Cevat Çapan şiiri üzerine

Cevat Çapan’ın kaleminden çıkanlar her seferinde yolculukların, yolculuklar ise elmaslaşma süreçlerinin şiirleri. Yalınlaştıkça yoğunlaşan, yoğunlaştıkça zenginleşen, durulaştıkça billurlaşarak ışıyan şiirler...

Yayınlanma: 03.07.2018 - 14:39
Abone Ol google-news

‘Ten akılla buluşunca...’

Cevat Çapan şiirine çok sayıda alt-başlıkla yaklaşmayı denemek mümkün görünüyor. Sözgelimi bu zenginlik arasında Çapan şiirini buluşmaların, buluşturmaların şiiri olarak ele almak da olası. Gerek insanlar arasındaki, gerekse insan ile diğer varlıklar arasındaki yarılma ve kopmalara karşı, onları zihinselliğimizde yeniden buluşturan, onaran, hatta şefkatle saran bir tutum var bu şiirlerde. ‘Dört Mevsim’ başlıklı şiirin son dizesi geliyor aklıma: “Bizdik onaran aramızdaki yıkık köprüleri o kış uykusunda”. Mahmut Temizyürek de “daha iyi, daha güzel bir yarına kurulan köprü” ifadesini kullanıyor bu konuda. Kuşkusuz bu şiirlerde şimdi, geçmişle de buluşturuluyor; hatta Çapan şiirinde gelecek de geçmişin üzerinden çevrimlenerek okunabiliyor. Daha da önemlisi buluşturmalar; insan ve doğa, duygu ve düşünce, sevinç ve hüzün, düş ve gerçek, kişi ve onun kendi öz-beni gibi hasar görmüş ilişkilerde de sürer. Geleneksel ile gelişmekte bulunan hemhal edilirken bellekle de, yaşanılmış aşklarla da, dostluklarla da buluşularak ilerler şiirler. Yaşama şevki verir, umut ve direnç üretir ama kulağınıza da usulca söyler Cevat Ağabey: Umudu hak edebilmek için, önce direnmeye başlamış olmak gerekir! Kayaları yarıp boy atan dağ menekşesi gibi: “Yeniden bir su boyunca yürümek /Elinden tutmak bir çocuğun usulca /Birlikte solumak menekşeleri / Dağlarda kayaları kıracak.”
 
DOĞA–İNSAN, DUYGU-DÜŞÜNCE AYRIŞMASI

Başlangıçta Doğa, insanlar için ne gizdir ne de gerçek. Yalnızca kendisidir. Ve o “kendi”liğe dâhil olan insanın, nefesinin ve bedeninin geçişli bir uzantısıdır. Varlık ilişkileri dolaysız, birebirdir. Yaşama ritmi, doğanın ortak deviniminin ritmidir. Binlerce yıllık süreçler içinde rasyonel aklın maddenin tam karşısında konumlandırılışı, insan ve doğa arasında bir yarılmanın başlamasıyla sonuçlanmıştır ki bugün, insanlık bu yarılmanın, yani Kapital’in, insanları ve toplumları doğaya karşı konumlandırışının verdiği ağır hasarlarla baş başadır.

Cevat Ağabey, insan–doğa ilişkilerini kökleriyle buluşturup yeniden birlikte devinime sokarken imgelemimizde de pırıl pırıl, diri bir evrenin belirip yükselişini aynı anda gerçekleştiriyor. Ve bu gerçekleştikçe, kendisi de sevincin, arı bir neşenin doğrudan kendisine dönüşüyor.

Kökende, zihinselliğimiz diyalektik bir bütünlüktür. Peki, bu bütünlük ne zaman ve nasıl bozuldu? Özellikle, duygu–düşünce birliği nasıl ayrıştı? Ben bunun ayrıntılarına girmeden, kapitalizmin elinde rasyonalizmin, zihinselliğin diğer ögeleri üzerinde baskınlaştırılmasına işaret etmekle yetineceğim. Şiirlerinde, duygu –düşünce yarılmasını onarmaya, duygu ve düşünce arasında birbirlerini besleyen bir bütünleşmeyi kurmaya yıllardır emek vermektedir Cevat Çapan. Kendisinin, Değişen Tiyatro adlı o değerli kitabından birkaç satır okuyalım: “Elizabeth çağı oyun yazarlarının ve metafiziksel şairlerin başarısı, eserlerindeki duygu ve düşünce ögelerinin birbirini beslemesinden ileri geliyordu. Her türlü yaşantı, şairin kafasında birleşip birbirleriyle yeni bağlar kurarak bir bütünlük kazanıyordu.” Kuşkusuz ki sorun, günümüzün parçalanan insanı kadar, parçalanan insan-varlık ilişkilerine de bütünlük kazandırılabilmesindedir.
 
CEVAT ÇAPAN, HAYAT VE ŞİİR

Cevat Çapan’ın şiir tutumu ile yapılandırdığı kendi öz-beni ve hayata karşı tutumu birbirlerinin içinden geçerek ve birbirlerine dönüşerek, bir ve aynı şey demek olurlar. Kapital’in elinde, iktidar ve kâr hırsı ile “çölleşmiş, paçavralaşmış bir dünya” karşısında,

2003 tarihli bir söyleşide, şunları söyler: “Ama bütün bunlara karşın bizi mutlu eden aşklarımız, yakınlarımız, dostlarımız, aynı değerleri benimseyen, paylaşan insanlar arasındaki dayanışma, direnç ve sevgi bizi mutlu etmez mi? Çevremizde geliştirip yaygınlaştırmaya çalıştığımız bir gerçeklik ve güzellik duygusu bu mutluluğu büyük insanlık ailesiyle birlikte yaşama özlemimizi pekiştirmez mi?” 1986 tarihli bir söyleşisindeki şu sözüne de işaret edilmesi gerekir: “…şiirle uğraşanlar mutlu azınlığın değil, mutlu çoğunluğun bir parçası olmaya çalışırlar.”

Çapan, iyilik peşinde ya da iyimserliğin koynunda olmanın merakında değildir; yalnızca tüm insanların değil, tüm varlıkların kökendeki o yaşama sevincini, varoluş neşesini yakalayabilmelerini ister. Şiiri ile, alımlayıcısının bir an için de olsa kendi öz-benine dönüp duraksamasını ve yitirmekte bulunduklarını ayrımsamasını ister. Doğaya sereserpe açıverdiği şiiriyle birlikte okurunu da azat edip, kuşlar gibi özgürleştirmeye koyulur: “Uçarak kaybolmuştuk gözden o sonsuz mavilikte.”

“Varolma coşkusu” ya da Orhan Koçak’ın sözü ile “yaşama iştahı” derken, hazların peşinde değil, yabancılaşmaların kırılmasının peşindedir o ve ilk şiirlerinden başlayarak, şiirlerinde bir bilgeleşmenin mayalanıp durduğu görülür. Derin bir tevazu içinde, “olumsuz yaşantılardan olumlu dersler çıkartmaya çalıştım” demekle yetinir. Biz biliriz ki Cevat Çapan dersler çıkartmanın ötesinde, tüm üretkenliğinin içinde hep ince şeyleri de düşünmeye vakit bularak yürüyen ve yürüdükçe yolunu kendi açan bir yolcudur.

Şiirini ise çürümekte bulunanın üzerinden kurmaz. Berrak, pırıl pırıl ışıldayanı gösterir; özgüvenimizi tazeler; güç ve direnç üretir bizim için de... Ve o ışıklı dünya için hepimizi buluşmaya çağırır. Bilgeliğin sessiz sesiyle konuşur; zarafeti kaybetmeden de itiraz edilebileceğini, karşı çıkılabileceğini ve direnilebileceğini bize gösterir; dostluklarla gönenir, aşklarla güzelleşir...
 
ŞİİR DİLİ - SÖYLEYİŞ ÖZELLİKLERİ

Cevat Çapan şiirine ilişkin, bu şiirin diliyle ilgili metinler ve yapılan kimi söyleşiler tarandığında, çok zengin bir “nitelemeler” sağanağı ile karşılaşılır. Kendi nitelemelerimi de katarak, bunları sergilemeye çalışacağım ama sıralamanın uzunluğunun müsebbibi, ben değilim; fail, elbette şairin kendisi: liriğini hiç kaybetmeyen – usul sesli ve zarif – açık sözlü, doğal ve zorlamasız; dolayısı ile de, sahici – sıcak ve cömert – özgür, ödünsüz, devingen – yoğun – hem şiir dili, hem de içerik olarak yalın ve duru – duyguyu ve düşünceyi birlikte koşturan – gerçekliği ve estetiği birbirine feda etmeden, birlikte gözeten – dizeleri imgelerle süslemeyen ama şiirin tümünde kurduğu imge çatısı ile anlamlandırma ufuklarını açan ve şiiri zenginleştiren – fotografik – ince bir humor taşıyan – hikâyesi olan ve işaretlemelerini hikâyesinin üzerinden gösteren – yarattığı sessizliklerle şiirin iç gerilimini artıran, aynı zamanda bu yoldan şiirin devinimi, okurun anlam kuruculuğu ve eleştirel bakış için mesafeler üreten bir şiir – okur imgeleminin görsel diliyle buluşarak akan bir şiir dili – ve: özgürce nefes alınabilen bir şiir…

Peki, tüm bunları, körlerin fili tanımlamaları hikâyesi gibi mi düşüneceğiz? Kuşkusuz, değil: bu nitelemeler, birbirlerini besliyor ve birbirlerinden besleniyorlar. Böylece, Çapan şirinin özüyle göz göze gelip yüzleşebiliyoruz. Bu şiirler her seferinde yolculukların, yolculuklar ise elmaslaşma süreçlerinin şiirleri. Yalınlaştıkça yoğunlaşan, yoğunlaştıkça zenginleşen, durulaştıkça billurlaşarak ışıyan şiirler.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler