Berkin Elvan kitabı “Haziran'da Bir Fidan”

Berkin Elvan, Gezi Direnişi sırasında evinin yakınlarında başından gaz kapsülüyle vurulup uzun süre komada kaldıktan sonra ölmüştü. Cenazesine yüz binler katıldı. “Haziran’da Bir Fidan”, Berkin için kaleme alınmış öyküler, denemeler ve anlatılardan oluşuyor.

Yayınlanma: 04.07.2014 - 11:58
Abone Ol google-news

Bir çocuk sevdik, uzaklarda…

16 Haziran 2013’te, yani Berkin Elvan’ın vurulduğu gün Eskişehir’deydim. Ali İsmail Kormaz’ın dövüldüğü sokağa girmiştim, midem bulanmıştı. O sokaktan sayısını hatırlamadığım kez geçmiştim, 16 Haziran’da oraya sadece girdim, yürüyüp gidemedim. Oraya bir daha adım atamadım. 

Ne tuhaftır ki Ali İsmail’in dövüldüğü gün, yani 2 Haziran’da İstanbul’daydım. Doğru zamanda yanlış yer mi, yanlış zamanda doğru yer mi? Netameli bir konu. O gün, eskiden defalarca geçtiğim o sokakta olmayı isterdim; santim santim bildiğim kentimde belki Ali İsmail’e bir yardımım dokunurdu…

Öyle veya böyle Haziran 2013’te hepimizin hayatından Gezi geçti. Bazılarının (pek farkında olmasalar da veya kabul etmeseler de) üzerinden. Direniş, bazılarımızda kalıcı izler bıraktı bazılarımızın da zihninde anılar. Fakat bazılarımız artık yok. Üstelik olmayanların çoğu çocuk. Jean-Paul Sartre, “Çocukların öldürüldüğü yerde kitabımın ne önemi var?” diyerek zamanında büyük bir çıkış yapmıştı. Hani destan yazılacaksa böyle yazılır dercesine bir aydın tavrı takınmıştı. Haziran’da Bir Fidan ise Türkiye’de, “yazılan bir destanın” sonucu doğdu; on dört yaşında vurulup on beşinde ölen Berkin Elvan için hazırlandı. Ne yazık ki şöyle bir durum var: Böylesi kitaplar “yazılan” veya “yazılacak yeni destanlar” yüzünden hazırlanmaya devam edecek gibi. En azından bugün için görünen bu.

“YARIM KALAN CÜMLEN NEYDİ ÇOCUK?”

Türkiye’de hemen her acı olaydan sonra “unutmayacağız” ya da “unutma, unutturma” gibisinden sloganlar dilimize dolanır. Ama “unutmama” çoğunlukla yıldönümlerinde alevlenir. Fakat esas olan hatırlamak. Hatırlamanın, diri ve özel bir tarafı var: Tek günü değil, bütün bir zamanı kapsıyor. Öyle olmalı zaten; hangi acıyı hatırlamamız gerekiyorsa benzeri bir daha yaşanmasın diye.

Duvardaki fotoğraflar, Haziran 2013’ten başlayarak hızla çoğaldı. Bunların belki de en küçüğü ama en ağırı Berkin Elvan’dı. Tıpkı yakın geçmişte Ceylan Önkol ve Uğur Kaymaz’da olduğu gibi. Böylece Haziran’da Bir Fidan kitabını yayına hazırlayan Levent Turhan Gümüş’ün dediği noktaya vardık: “İnsanlığımızı kaybettiğimiz yer, çocukluğumuzu kaybettiğimiz yerdir.” Öyle de oldu.

Kitaptaki metinlerden bazıları doğrudan Berkin’i anlatmıyor belki ama dokunduğu yer hep aynı: Elimizden alınan çocuk, çocukluk. Bu nedenle hepsinin hüzünlü, naif ve bir o kadar da isyan eden bir yanı var. Stig Dagerman’ın öyküsündeki “Zaman, öldürülmüş bir çocuğun yaralarını iyileştiremez” cümlesi de benzer bir noktaya değiyor. Aslında zaman, bu anlamda hiçbirimizin yarasını iyi etmedi, yaşayıp gördük ve ne yazık ki hâlâ görmeyi sürdürüyoruz. İşte tam da bu yüzden yıldönümlerinin kuru “unutma” çağrısı yerine, her gün hatırlamaya ihtiyacımız var.

Kitaptaki her metin bir başka şeye daha atıf yapıyor: Öldürülen çocuğu ve öldürülmeye uğraşılan çocukluğu anlama uğraşına. Bunu kavramak, burnumuzun dibine kadar giren haksızlığı ve şiddeti de anlamak demek. Asa Lind, “Çocuklar Öldürülmez” derken o haksızlığa ve şiddete çatıyor; geride kalan her şey için üzerinde düşünmemiz gereken bir soru soruyor: “Yarım kalan cümlen neydi çocuk?”

Haziran’da Bir Fidan, Berkin için yola koyulmuş öykü ve metinler belki ama gerçekte cümlesi yarım kalmış, daha doğrusu bıraktırılmış tüm çocuklara sesleniyor. Tanımadığımız, tanıma fırsatımızın olmadığı fakat tanımadan da sevebileceğimiz bütün çocukları bize hatırlatıyor. Bu kitabı Berkin için okurken aynı zamanda Berkin’le beraber bütün kardeşleri ve ağabey ile ablaları için de okuyoruz. 1990’dan bugüne seslenen “Yaşlı Tutsaklar ile Yeorgios Masalı”ndaki şu bölümde olduğu gibi: “Çocuklar için şiirler yazmıştık. Çok uzaklardaydılar. Uzun duvarların ötesinde bir masaldılar.”

Haziran’da Bir Fidan, aslında bir sahip çıkma kitabı. Neyi kazandığımızı, neyi kaybettiğimizi, neleri yitirmek üzere olduğumuzu da anlatmaya çalışıyor. Bu büyük hengâme içinde nereye savrulduğumuzu görürken sonsuz sessizliğe ve sonsuz çocukluğa da bir kapı açıyor. Kitap, ismini başkasına teslim eden, adı omuzlarda taşınan ve büyük kalabalıklar toplayan bütün çocuklar adına bu görevi üstleniyor.

ÇOCUKLAR ÖLÜRKEN SUSULMAZ 

Çocuğun, annesinden ve babasından büyük olduğu günler için Albert Camus “çılgınlık çağı” demişti. Peki, ya çocuğun hiç büyümediği çağa ne demeli? Sanal savaş oyunlarının “gerçek” diye algılandığı, insanları gözünün ortasından vurup “avlarken” amiri tarafından sırtı sıvazlanan memurların olduğu bir zaman yalnızca vicdansızlık çağı diye adlandırılabilir. Her şeyin üstünü örtme, yapılanı hafifletme ve olan bitene bahane bulma telaşını daha iyi anlıyoruz şimdi. Çünkü her ne kadar vicdansızlık çağı da olsa kıpırdanan bir şeyler var. “Hırsız-Polis Oynamayalım Artık” öyküsünde bu gayet açık biçimde karşımızda: “Çocuklar gibidir vicdan. Uyutabilirsin ama susturamazsın.”

Haziran’da Bir Fidan’da yazılan öykü ve metinler bir yandan da adı sanı duyulmamış, ülkenin birçok bölgesinde yitip giden Berkin Elvan’ın yaşıtlarını da anlatıyor. Berkin, faili meçhul ya da faili belli kayıpları da temsil ediyor bu öykülerle. Bize, kitapta da geçen Victor Hugo’nun sözünü anımsatıyor: “Çocuğunu kaybeden bir anne için her gün ilk gündür, bu ıstırap ihtiyarlamaz.”

“Sular çekilince her şey meydana çıkar” minvalinde bir laf vardır ya, gaz bulutu çekilince bütün gerçekler ortaya çıktı mı? Şu da var, o bulut her yanı kapladığı gün bütün gerçekleri zaten biliyorduk. Zamanla pek çok şey saptırılmaya uğraşıldı ama kaybedilen isimler öncü oldu, neredeyse hiç kimse hiçbir şeyi atlamadı. Bir grup hariç: Onlar başından beri kimin neye direndiğini kimin neden acı çektiğini ve söyleneni asla anlamadı, anlamak istemedi. Berkin Elvan ise anlatılan ve anlatılmaya çalışılanın simgesine dönüştü. O simgeyi kötülemenin, ona yaftalar yapıştırmanın anlamsızlığını da hep beraber gördük, yaşadık. Her şeyin farkında olan aynı kalabalık, o anlamsızlığa karşı birleşti, bir şekilde sesini çıkarmayı bildi.

Kitapta yer alanlara masal, öykü ya da anlatı, ne denirse densin, hepsinin gittiği yol aynı: Haziran’da Bir Fidan’da, bir çocuğun en yalın şekilde kavrayabildiği gerçek, bir çocuğa anlatılır gibi anlatılmışken ısrarla onun yanından geçmek istemeyenlere fısıldanıyor. Ama güçlü bir nefes olarak. O nefes de memleketin dört bir yanını saran beton aptallığının her çatlağından sızıyor. Küçük adam gibi o da bizimle bir şekilde buluşuyor. Dolayısıyla “erken büyümek zorunda kalan çocuk, küçük adamla” vurulan hepimizdik, bunu çok açık biçimde anladık.

Çılgınlık çağından vicdansızlık çağına geçtiğimiz bugünlerde Berkin Elvan bize seslenmeye devam ediyor. Haziran’da Bir Fidan, o sesi uzağa taşırken Berkin’in cenazesinde bir pankarttaki “çocuklar uyurken susulur, ölürken değil” sözünü hatırlatıyor. Bir de şunu: Sokaklar çocuğun oyun alanıdır, ölüm yeri değil.

Yöneticiler başı sonundan, sonu da başından belli oyunlarla bizleri kandırmaya uğraşırken direniş hepimize pek çok şey öğretti ama en başta kendi vicdanımızla yüzleşmeyi. Berkin Elvan bunun büyük bir örneği. Elbette başkaları da:

Ceylan Önkol…

Uğur Kaymaz…

Ali İsmail Korkmaz…

Abdullah Cömert…

Ethem Sarısülük…

Ahmet Atakan…

Medeni Yıldırım…

Mehmet İstif…

Umut Kurt…

Ayhan Yılmaz…

İbrahim Aras…

Sizler bu toplumun vicdanı oldunuz. İlkin kendi vicdanıyla yüzleşemeyenler, toplumunkiyle ve sizinle göz göze gelebilir mi? Zor, çok zor. Umarım bizi affetmişsinizdir arkadaşlar. Çünkü sizi yaşatamadık. Bence affedersiniz. Yani keşke affetseniz. Ama sadece bizi…

Haziran’da Bir Fidan/ Yayına Hazırlayan: Levent Turhan Gümüş/ Ayrıntı Yayınları/ 232 s.




Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler