Çanakkale Savaşı'nın öteki yüzü

'Son Umut' (The Water Diviner) bugün gösterime giriyor.

Yayınlanma: 26.12.2014 - 09:41
Abone Ol google-news

Gladyatör, dahi matematikçi, Neo Nazi, yozlaşmış belediye başkanı, dini kahraman gibi güçlü rollerde izlediğimiz aktör Russell Crowe 6 yaşından beri film setlerinde. Annesiyle babası setlerde yemek servislerinde çalışarak orta halli bir yaşam sürdürüyorlardı, küçük Russell böylece onlarla sinema dünyasına erkenden girdi.

Sinemaya olan yakınlığı aslında dedesi Stanley Wemyss’ten kaynaklanıyordu. Dedesi 2. Dünya Savaşı yıllarında kameramanlık yapmış. 73. Akademi töreninde en iyi erkek oyuncu ödülünü (Gladyatör) alan Crowe, törende dedesinin savaş madalyasını yakasına takmıştı. Heykelciğini alırken de “Auckland’ın kenar mahallelerinde büyümüşseniz böylesine bir ünü düşünmek bile olanaksız görünür. Toplumun kimilerine sunduğu bazı avantajlara sahip olmayan, donanımı az ama dirençli, cesur biri için amacına ulaşmak zor değildir” dedi.

Ridley Scott, Peter Weir, Ron Howard, Michael Mann, Darren Aronofsky gibi yaratıcılarla çalışan, her birinden farklı öğretiler edinen Crowe kariyerinin ikinci dönemine The Water Diviner’ı(Son Umut/2014) yöneterek geçti. Filmin senaryosunu eşleri Türk olan Andrew Knight’la Andrew Anastasios yazdılar. Anastasios başka bir projenin araştırmasını yaparken Çanakkale Savaşı sonrasında defin işlemlerinde görevli Yüzbaşı Cyril Hughes’un yazdığı bir mektuba rastlar: “Yaşlı bir adam oğlunun mezarını aramak için taa Avustralya’dan buralara geldi” cümlesi senariste esin kaynağı olur. Senaryoyu okuyunca etkilenen ve suçluluk duyan Crowe The Water Diviner’da hem yönetmen hem oyuncu.

Avustralya’daki Seven Network kanalında “100 yıl sonra Çanakkale mitolojisine açıklık getirmeliyiz, ulus olarak olgun davranıp karşıdakilerin öyküsünü de hesaba katmalıyız. Aramızda hiçbir anlaşmazlık olmayan bağımsız bir ülkeyi işgal ettik” diyen Crowe öyküyü objektif, hümanist, duyarlı bir anlatımla yansıtıyor, kahramanlıklardan çok yitirilen yaşamları önemsiyor.

1915’te Gelibolu’da 3 oğlunu yitiren çiftçi Joshua Connor (Russell Crowe) oğullarının acısına dayanamayıp yaşamını sonlandıran karısının (Jacqueline McKenzie) vasiyeti üzerine 1919’da İstanbul’a gelir. Burada oğullarını bulması için ona Ayşe (Olga Kurylenko), Binbaşı Hasan (Yılmaz Erdoğan), Çavuş Cemal (Cem Yılmaz) yardımcı olurlar. Trajik dram, Avustralya, Yeni Zelanda ve Türk gençlerin erken ölümlerine yakılmış bir ağıt niteliğindedir. Cem Yılmaz’ın başarıyla söylediği “Hey Onbeşli” türküsü de öyküyle birebir örtüşür.

Gelibolu’da Avustralyalı, Yeni Zelandalı askerlerin kurban oldukları efsanesine uymayan, savaşı yüceltmeyen, savaş karşıtı bir filmdir. Çorak topraklarda bir büyücü gibi su arayan Joshua’nın oğullarıyla olan tinsel bağlantısını su simgeler.

Akademi ödüllü görüntü yönetmeni Andrew Lesnie’yle(Yüzüklerin Efendisi) çalışan Crowe ilk yönettiği dramda eski usul öykü anlatımını yeğleyerek kültürel empati kurmayı başarıyor. "Her bireyin bir sevgi, yitirme, acı öyküsü vardır. Son Umut, ölüm, keder, bağışlama üstüne bir aşk öyküsü” diyen yönetmen Çanakkale Savaşı’nı yeni bir bakış açısıyla anlattığını vurguluyor.

Filmde doğru bir Türkçe konuşuluyor, Ayşe’yi canlandıran Olga Kurylenko Türkçe öğrenmiş, onun sesine yakın bir dublaj yapılmış. Savaş filminden öte savaşın çarpışan ailelere, onların yaşamlarına olan etkisini irdeleyen yapım bağımsız bir Avustralya filmi.

Cem Yılmaz’la Yılmaz Erdoğan öğretmeyi çok seven, oyuncularıyla herşeyi paylaşan büyük bir ustayla çalışmaktan, ona çıraklık etmekten alabildiğine hoşnutlar. Son Umut, Avustralya Akademi ödüllerine 8 dalda aday gösterildi. Yılmaz Erdoğan erkek oyuncu dalında yarışıyor.

Bugün gösterime giren The Water Diviner (Son Umut), Çanakkale Savaşı’nda yaşanan kıyımın Türkler ve Avustralyalılarda bıraktığı travmaları duyarlı, insancıl bir içerikle yansıtıyor.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler