‘Basın özgürlüğünün simgeleri’

‘Yokuşun Başı. Demokrasi Mücadelesinde Tan Gazetesi’ sergisi için İstanbul’a gelen Sabiha ve Zekeriya Sertel’in torunu O’Brien, Sertellerin 69 yıl sonra demokrasi ve özgür basın mücadeleleri nedeniyle saygıyla anıldıklarını vurguluyor.

Yayınlanma: 07.12.2014 - 17:33
Abone Ol google-news

4 Aralık 1945’te Türk basın tarihinin en karanlık günlerinden biri yaşandı. Üniversiteli gençler milliyetçi ve ırkçı provokatörlerce yönlendirilip Tan Matbaası’nı bastı. Devletin ve bazı gazetelerin seyirci kaldığı, hatta arka çıktığı bu olayla ilgili birçok şey yazıldı, çizildi.
Demokrasi tarihimizin bu karanlık günü ve gazetenin tarihi “Yokuşun Başı: Demokrasi Mücadelesinde Tan Gazetesi” sergisiyle aydınlanıyor.
Baskından, matbaadan erken ayrılarak kurtulan Zekeriya ve eşi Sabiha Sertel’in torunu Tia O’Brien, kendisinin de bilgi ve belgelerle desteklediği sergiyi görmek ve hazırladığı kitap için belge toplamak için Amerika’dan Türkiye’ye geldi. 
O’Brien, eski Tan gazetesinin bulunduğu yerde yıkılıp yeniden yapılan Halil Lütfü Dördüncü İşhanı’ndaki sergiyle ilgili duygularını “Serteller nihayet, 69 yıl öncesinde sürgün olmak zorunda kaldıktan sonra, demokrasi ve özgür basın mücadeleleri nedeniyle saygıyla anılıyorlar” diye özetliyor. “Türkiye’de özgür basın, özgürlük ve demokrasinin simgesi olmaya devam ediyor. Bu sergi de bunun gerçek olduğunun bir kanıtı.”
Sertellere yöneltilen bütün suçlamaların ve saldırılarda, onların hükümete karşı suç işlediklerinden söz edildiğini söyleyen O’Brien “Oysa onların bütün yaptıkları sadece gerçek demokrasinin Türkiye’de gerçekleşmesi içindi. Kadın, çocuk hakları ve basın özgürlüğü için bir mücadeleydi. Dolayısıyla benim gibi onların akrabaları açısından, nihayet Türkiye’ye yaptıkları katkıların kabul gördüğü ve hâlâ bugün bile demokrasi ve basın özgürlüğü mücadelesinin bir simgesi olarak yaşamaya devam etmeleri çok önemli” diyor. 
Sergiyi çok iyi bulduğunu söyleyen O’Brien “Tan baskınıyla ilgili tarihsel bir bakış açısıyla, siyasete girmeden, öyküyü olduğu gibi anlatan bir sergi. Bu insanların sadece demokrasi ve özgürlük için mücadele ettiklerini ve başka hiçbir gündemleri olmadığını belgeliyor” diye konuşurken en çok da, Serteller adına vakıf kuran teyzesi Yıldız Sertel’in hayatta olup bu sergiyi görememesine hayıflanıyor. Ardından da çeviri konusunda bize yardımcı olan akrabası Nur Deriş Ottoman’ın kendisine söylediklerini ekliyor: “Biz sergiyi gezerken belki de Serteller bizi izliyorlardı.”
Kendisi de bir gazeteci olan O’Brien, Sertellerin böylesi bir saldırıyla karşılaşmalarının sebebini “Onların en büyük sorunları, zamanlarından 100 yıl ileride olmalarıydı” diye özetliyor.
Sertellerin sosyalizmi Türkiye’ye getirmeye çalıştıkları suçlamasına “ABD’de eğitim gördüler, sosyalizmin de içinde olduğu pek çok fikirle birlikte döndüler. Amaçları Türkiye’de sosyalizmi kurmak değil, sosyal reformların yapılmasını sağlamaktı” diye karşı çıkıyor ve ekliyor:
“Araştırma yapan bilim insanlarının vardığı sonuç, başlarını derde sokan bu iki insanın sahip olduğu fikirlerin Türkiye’nin o zamanki durumuna göre basın, düşünce, ifade özgürlükleri konusunda çok ileri olmasıydı.” 
Peki, özgürlüklere sahip çıktığı için sürgün hayatı yaşayan ailenin bir ferdi olarak özgürlük taleplerinin dile getirildiği “Gezi” O’Brien’ın gözünde nasıl yer buluyor?
Gezi sürecini Türkiye’ye gelerek takip eden O’Brien “Gezi bence gerçek bir halk hareketiydi. Kendi haklarını korumak için yaptılar” diyor. “Oysa Tan saldırısı özgürlük ve demokrasi için savaşan insanları susturmak için yapılan bir hareketti.”
Yeni buldukları belgelere göre Zekeriya Sertel’in Tan baskınından sonra ilk önce mülteci olarak ABD Başkonsolosluğu’na başvurduğunu ve reddedildiğini söyleyen O’Brien, “Dolayısıyla mecburen Sovyet Bloku’nda hayatlarını idame ettirecek bir imkân buluyorlar” diye anlatıyor.
Yıldız Sertel’in, Zekeriya Sertel’le birlikte, uzun uğraşlar sonrasında vize alıp uçağa bindiğinde “Uçak havalandığında birbirimize baktık ve nihayet özgürüz dedik” sözleri sürgünün bir başka yüzünü yansıtıyor.
Tan baskınının Sertellerin psikolojilerini nasıl etkilediğini ise “Zannediyorum bu, bütün hayatları boyunca kâbusları oldu” diye özetlerken “Mutsuzlardı, ancak, dedemle pek çok zaman bir araya geldim, hep ileriye bakıyordu. ‘Geçmişe bakmak bir zaman kaybıdır, hep geleceğe bakmak lazım’ diyordu” diye anlatıyor.
Sabiha Sertel’le ilgili şu “küçük” anekdot ise onun gazeteci olarak öldüğüğnü gösteriyor: Sabiha Sertel ölümcül bir hastalığa tutuluyor ve üzülmemesi için kendisine bu söylenmiyor. Son anına kadar iyileşeceğini düşünen Sertel’in son sözleri ise şöyle:
“Yazık oldu, daha yazacak ne kadar çok şeyim vardı.”


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler