörede olabilecek, olması doğal depremlerin nedeni budur.

Yani Bergama kentini karşısında, ovayla bitişik Yunt Dağı dibindeki fay, derindeki yer kırığı muhtemel depremin sorumlusudur.

Bu fay Bergama kentinin tam karşı güneyinde, Yunt Dağı eteğinde, yaklaşık Armağanlar köyü inişinden, Sindel’i geçerek Kaşıkçı köyü burnuna, dağ dibinde akan Bakırçay ırmağı boyunca dolanır.

H.S.Akyüz ve ekibinin araştırmasına göre “Bergama Fayı’nın görünür uzunluğu (Kaşıkçı burnuna kadar) 10 km olmakla beraber, yoğun tarımsal faaliyet nedeniyle, Kınık’a doğru, nereye kadar uzandığı tam olarak bilinemiyor.”

Ek olarak bu raporda şu belirlemeler yapılıyor:

“Tarihsel ve aletsel dönemde (anlatılanlardan ve aletle ölçülüp kaydedilenlerden öğrenildiğine göre) Bergama ve civarını az veya çok etkileyen depremler meydana gelmiştir. Ancak doğrudan (bu) Bergama Fayına atfedilebilecek bir deprem bilinmiyor.”

“Bu çalışmada Bergama Fayının geçmişte yüzey kırığı oluşturacak büyüklükte (6.0’dan büyük) deprem üretip üretmediğini anlamak amacıyla hendek çalışmaları yapıldı. Açılan üç hendekte en az iki depremi yansıtan fay kolu belirlendi. Bunların tarihlenebilmesi ile ilgili çalışmalar sürüyor”.

***

Dr.Ömer Emre, Active fault database of Turkey-Türkiye’nin aktif fay veri tabanı-2016

Anadolu’nun her karışındaki faylar üzerinde araştırma yapan ve olası depremlerle ilgili bilimsel öngörülerde bulunan “Yer yüzeyi bilimi uzmanı”, Jeomorfolog Dr.Ömer Emre ve ekibi tarafından 2016’da yayınlanan “Türkiye’nin Aktif Fay Veri Tabanına” göre, 9 km uzunluğundaki Bergama Fayının üretebileceği deprem Yüksekliği 6.12’dir. Ve deprem 13 km derinlikte gerçekleşebilir.

Aşağı doğru kaymaya, çökmeye neden olabilecek bu fayın oluşturabileceği deprem dalgalarının merkez gidiş yönü (episantırı) Bergama kent merkezine yöneliktir.

Bergama kenti ile Yunt Dağları eteğindeki fay hattının arası, Sindel köyüne doğru yaklaşık 7 km’dir.

Bu fayın neden olabileceği şiddetli bir depremin Bergama kentini etkilemesi doğaldır.

***

Dr. Ömer Emre Active fault database of Turkey-Türkiye’nin aktif fay veri tabanı-2016

Bakırçay havzasındaki bir diğer fay, Zeytindağ Fayı ise Yunt Dağlarının batıya bakan tarafında kuzey güney yönünde iki paralel kol halinde uzanır.

Kolun biri, batıda olanı Zeytindağ kasabasından başlar, Tekkedere, Sarıdere ve Bozköy’ün doğusunda ilerler, Eğrigöl köyünü geçer, Bergama Fayının başladığı yere kadar gider.

İlkinin doğusundaki, ona paralel ikinci kol ise Şakran’dan başlar, Örlemiş ve Kızıltepe köylerinin batısından, Çalıbahçe’nin doğusundan geçer Karahıdırlı köyü yakınlarında Bergama Fayına yaklaşır.

Yerel fay haritasını, belirlemeleri yapan Dr. Ömer Emre’ye göre ilkinden daha uzun olan ikinci fay 18 km’dir. 13 km yer altında olması olası depremin Yüksekliği 6.52 olarak öngörülür.

Zeytindağ Fayları eğimli, “aşağı kayan” (çökme sağlayan) Bergama Fayının aksine yanal atılımlı, aşağı değil yeri “yana iten” faylardır.

Yanal atılımlı fayların çökme yaratan faylardan daha şiddetli depremler üretebildiği, daha çok tehlike yaratabildiği bilinmektedir.

Bergama ve Zeytindağ Faylarının birbirini kestiği, birinin batı-kuzeydoğu yönünde kırılarak kuzeyde Bakırçay ırmağının Bergama’ya bakan çöküntü alanını yarattığı, Zeytindağ Fayının ise kuzey güney yönünde Bakırçay’ın Dikili-Karadağ’a doğru batı çukurunu oluşturduğu anlaşılabilir.

Ömer Emre Active fault database of Turkey-Türkiye’nin aktif fay veri tabanı-2016

***

Bu bilgiler bize Batı Anadolu’nun, bir parçası olarak Bakırçay havzasının da tarihin derinliklerinden beri sallandığını gösteriyor.

Bu durum tabii ki normal bir doğa olayıdır.

Bu bölgenin coğrafyası böyledir.

İnsanlar yüzyıllardır bu gerçekle beraber yaşıyor.

Antik çağın kayıtlara geçen ve ortalığı kasıp kavuran, çok şiddetli İ.S.17 Sardes (Salihli) ve 177 Smyrna (İzmir) depremlerinin çevrelerine, Şakran-Aliağa’ya kadar, çok zarar verdiklerine ilişkin birçok kayıt ve kalıntı olmasına rağmen bu depremlerin, pek uzak olmayan Bakırçay havzasında ve antik Pergamon’da bir yıkıma yol açtığına ilişkin bir iz bulunmuyor.

Antik şehrin bulunduğu Pergamon/Bergama Akropolünün koca bir sert kaya kütlesi üzerinde olması, çevredeki dağ/tepe kütlelerinin fazlalığı buraya ulaşan deprem dalgalarının yıkıcı etki yapmamasının nedeni olabilir.

Bununla birlikte Bergama Fayı’nın Bergama kentine yönelik düşey yönlü oluşturabileceği çöküntü, Zeytindağ Fayı’yla yerin yana kayarak çevresinde yaratabileceği sarsıntının çevrede etkili olabilmesi buranın doğası gereğidir.

***

Kayıtlara yansımasıyla bilebildiğimiz İ.S.253 Roma, 1296 Bizans, 1895 Osmanlı dönemlerinde meydana gelen depremler bu çevrede böyle şiddetli depremler olabildiğini gösteriyor.

Bunlarla beraber, tabii ki antik çağın ilkel inşaat koşullarında, çürük zemin üzerine yapılan binaların, toprak damların ve kalın olmayan duvarlara sahip yapıların, ince kolonlu narin tapınakların ve yüksek cami minarelerinin sözü edilen depremlerde yıkılması olağandır.

Buna karşılık, örneğin Bergama’da kalın bacaklı Roma köprüleri, Bodrumüstü, Serapion tapınağının geniş duvarları, (eğer başka depremler olduysa da) bu üç şiddetli depremde bile ayakta kalmıştır.

Bergama’nın Akropol eteklerindeki çağdaş yerleşim yerlerinde, “Kale Mahallesinde” çoğu 1860’lı yıllarda yapılmış “Rum evleri” denilen eski yapıların, eğer olmuşsa, 1895 depreminde yıkılmamış, pek zarar görmemiş olması değerli bir gözlemdir.

Demek ki kaya gibi güçlü zemin üzerine ve sağlamlık amaçlanarak yapılan binalar Bergama’da 6 Yüksekliğinde olduğu tahmin edilen eski depremlerde ayakta kalmıştır.

Geçmişte olan depremlerin sıklığı gelecekte olabilecek depremlerin, (kesin olması tabii ki imkansız) yaklaşık zamanlaması için fikir verebildiği biliniyor.

***

Yukarıda da ifade edildiği gibi, son zamanlarda İzmir Büyükşehir Belediyesinin Orta Doğu Teknik Üniversitesi ile birlikte yaptığı araştırmaların yakın zamanda alınabileceği bildirilen laboratuvar sonuçları geçmişte Bakırçay Havzasında meydana gelmiş depremlere ilişkin bilgiler verebilecek, daha sağlıklı öngörülerde bulunabilmeyi sağlayabilecek.

Genel ve yerel yönetimlerim ısrarlı izlemesiyle, bilim çevrelerinin bu yönde araştırmalarının yoğunlaşmasıyla bölgelerdeki geçmiş ve olası depremler konusunda daha çok bilgi sahibi olunabilir.

Bütün bu gelişmeler bağlamında toplum, yaşadığı çevredeki depremlerle ilgili bilimsel bulgulardan haberdar edilebilir, edilmelidir.

Böylece insanlarda daha bilinçli farkındalıklar sağlanabilir. Depremin yıkıcılığına karşı etkin önlemler alınabilir, geliştirilebilir.

***

Bu olgular Dikili için de aynıdır.

Kırmızı çizgi ile çevrili daha önce yapılaşmış bölge ile ilgili imar düzenlemesini 2021 yılında İdari Mahkeme iptal etmiş.

Sahildeki çürük zemin üzerindeki Kabakum ve Bakırçay Ovasındaki alüvyonlu toprak üzerindeki Ovacık köylerinin 1939 depremiyle yerle bir olması, birçok ölü vermesi bu nedenledir.

Zaten bu yüzden bu iki köy de eski yerlerinden kaldırılmış, daha güvenli olan sert zeminli tepe yamaçlarına taşınmıştır.

Deprem raporlarında belirtildiği gibi Dikili’de düz yerlerdeki yapılar yıkılmış, tepelerdeki evlere bir şey olmamıştır.

Ancak çok uzun olmayan bir zaman önce, Dikili ile Ayvalık arasındaki sahile, çok şiddetli bir depremin yaşandığı Kabakum’un bulunduğu çok gevşek zeminli yöreye yapılaşma izninin verilmesi, sanki daha önce bir şey olmamış gibi buralarının yazlık evlerle doldurulması, şaşırtıcıdır.

Depremle yıkılan Bergama-Ovacık köyünün yanı başında yapılan zehirli atık barajları

Hele hele; Bergama Dikili yolu üzerinde, 1939 Dikili depremiyle yok olan Ovacık köyünün yeniden inşa edildiği tepenin hemen arkasına; Çamköy ve Narlıca köylerinin yanı başına; Zeytindağ Fayının tam karşısına; üç beş km uzaklıkta bulunan, Kaynarca sıcak sularının fışkırdığı deprem yarıkların yanı başına, çevredeki siyanürlü altın madenlerinin tonlarca zehirli atığının konulduğu 2-3 büyük zehir barajının yapılması bir başka ibretlik garabettir.

Ya yerden sıcak sular çıktığı gibi zehirli atıklar da yer altı sularına karışırsa!

Zaman bize her şeyi hatırlatıyor!

Yaşanmış yıkımlar nasıl unutulabilir ki?

Onlardan sadece ders çıkarılır.

Not: Verdiği kıymetli bilgiler ve uyarıları için Dr. Ömer Emre’ye, dikkatli ve özverili internet araştırmaları için İsmail Hakki Güzerler’e ve ender fotoğraflar için Prof. Melih Kınal’a teşekkürler.

 

Sefa Taşkın

İnşaat Mühendisi-ODTÜ

31.03.2023

Karşıyaka-İzmir


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler