Balbay'dan savcının sorularına itiraz

Cumhuriyet gazetesinin terör merkezi gibi gösterilmeye çalışıldığını belirten Balbay, yöneltilen sorularla adeta Atatürkçü olmakla, terörist olmanın eşdeğer tutulduğunu söyledi.

Yayınlanma: 24.11.2009 - 08:41
Abone Ol google-news

İkinci Ergenekon davasının 20. duruşması başlandı. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nce Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'nde görülen duruşmaya, gazeteci Tuncay Özkan, Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay ve eski Özel Harekat Dairesi Başkanvekili İbrahim Şahin'in de aralarında bulunduğu tutuklu 48 sanık katıldı.

Tutuklu yargılanan Başkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal, eski İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu, emekli Tuğgeneral Levent Ersöz, Mustafa Dönmez ve Mehmet Koral ise duruşmaya gelmedi. Duruşmada, tutuksuz yargılanan emekli Orgeneral Hurşit Tolon ile Emin Şirin, emekli Tuğgeneral Muhittin Erdal Şenel ve Ünal İnanç da hazır bulundu.

Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün, tutuklu sanık Mustafa Balbay'ı kürsüye çağırdı. Duruşmada çapraz sorgusuna devam edilen Balbay'a Cumhuriyet savcısı Mehmet Ali Pekgüzel, bilgisayarından ele geçirilen muhtelif notların bir kısmında bazı kişiler hakkında bilgilerin bulunduğunu söyledi. Pekgüzel ardından, bu notlar arasında yer alan tutuklu sanık Gürbüz Çapan ile ilgili uzun bir metni okuyarak, ''Bu notları siz mi tuttunuz, Çapan hakkında özel bilgi toplamanızın nedeni nedir, terör örgütünün istihbarat çalışmaları çerçevesinde mi yapıldı?'' şeklinde sorular yöneltti. Balbay da savunmasını yaparken Çapan ile ilgili açıklamalarda bulunduğunu belirterek, ''Bu soruyu daha önce yanıtladım'' dedi.

Pekgüzel'in tutuksuz sanıklardan Muhittin Erdal Şenel ile ne zaman tanıştığını sorduğu Balbay, savunmasında Ankara'da gazeteciliğin nasıl yapıldığını anlattığını kaydetti. Pekgüzel, Şenel'in de katıldığı bazı toplantılara ilişkin alınan notlarla ilgili çeşitli soruları üzerine de Balbay, bunları daha önce yanıtladığını söyledi.

Savcı Pekgüzel'in başka bir sorusu üzerine de Cumhuriyet gazetesinin terör merkezi gibi gösterilmeye çalışıldığını belirten Balbay, yöneltilen sorularla adeta Atatürkçü olmakla, terörist olmanın eşdeğer tutulduğunu söyledi. Pekgüzel'in ''Ehli Dil'' grubunun kimlerden oluştuğuna ilişkin sorusuna karşılık da Balbay, bu toplantılara Danıştay ve Yargıtay üyeleri, müsteşarlar ve bürokratların da katıldığını söyledi. Balbay, savunması sırasında, Ankara'da bu tür toplantıların zaman zaman yapıldığını söylediğini hatırlatarak, Ankara Valisi Kemal Önal'ın da bu toplantılara katıldığını, Ankara Valiliğinin de terör üssü olarak belirtilmeye çalışıldığını belirtti.

Pekgüzel'in ''28 Şubatta bu işi bitirecektik. Bu işi 3 kişi planladık. Bir, Fevzi ve ben. Karadayı bizi uyuttu. 'Hükümet devrilsin ondan sonra' dedi. Bir numara teslim oldu. Bugün durum çok kötü'' şeklindeki notları okuyarak, notların kendisine ait olup olmadığını,bu sözleri kimin söylediğini sordu. Mustafa Balbay'ın bunların değiştirilmiş, montajlanmış ve anlamı bozulmuş notlar olduğunu ifade etmesi üzerine Pekgüzel, ''Bozulan yerleri gösterir misiniz?'' dedi. Balbay da anlamın bozulduğunu, bunları tek tek çıkaramayacağını dile getirdi. Balbay, tutuksuz sanıklardan emekli Orgeneral Tuncer Kılınç ile de MGK Genel Sekreteri olduğu dönemde gazetecilik çerçevesinde görüştüğünü anlattı.
 

Savcının sorularına itiraz

Pekgüzel, bir notu okuyarak ''Yazıdaki yeni oluşum nedir? Kılınç, bu AK Parti'yi yasal yollardan durdurmak mümkün değil, diyerek neyi kast ediyor? Görüşmelerde muhatabınız size ne şekilde karşılık veriyor? Suç oluşturacak faaliyelerin sizinle paylaşılmasının nedeni nedir? Samimiyet ve güven nereden kaynaklanıyor? Kılınç ile olan görüşmeyi haber yaptınız mı?'' diye sorular yönelttiği Balbay, bunları daha önce yanıtladığını söyledi.

Mustafa Balbay, gazetecilerin hangi sözün suç oluşturup oluşmadığını araştırmadığını dile getirerek, ''Bu, iddia makamının, kafasında oluşturduğu düşünceyi bana doğrulatma biçimidir. Soruların soruluş şekline itiraz ediyorum. İddia makamı, kafasında oluşturduğu terör örgütünü benim cevaplarımla güçlendirmeye çalışıyor. Ben derin bir nefes çeksem, bunun anlamı nedir diye soracaklar'' diye konuştu.

Pekgüzel, İlhan Selçuk ile yapılan bir görüşmeye ilişkin Balbay'ın notlar aldığını belirterek, ''9 Mart, 12 Mart açısından bakılan olay nedir?'' diye sordu. İlhan Selçuk ile ilişkisini daha önceden anlattığını vurgulayan Balbay, Selçuk ile gazeteyle ve ülkeyle ilgili konuları konuştuklarını kaydetti.

Savcı Pekgüzel'in, okuduğu bir notta Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül'ün adının geçmesi izerine Balbay, ''Sarıgül parti kurdu, 'Ergenekon' mu?, Abdüllatif Şener parti kurdu. Bu 'Ergenekon' mu? Parti kurmanın terör örgütü kurmakla eşdeğer görüldüğü, dünya tarihinde görülmemiş bir önyargı ve bağnazlık söz konusudur'' şeklinde konuştu.

Bazı sorulara cevap verirken heyecanlanan Balbay, bölük pörçük notları bir araya getirmenin zorlama olduğunu kaydetti. Bunun üzerine Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün de ''Sizi zorlayan, kızdıran sorulara muhatap olacaksınız. Aklıselim davranmak gerekir'' dedi. Balbay da Şengün'e ''Haklısınız. Sakin olmak faydalı ama her soru da bir fay dalı gibi, efendim'' karşılığını verdi. Mustafa Balbay'ın avukatı Mehmet İpek'in bazı sorulara itiraz etmesi üzerine de Başkan Şengün, yasa maddesine göre değerlendirme yapılarak suçlama getirildiğini, Savcılığın da bunları sorduğunu kaydetti.

Savcı Pekgüzel de ''Siz açıklamıyorsunuz, hiçbir şeye cevap vermiyorsunuz gördüğümüz kadarıyla.Tuncay Özkan ile ilgili notlar var, bunları siz mi tuttunuz?'' dedi. Tutuklu sanık Tuncay Özkan oturduğu yerden konuşarak, bu notlardaki tarihe tepki gösterdi. Başkan Şengün de Özkan'ı ''Burası kahvehane değil'' diyerek uyardı. Balbay da Özkan ile son 5-6 yılda 2 defa telefonla ya görüştüklerini ya da görüşmediklerini söyledi.

Pekgüzel'in tutuklu sanık Türk Metal Sendikası eski Başkanı Mustafa Özbek ile yaptığı bir telefon kaydına ilişkin soru yönelteceğini belirtmesi üzerine, Balbay telefon görüşmelerine ilişkin açıklamalar yapabileceğini söyledi. Savcının sorusu üzerine de ''Ankara'ya insanlar tayin-terfi, sınava girmek ya da sağlık için gelirler. Benim de doktorları arayıp (Yakınımdır) dediğim olmuştur. Ankara gazeteciliğinin bir parçasıdır bu. Her derdi düşen sana gelir bahtı kara Ankara, derler ya öyle bir durum var'' dedi.

Savcı Mehmet Ali Pekgüzel'in notlarda yer alan ''Fitili ateşlemek ne demektir?'' açıklar mısınız? sorusuna Balbay, mecazi anlamda söylenmiş bir söz olduğunu belirterek, ''Yoksa bombayı ateşleyip beklemedim. İnsanlar ne oluyor ne bitiyor farkında olsun o anlamda söylenmiş bir şeydir'' şeklinde konuştu.

 

'Kanaltürk, ulusalcıların kalesi gibiydi'

Mehmet Ali Pekgüzel, Balbay'a davanın tutuklu sanıklarından Mustafa Özbek ile yaptığı telefon görüşmesiyle ilgili ''Telefonda bahsettiğiniz 'kale' ve 'Onikiden vurmak' ne demek? Açıklar mısınız?'' sorusunu yöneltti. O dönem bir siyasi arayışın olduğunu, AKP'yle ilgili kapatma davası bulunduğunu, Kanaltürk'ü satması nedeniyle de Tuncay Özkan'a kızdığını belirten Balbay, ''Kızdım, eleştirdim. Kanaltürk, siyasetin kalesi, ulusalcıların kalesi gibiydi. 'Kale' kelimesini bunun için kullandım. Özbek, parti kurmak istediğini söyledi. Ben de tutmayacağını söyledim. Oy alamaz ise bugüne kadarki bütün birikimlerini kaybedeceğini, söyledim. Ankara'daki en büyük mezarlığın, siyasi parti mezarlığı olduğunu söyledim. Onikiden vurmak lazım dedim'' diye konuştu.

Mustafa Balbay, Mehmet Ali Pekgüzel'in, ''Tuttuğunuz notlarda, 'Hurşit Tolton'la 3,5 saatlik görüşme' diyorsunuz. Burada tuttuğunuz notları açıklar mısınız?'' sorusu üzerine Tolon'la makamında görüştüğünü ve aklında kalacak şekilde notlar tuttuğunu söyledi. Cumhuriyet Savcısı Nihat Taşkın'ın, 23 Aralık 2003'te Levent Ersöz ve Hasan Atilla Uğur ile yaptığı görüşmeyi sorarak, ''Bu görüşmede, sayın Cumhurbaşkanı ile ilgili bilgileri Levent Ersöz ve Hasan Atilla Uğur'a anlatıyorsunuz. Siz, haber kaynaklarınızı açıklamakta titiz olduğunuzu söylüyorsunuz. Bunları Ersöz ve Uğur'a aktarmanızın sebebi nedir?'' şeklindeki sorusuna Balbay, görüşmedeki çekimin, bilgisinin dışında olduğu için kabul etmediğini ifade ederek, ''Cumhurbaşkanı bana güvenmeseydi selam bile vermezdi. Sezer bize bu çerçevede güvendi. Ben onu tanımaktan gurur duyuyorum. Sezer'in oğlu evlendi, medyadan 5 kişiyi çağırdı. Biri de bendim. Kendisine verdiğim bütün sözleri tuttum. Görüşmede, ülkenin genel gidişatıyla ilgili bilgi alma dışında hiçbir şey yok'' dedi.
 

Cumhuriyet Gazetesi'nin üniversitelerde indirimli satılması

Mustafa Balbay, Taşkın'ın ''Oyak Bank ile reklam görüşmesi için Ersöz ve Uğur'u neden aracı olarak kullandınız?'' sorusuna, ''Cumhuriyet kitap verir. Başka da bir şey vermez. Mürekkep kokan her şey bize yakışır demişizdir. Bu görüşmelerde, fiiliyata geçen hiçbir şey olmamıştır'' yanıtını verdi. Taşkın'ın, Cumhuriyet gazetesinin bazı üniversitelerde yüzde 50 indirimli satılmasıyla ilgili Ersöz'ün özellikle Bursa Uludağ Üniversitesi'ni sormasının sebebinin ne olduğu şeklindeki soruya, Balbay, Ersöz'ü ilk olarak Bursa'da tanıdığını ve belki bunun için sormuş olabileceğini söyleyerek, ''Bir üniversite kampüsünde gençler okusun diye gazeteyi yarı fiyatına satmak suç mu? Kışlada da satsak suç mudur? Konuştuk, ama fiiliyata geçmedi. Keşke geçseydi. Ben kışlada satılmasını isterdim'' şeklinde konuştu.

Taşkın'ın, ''Ersöz'le yaptınız görüşmede, 'Sendikalarda bir kıpırdanma var mı?' diye soruluyor. Siz de, 'Bazı sendikalarda var' diyorsunuz. Sendikaların faaliyetleri neden size soruluyor? Siz habercisiniz, haber almak için gitmişsiniz. Ama daha çok size soru soruluyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?'' sorusuna da Balbay, ''Biz haber almak istiyoruz. Onlar da istiyor. Adı üstünde Jandarma İstihbarat Daire Başkanlığı. Bunlar düşman kuruluş mu? Başka ülkelerin kuruluşları mı? Ben bu ülke için görüşlerimi paylaştım. Gazetecilik yapmak için Ankara'da devlet kurumlarıyla ilişkilerin iyi olması gerekiyor. Bu çerçevede, demokrasi dışına çıkmış hiçbir arayışım olmamıştır'' karşılığını verdi.

Nihat Taşkın'ın, Ankara'da katıldığı bir toplantının içeriğini sorması üzerine, Balbay, ''Bu toplantıya gittim. Bu toplantıyı yazdım. Gazeteci olarak gittim. Kimler var diye not tuttum. Bütün Ankara temsilcileri oradaydı. Ben bu davanın tutuklu sanığıyım. Ben Hilmi Özkök'ten daha mı ileri noktadayım? Konum olarak Özkök nerede, ben neredeyim? Özden Örnek nerede, ben neredeyim?'' dedi. Taşkın'ın, ''Toplantı öncesinde Ersöz ve Uğur ile görüştünüz ve toplantının ADD'nin ev sahipliğinde göründüğünü, toplantının niçin yapıldığını biliyorsunuz. Yansıttığınız haberler bu şekilde değil'' demesi üzerine Balbay, konudan bilgi sahibi olmadığını ve ayrıntıları bilmediğini ifade etti.
 

'Genç subaylar rahatsız' haberi

Nihat Taşkın'ın, ''Genç subaylar rahatsız haberini birinci sayfadan verilmesinin sizin tasarrufunuzda olmadığını söylediniz. Hilmi Özkök'ün, haberinizi doğruladığınızı savundunuz. Birkaç gün sonra Özkök, 'Bu dedikoduları üretenleri lanetliyorum' dedi. Sizin haberinizi yalanladı. Açıklar mısınız'' sorusu üzerine Balbay, şöyle konuştu: ''26 Mayısta Özkök, 12 gazeteciyi çağırdı. 'Bir rahatsızlık varsa bu hepimizdedir. Dedikoduları üretenleri lanetliyorum' dedi. Aynı toplantıda söylemiştir. Yazanı lanetliyorum demiyor, dedikoduyu üretenleri lanetliyorum diyor. GenelKurmay Başkanı Başbakan'a gitmiş, 'Rahatsızlık var' demiş. Ben bu görüşmenin içeriğini haber yaptım. Bize, 'Bu endişeler geldi, ben de ilettim' dedi. Ben de bu şekilde yazdım.''

Taşkın'ın, ''Genç subaylar, her dönemde hükümetin icraatını beğenmiyor olabilir. Sizin tuttuğunuz notlarda, beğenmeyenlerin üst rütbeliler olduğu görülüyor. Genç subayların manşete çıkarılmasının amacı nedir?'' sorusuna da Balbay, ''O zaman, bütün gazetelerin yazı işlerine bir de savcı atayalım. Bir gazeteci doğru mu, değil mi diye habere bakar'' dedi. Taşkın'ın, ''Engin Aydın'ı gazetenin avukatı olması nedeniyle tanıdığınızı söylüyorsunuz. Bunun dışında irtibatım yoktur diyorsunuz. Bu doğru mu'' sorusuna Balbay, ''Hukukçudur. Adalet Bakanlığı baş danışmanlığı yapmıştır. Siyasete girmiştir'' yanıtını verdi.

Balbay, Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel'in, ''Özden Örnek'in darbe günlüklerinin, Nokta dergisinde yayınlanmadan önce size geldiğini söylediniz. Siz neden yayınlamadınız?'' demesi üzerine Balbay, içeriğini tartıştıklarını ve doğrulatamayınca yazmamaya karar verdiklerini söyledi. Pekgüzel'in, ''Darbe günlüklerini yayınlamak sizce önemli bir haber değil midir?'' sorusuna da Balbay, ''O zaman burada oturup gazeteciliği tartışalım. Doğrulatamadım. Doğrulatamıyorsanız, siz hedef olursunuz. Biz bu konuya girmek istemedik'' dedi. Balbay, Pekgüzel'in, ''Ayışığı darbe planından ne zaman haberiniz oldu?'' şeklindeki soruya, medyadan haberdar olduğunu söyledi.

Pekgüzel'in, ''Bu darbe çalışmalarının içinde bizzat yer aldınız mı?'' sorusuna da Balbay, ''Ne böyle bir niyetim ne de böyle bir girişimi duymuşluğum vardır'' yanıtını verdi. Bu sırada, Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün, Pekgüzel'e dönerek, ''Bu darbe girişimiyle ile ilgili bir tahkikat bildiğim kadarıyla yok. Var mı?'' dedi. Pekgüzel de ''Davanın özü bu. İkinci davanın özü, Ayışığı, Yakamoz ve Eldiven'' diye cevap verdi.

Mustafa Balbay, notlarında Ahmet Nejdet Sezer'in ''Ahmet Abi'', Orgeneral İlker Başbuğ'un ''İlker Abi'', İlhan Selçuk'un ''İlhan'' diye geçtiğinin burada söylenmesinden dolayı utandığını ifade ederek, ''İyi ki eski defterlerim ele geçirilmedi. Onlarda da Mesut Yılmaz 'Efe', Tansu Çiller 'Teyze', Süleyman Demirel 'Baba' ve Erdal İnönü 'Hint horozu' olarak geçiyordu'' dedi. Cumhuriyet savcılarının sorularını tamamlamasının ardından, Başkan Şengün, Balbay'ın çapraz sorgusuna ara vererek sanıkların beyanlarını almaya başladı.

 

Hava Kuvvetli Komutanlığı Askeri Savcılığı'ndan gelen yazı

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nce, Albay Cengiz Köylü'nün talebi doğrultusunda ''İP/Karargah Evleri'' konusunda herhangi bir duyum haber, bilgi ve soruşturma olup olmadığının, varsa bu sanıkla ilgisinin sorulması ve buna ilişkin belgelerin celbi için Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcılığı'na ve MİT Müsteşarlığı'na yazılan yazılara cevap verildi.

Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcılığı'ndan gelen yazıda, İP/Karargah Evleri konulu belgenin içeriği ve sızdırılması olayına ilişkin soruşturmanın 2009/45 esas sayılı dosya üzerinden yürütüldüğü ifade edilerek, Cengiz Köylü'nün de belge içeriğinde isminin bulunması sebebiyle, bu soruşturmada ''şüpheli'' olduğu kaydedildi. MİT Müsteşarlığından gelen 2 ayrı yazıda da ''İP/Karargah Evleri'ne ilişkin konuların, muhtelif ham bilgilerin ön incelemesi sonucunda hazırlandığı belirtilerek, muvazzaf asker şahıslar hakkında önemli iddiaları da içeren bilgilerin, teyidi beklenmeksizin ''haftalık arz'' çerçevesinde 29 Mart 2007 tarihinde Genelkurmay Başkanı'na, hassasiyeti nedeniyle de 30 Mart 2007 tarihinde Başbakan'a MİT Müsteşarı tarafından elden verildiği'' bildirildi.

İstanbul Sefaköy'den 7 Haziran 2007'de posta kanalıyla MİT Müsteşarlığına gönderilen belgelerin içeriğinde de İP/Karargah Evleri konulu ''çok gizli'' gizlilik dereceli, 5 sayfalık bilgi notunun bir suretinin de bulunduğu ihbar mektubu ve ekinde DVD'nin yer aldığı dile getirilen yazıda, bunların da ''haftalık arz'' çerçevesinde 21 Haziran 2007'de Başbakan'a, 22 Haziran 2007'de de Genelkurmay Başkanı'na intikal ettirildiği vurgulandı.

Albay Cengiz Köylü'nün askeri personel olması nedeniyle Silahlı Kuvvetler İstihbarata Karşı Koyma, Koruyucu Güvenlik ve İş Birliği Yönergesi çerçevesinde, bu kişinin faaliyetleri hakkında detaylandırıcı bir çalışma yapılmadığı kaydedildi. İP/Karargah Evleri'nin iddia olunan diğer örgütlerle bağlantısı konusunda MİT'te bilgi bulunmadığına dikkat çekilen yazıda, büyük ölçüde muvazzaf asker şahıslarla ilgili iddiaları içermesi, ayrıca bu dönemde Silahlı Kuvvetler İstihbarata Karşı Koyma, Koruyucu Güvenlik ve İş Birliği Yönergesi çerçevesinde konu hakkında ilgili makam tarafından geriye dönük araştırma talebinde bulunulmaması nedeniyle, detaylandırıcı bir çalışma yapılmadığına işaret edildi.

 


Tutuklu sanık Saçan, savunması alınacak sanıklar arasında 5. sırada olduğunu belirterek, savunma vermesi için 1 ay daha beklemesi gerektiğini söyledi.

Tuncay Güney ve arkadaşlarına 8 yıl önce yaptığı operasyon nedeniyle bu davada sanık olarak yer aldığını ifade eden Saçan, ''Darbeyi yapabilme kabiliyetine sahip insanlar serbest, ama emlakçı, muslukçu içeride. Savcıların ithamına göre tutukluyuz. Savunmamı almadan bırakmıyorsunuz. Niye hukuk okuduğuma şaşırdım sayenizde. Böyle bir hukuk yok başkanım. Burada kesintisiz duruşma yapılıyor, ama 2 tane sanığın sorgusu tamamlanamadı'' diye konuştu.

Albay Dursun Çiçek'i serbest bırakan yargıç hakkında yayınlar yapıldığını ifade eden Saçan, şöyle devam etti:
''Bizi bıraktığınızda da sizinle ilgili kaset koyacaklar ortaya. Bu bir şantajdır. Ben suçsuz olduğumu kanıtlayacak belgelere sahibim. Ben, devir değişip Fethullahçılar içeri girseydi, onlarla da içeri girecektim. Çünkü soruşturma izni aldım, Fethullahçı oldum. Savcılık soruşturmayı kapattı, ben Ergenekoncu oldum. Aynı durum sizin başınıza da gelecek. Devlet memurluğu görevini nasıl yaptığınızın acısını yaşayacaksınız. Ben bunu yaşıyorum.''

''Ergenekon iddianamelerini yazanların savcılar olmadığını'' öne süren Saçan, ''bu iddianameyi kendisinin yanında çalışan 3-5 tane polisin yazdığını, onların kullandığı yöntemi bildiğini'' savundu.

''Tuncay Güney'e 2001 yılında işkence yaptığım iddiasıyla hakkımda soruşturma açılmış. 8 yıl geçmiş, günaydın'' diyen Saçan, Güney'in beyanlarına ilişkin soruşturmayı kapattığının ileri sürüldüğünü anlattı. Saçan, ''Ne yapsaydım, Hüseyin Kıvrıkoğlu'nu mu alsaydım, Genelkurmay Başkanı'nı mı alsaydım'' dedi.

Görevi nedeniyle yaptığı çalışmalarından dolayı yargılandığını savunan Saçan, ''Biz size hizmet ettik yıllarca'' diye konuştu. Başkan Köksal Şengün'ün ''Bana değil, devlete hizmet ettiniz'' demesi üzerine de Saçan, mahkemeyi kastettiğini bildirdi.


''2 Mustafa hakkımdan gelecek"

Tutuklu sanık Mustafa Levent Göktaş da hakkındaki tek kanıtın 51 numaralı DVD olduğunu ifade ederek, bu DVD'nin de çatlak olduğunu, üzerinde hiçbir parmak izi bulunmadığını, DVD'nin dökümlerinin yeniden alınarak karşılaştırılmasını istedi.

Tutuklu sanık gazeteci Tuncay Özkan ise sözlerine 24 Kasım Öğretmenler Günü'nü kutlayarak başladı.

Özkan, Mustafa Balbay ile birbirlerini sonuna dek eleştirdiklerini ifade ederek, Mustafa Özbek ile de 2 dakikalık bile görüşmesi olmadığını ve hiç biraraya gelmediklerini söyledi.
İddianamenin 4'te 3'ünün, Kanaltürk'ü satmasından sonra kendisiyle ilgili telefon görüşmeleri olduğunu belirten Özkan, ''2 Mustafa, beni köşe başında yakalayıp hakkımdan gelecek'' diye düşündüğünü anlattı.

''Aramızda bu kadar çelişki varsa, aynı örgüte nasıl getirip koydunuz bizi?'' diyen Özkan, Balbay'a darbe çalışmalarında bulunup bulunmadığının sorulduğunu ifade ederek, ''Kim yapmış bu darbeyi, hangi zümre yapmış? Sayın savcılar açıklasın'' dedi.


''Darbe teşebbüsü varsa onlar yargılansın"

Tutuklu sanık Birol Başaran da, ''Ön tarafta Özden Örnek, Aytaç Yalman ve İbrahim Fırtına otursaydı, ben de 'hakikaten 2003-2004 yıllarındaki darbe teşebbüsü yargılanıyor' derdim. Bu insanların hiçbiri yok. Gazeteci, emlakçı yargılanıyor. Niye Özden Örnek'in ifadesi alınmadı. Ortada bir tuhaflık var. Darbe teşebbüsü varsa onlar yargılansın. Biri, 'Örnek'i, Yalman'ı şundan dolayı getiremiyoruz' desin'' diye konuştu.

Albay Mustafa Koç da kendisinden ele geçirilen hiçbir şey olmadığını ifade ederek, başkalarından ele geçirenlerle yargılandığını ileri sürdü.

Koç, ''Darbe teşebbüsünden yargılanacaksam yargılanayım, ama terör örgütü üyesi suçlamasıyla beni yargılamayın. Savunmayı almadan tahliye etmeyi bir kez daha gözden geçirmenizi talep ediyorum. Tutukluluğumun kaldırılmasını talep ediyorum. Akşam eve gittiğinizde çocuklarınızı gördüğünüzde bizi hatırlayın sayın başkanım'' dedi.


Saçan hakkındaki soruşturma

Bu arada, birinci Ergenekon davası kapsamında MİT'ten gönderilen CD'ler arasında Tuncay Güney ile 2001 yılında dolandırıcılık iddiasıyla gözaltına alındığında yapılan mülakatın yanında ayrı bir ses kaydı ortaya çıkmıştı.

Bu kayıtlarda Güney'e işkence yapıldığına ilişkin seslerin duyulması üzerine mahkeme heyeti, o dönemdeki görevliler hakkında soruşturma başlatılması için Beşiktaş'taki İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunmuştu.

Yapılan inceleme sonucu, ifadeyi alan Adil Serdar Saçan hakkında, Güney'e işkence yaptığı iddiasıyla Fatih Cumhuriyet Başsavcılığı'nca soruşturma başlatıldığı, bu kapsamda da Saçan'ın ifadeye çağrıldığı öğrenildi.

 

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada söz alan Cengiz Köylü, Harp Akademileri'ne öğrenci yerleştirerek, ''örgütün ara yöneticisi olduğu iddiasıyla'' tutuklu yargılandığını söyledi.

Köylü, ''Üzerime Karargah Evleri diye atılan çirkin bir iftiranın doğruluğu teyit edilmeden Genelkurmay'a sunulmasının ardından yaklaşık 11 aydır tutukluyum'' dedi.

Ergenekon ile ilgisi olmayan İP/Karargah Evleri bilgi notu nedeniyle askeri makamlar tarafından yapılan idari ve adli soruşturma sonucunda kendisi dahil 40 kişi hakkında hiçbir işlem yapılmadığını ifade eden Köylü, bunlar arasındaki 28 kişinin halen görevde olduğunu anlattı.

Bu kişilerden 4'ü ile aynı lojmanda oturduğunu ve aynı servisi kullandığını dile getiren Köylü, ''Yıllarca istihbarat dersinin hocalığını yaptım. Karargah Evleri ham bilgilerden oluşmaktadır. Ham haberin hiçbir değeri yoktur'' diye konuştu.

Karargah Evleri'nin basında yer almasının ardından Genelkurmay Başkanlığı'nın bu soruşturmanın Ergenekon ile ilgisi olmadığına ilişkin açıklama yaptığını aktaran Köylü, ''Hiçbir temel dayanağı olmayan, kaynağı bilinmeyen ham iftiralar, 15 yaşından beri bulunduğum Türk Silahlı Kuvvetleri'nin açıklamalarından daha mı önemlidir?'' diye sordu.

Köylü, 3 yıl önce Harp Akademileri'nde anabilim dalı başkanlığı yaptığını, Erol Manisalı'nın 15 yıldır Harp Akademileri'nde ders verdiğini, Manisalı ile derslerin olduğu günlere ait 2 telefon görüşmesi bulunduğunu, Manisalı ile hiç yüzyüze gelmediğini bildirdi.

Yaşamında İşçi Partili bir kişiyle tanışmadığını, Danıştay saldırısı, Cumhuriyet gazetesi'ne bomba atılması ve cumhuriyet mitinglerinde görev nedeniyle ABD'de bulunduğunu aktaran Köylü, Karargah Evleri ile ilgili bilgi notunda belirtilen etkinlikler sırasında da ABD'de olduğunu kaydetti.


''Ülkemi, bayrağımı seviyorum"

Şemanın Hava Harp Okulu bölümünde yer alan askeri öğrenci ve subayların hiçbirini tanımadığını vurgulayan Köylü, ''Terörist değilim. Hiçbir yasadışı oluşum içinde yer almadım. Ülkemi, bayrağımı seviyorum. Mesleki yaşamımda kusurum olmamıştır. Bütün rütbelerime birincilikle terfi ettim. Tam generallik sırasındayken böyle bir iftirayla karşı karşıyayım'' dedi.

Albay Dursun Çiçek'in serbest bırakılma gerekçelerini okuyan ve bu gerekçelerin hiçbirinin kendisine neden uymadığını öğrenmek istediğini belirten Köylü, yasa önünde eşitlik istediğini dile getirdi.

Tutuksuz sanık Yalçın Küçük de davanın Türk tarihinde önemli bir dava olduğunu ifade ederek, ''Bu davaya ne ad vereceğiz? 'Konuşmadım, görmedim davası' adını mı vereceğiz? Burası bir üniversite. Ben üniversiteye geliyorum. Acaba bir iddianamenin kaç yanlışını çıkartırsak, o iddianameyi çürütmüş oluruz? 50 yıldır yargılanan bir insan olarak, böyle bir iddianame görmedim. Ben hem Özden paşanın hem de Mustafa Balbay'ın günlüklerini okudum. Onlardan hiçbir şey çıkmaz'' diye konuştu.

Tutuklu sanık Mustafa Levent Göktaş'ın avukatı Hasan Gürbüz de 51 numaralı DVD'nin üzerinden hiçbir parmak izi çıkmadığını belirterek, cumhuriyet savcılarına ''Niçin delilleri karartıyorsunuz?'' diye sordu.

Gürbüz, DVD'nin kanıt olma niteliğini yitirdiğini savunarak, ''Bizzat soruşturmayı yürüten iddia makamı tarafından deliller karartılmıştır. Müvekkilimin tahliyesini talep ediyorum'' dedi. Avukat Gürbüz, diğer müvekkilleri Mustafa Koç ile Cengiz Köylü'nün de tahliyelerini istedi.

Duruşma, sanık avukatlarının taleplerinin alınmasıyla sürüyor.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler