Devriminize hemen başlayın

Avusturyalı aksiyonist Hermann Nitsch'e göre kişinin kendi devrimini yaratmasının yolu çok hassas olmaktan geçiyor. Kişi; bilincinin neye ihtiyacı olduğunu fark ettiği anda devrimini başlatabilir. Nitsch sanatını ürkütücü ve taciz edici sunumlarla yapıyor. Seyirciyi hedef alıyor ve onları küçük dünyalarından çıkıp başka dünyalarda erimelerini istiyor.

Yayınlanma: 18.11.2013 - 12:16
Abone Ol google-news

Avusturyalı aksiyonist Hermann Nitsch, ruhun ve bedenin tüm ilkel tabulardan arınması gerektiğini düşünen bir sanatçı. Zor ve sert bir anlatımı var. Kırmızıyı, kanı seviyor çünkü hem doğuşu hem de ölümü simgelediğini düşünüyor. Seyirciyi taciz eden tavrıyla teatral sunumlar yapıyor. Nitsch, 1960’lı yıllardan itibaren hayvan kadavraları, kan, koyu renkte boyalar ve meyveler kullanarak çeşitli kült imgeler ve kalabalık bir oyuncu grubu eşliğinde performanslar düzenliyor. Bu aksiyonist gösterileri dini bir ayin niteliğinde sunan sanatçı, kullandığı müzik, dans ve paganist ritüeller aracılığıyla Hristiyan inancının kutsal kabul edilen tasvir ve sembollerini sorguluyor. 8. Contemporary İstanbul Sanat Fuarı kapsamında Hermann Nitsch İstanbul'daydı.

-Ruhun ve bedenin tüm ilkel tabulardan arınması gerektiğini düşünüyorsunuz ama hem bu ülkede hem de dünyada tabular büyüyor, dogmatik düşünce iktidarını kuvvetlendiriyor. Kişi kendi devrimini yaratmak için nereden başlamalı?
Çok hassas olmaktan! Heideggier diyor ki, eğer bir şey yapılacaksa “biri” değil “ben”, yani kişinin kendisi yapmalı. Biri sorumluluk almak zorunda. Biri “ben”i bırakıp “o bunu yapmalı” dediği anda ruhunu satmış olur.  Kendi devriminden söz ettiğimizde ise, evet, devrime de hemen şimdi başlamalı. Çünkü kişi; bilincin neye ihtiyacının olduğunu fark ettiği anda devrimini başlatabilir. Bu 10 yaşında da olabilir 60 yaşında da.
- Hayatı anlatmak ya da ölüme bir selam eserleriniz ve aksiyonlarınız. Bunu yaparken sınırları zorlamaktan keyif alıyorsunuz. Peki, seyirci bu ayinin bir parçası mı?
Tabii ki. Aslıda ben sadece bir öğretmenim, daha hassas nasıl olunabilir, büyük ve ağır işleyen “mass”den ayrılıp nasıl kendi olarak kalabilir onu  öğretiyorum.
- Dini de sarsıcı şekilde eleştiriyorsunuz, hırpalıyorsunuz ve taciz ediyorsunuz. Hiç korktuğunuz ya da çekindiğiniz oldu mu?
Ben her zaman dinle çok ilgiliydim, hepsiyle. Ancak bu ilgi asla korkuyu içermedi.  Zaten kendime uyanı da asla bulamadım. Benim için felsefe her zaman daha önemli oldu.
-Elbette sanatta korkuya yer yok, belki de sanatın kendisi bir korku?
Evet, olabilir. Ben çok genç bir öğrenciyken Egon Schiele’nin işlerini gördüğümde gerçekten çok etkilenmiştim. İnsanların birbirine sarılarak uyuduğu resmi gördüğümde ise zihnimde spermlerle dolu bir görüntü belirdi, çünkü o an hissettiklerim tam da buna karşılık geliyordu. Ne şekilde olursa olsun uyanmanı sağlıyor, bu şekilde de düşünebilirsiniz. Form dediğimiz sadece şekil ya da figürlerden ibaret değil. Renklerin birleşimi, var oluşu size yeterince şey anlatır.
- Kırmızı renk bize çok şey anlatıyor. Ölümü, yaşamı, şimdiyi sonrayı ve de geçmişi. Performanslarınız izleyenlerin üstünde kalıyor. Daha doğrusu bu tanıklık sürdürülebilir bir eser yaratıyor. Siz bu süreci nasıl yorumluyorsunuz?

Benim performanslarım, Antonine Artaud Theater of Cruelity’sine benziyor, insanları bilincini harekete geçiriyor. Böylece seyircinin her biri küçük dünyalarından çıkıp başka bir dünyaya eriyorlar.
İnsan şiddetle doğuyor ve onunla büyüyor. Neden şiddet bu kadar güçlü bir şekilde insanın doğasına işlenmiş?

Varoluş ve yaşam, acı ve şiddet olmadan olamazdı. Acı dışında başka bir dayanağımız yok. Bu nedenle de acının ötesine geçebilmeyi düşünmek ve kendinize erişmek gerekiyor.

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon