‘Çözüm köklü eğitim reformunda’

Genç bir nüfusa sahip olan ülkemizde, yükseköğretime olan taleple arz arasındaki fark, talep açısından devam etmektedir. 2022 yılı yerleşme bilgilerine göre başvuran 3milyon 234 bin 318 adaydan 2 milyon 383 bin 687’sinin açıkta kalması bunun somut göstergesidir. Öte yandan üniversite sayısındaki ölçüsüz artışla arz talep arasındaki makas daraltılsa da, üniversiteler arasındaki kalite farkı, üniversiteye girişteki rekabetin önümüzdeki yıllarda da süreceğini göstermektedir. Seçme sınavlarının “olmazsa olmaz” niteliği, objektif ve güvenilir olmasıdır. Bu gereklilik, Türkiye’yi çoktan seçmeli sorulardan oluşan merkezi sınav uygulamasına götürmüştür.

Yayınlanma: 31.07.2023 - 13:17
‘Çözüm köklü eğitim  reformunda’
Abone Ol google-news

Son dönemde yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen herkesin sonuçlarını güven duyarak kabullendiği sistem, elli yıllık bir çabanın ve deneyimin ürünüdür. 1964 yılında deneme olarak başlayan merkezi sınav uygulaması, 1974’te Üniversitelerarası Seçme ve Yerleştirme Merkezi’nin (ÜSYM) kurulmasını zorunlu kılmıştır. 1982’de, Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) adıyla Yükseköğretim Kurulu bünyesine alınan kurum, Kurucu Başkan Prof. Altan Günalp ve arkadaşlarının başarılı çalışmaları sonucunda toplumun güvenini kazanmıştır.Merkezi yerleştirme uzun yıllar iki aşamalı, iki ayrı sınav olarak uygulanırken 2018 yılından itibaren iki oturumlu tek sınav olarak uygulanmıştır. Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) adı verilen sınavın ilk oturumunda adaylara temel eğitim ve ortaokul bilgilerini kapsayan Temel Yeterlilik Testi (TYT) uygulanmaktadır. Geçmiş yıllardaki ÖSS’nin benzeri olan bu testin sözel bölümünde adayların Türkçeyi ve sosyal bilimlerdeki temel kavram ve ilkelerle düşünme becerilerini saptamaya yönelik sorular yer almaktadır. Sayısal bölümde ise adayların matematiksel ilişkilerden yararlanma güçleri ile fen bilimlerindeki temel kavram ve ilkelerle düşünme becerilerini ölçmeye yarayan sorular bulunmaktadır. Sınavın ikinci oturumunda uygulanan Alan Yeterlilik Testi’nde (AYT) adayların lise bilgileri ölçülmektedir. Ayrı bir oturumda yapılan ve dil alanını seçen adaylara uygulanan Dil Testi’nde bu alanla ilgili sorular yer almaktadır.

MERKEZI SİSTEM HANGİ ALANLARDA BAŞARILI?

Yükseköğretime giriş sınavlarının, başarılı öğrenciyi seçmede güvenilir olduğunu gösteren birçok veri 

bulunmaktadır. Bizce merkezi sistemin başarılı olduğu bir alan da, “adil” oluşuyla ilgilidir. 50 yıldan beri uygulanan merkezi sistem, 2000’li yıllara kadarki uygulamalarıyla toplumun güvenini kazanmış ve 12 Eylül askeri yönetimi dahil, uzun yıllar hiç bir güç bu güveni ve adaleti bozamamıştır. Gözde bir üniversiteye o üniversite rektörünün ya da etkili bir siyasetçinin çocuğu giremezken bir işçi çocuğunun girebilmesi, bu güven ve adalet duygusunun kaynağı olmuştur. Son yıllarda yaşanan bazı olaylar, bir terör örgütü tarafından soruların çalınması ve liyakatsiz kişilerin etkin görevlere atanması bu güveni gölgelemişse de ÖSYM’nin bu niteliğini halen koruduğuna inanılmaktadır.Üniversite giriş sınavlarının yalnız çoktan seçmeli sorulardan oluşmasından kaynaklanan bazı olumsuzlukları da vardır. Bunlardan en önemlisi adayların yazı yazma, yaratıcılık, yenilik ve hayal gücü gibi becerileri ölçememesi, dolayısıyla üniversite öncesi eğitimi “sınava odaklı” hale getirmesidir. Bu olumsuzlukların giderilmesi, uzun soluklu çalışmayı ve kararlılığı gerektirmektedir.

SINAVSIZ ÜNIVERSİTE MÜMKÜN MÜ? 

Merkezi sistemin uygulandığı 1974’ten beri yapılan iki düzenleme, gerek sistemin özünde gerekse Türk eğitim sisteminde olumsuz yansımalara yol açmıştır. Bunlardan biri, 1999’da sınavın ikinci aşamasının kaldırılarak yalnız ilk aşama sonuçlarıyla öğrenci alınmasıdır. Bu uygulama, eğitime verdiği büyük hasar nedeniyle 2006’da kaldırılmıştır. İkincisi, geçtiğimiz yıl baraj puanı uygulamasının kaldırılmasıdır. Dört işlem bilmeyenlerin üniversitelere yerleşmesine imkân veren bu düzenlemenin vereceği zarar ilkinden daha da büyük olacaktır.Şimdi de kulağa hoş gelen “Sınavsız üniversite” söylemi gündeme getirilmiştir. Zaman zaman dillendirilen bu önerinin arkasında, yükseköğretime geçişin, ortaöğretim başarı puanıyla ya da üniversitelerin kendi bünyelerinde yapacakları sınavlarla gerçekleştirileceği düşünceleri bulunmaktadır. Peki, bu çözümler ne kadar gerçekçidir?

Ortaöğretim başarı puanının ağırlıklı bileşeni, öğretmenlerin yıl içinde verdiği başarı notlarından oluşmaktadır. Peki, bu notlar ne kadar objektif ve güvenilirdir? Okullardaki işleyişi bilenler, buradaki sorunun öğretmene olan güvensizlikten kaynaklanmadığının farkındadır. Okul başarısının, hatta bir ildeki eğitim başarısının, öğrencilerin yükseköğretime giriş performansıyla ölçüldüğü koşullarda, öğretmen not vermede ne kadar objektif olabilir? Bizce güven duyulmayan, öğretmenin verdiği not değil, vermek zorunda bırakıldığı nottur.

 HER KURUM KENDİ ÖĞRENCİSİNİ SEÇEMEZ Mİ? 

Yükseköğretime girişte üniversitelerin kendi öğrencilerini kendilerinin seçmesi bir başka çözüm yolu olarak gösterilmektedir. Böyle bir uygulamanın dünyada örnekleri bulunmaktadır. Ancak unutulmamalıdır ki bize model olabilecek belli başlı ülkelerde, ortaöğretim sonrasında ciddi bir olgunluk ya da lise bitirme sınavı uygulaması bulunmakta ve ortaöğretim öncesinde etkili bir yönlendirme nedeniyle üniversiteler önünde aşırı bir yığılma yaşanmamaktadır. Ayrıca bu ülkelerde siyasilerin üniversiteye müdahalesi söz konusu değildir.

 Bu sorular cevaplanmalı:

Üniversitelerin kendi öğrencilerini kendilerinin seçeceği tartışılırken şu üç soruya cevap bulunmalıdır:

-On binlerce hatta yüzbinlerce başvurunun olduğu fakültelerde objektif bir seçim nasıl başarılacak?

-Siyasi otoritenin üniversiteler üzerindeki etkisinin dorukta olduğu bir dönemde hatırlı ve siyaseten güçlü kişilerden gelecek baskıya hangi üniversite ne kadar direnebilecek? 

- Bugün uygulanan sistemde, yaşanan tüm olumsuzluklara, liyakatsiz kişilerin köşe başlarına yerleştirilmelerine rağmen alt gelir grubundaki ailelerin çocukları çok prestijli üniversitelere bile girebilmektedir. Getirilecek uygulamayla seçkin üniversiteler, seçkinlerin çocuklarının gidebilecekleri üniversiteler olmayacak mı? 

ÇÖZÜM NE? 

Üniversite giriş sınavları milyonlarca gencin geleceğini ve tüm eğitim sistemini etkileyen önemli bir organizasyondur. İyi düşünülmeden, iyi tasarlanmadan ortaya konulan ve ayağı yere basmayan modellerle üniversiteye giriş sorunu çözülemez, 50 yılda elde edilen birikim ve deneyim, daha iyisi tasarlanmadan heba edilemez. Böyle bir girişim eğitimde büyük kargaşaya yol açar. Çözüm; içinde lise bitirme sınavlarının da bulunduğu, ortaöğretimde etkin bir yönlendirmenin yapıldığı, köklü bir eğitim reformu içinde aranmalıdır. Bu da liyakatli bir kadronun ve konunun önemine inanan siyasi iradenin işbaşında olmasıyla sağlanabilir.

 

Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler