Siyasilerden 'Deniz Feneri' yorumu

Deniz Feneri Davası'nın sonuçlanmasının ardından siyasilerden de çeşitli yorumlar gelmeye başladı. CHP Grup Başkanvekili Kılıçdaraoğlu, AKP iktidarını, suçluların bulunması için göreve çağırdı. TBMM Başkanı Toptan, Türkiye'nin verilen kararı görmezden gelemeyeceğini belirtirken, Adalet Bakanı Şahin "savcılık ve adli makamlar iddiaları araştırmalı" diye konuştu.

Yayınlanma: 17.09.2008 - 19:34
Abone Ol google-news

Deniz Feneri e.V. Davası'nın sonuçlanmasının ardından siyasilerin açıklamaları sürüyor.

 

'Almanya'da adalet tecelli etti; şimdi sıra Türkiye'de'

CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu, ''Almanya'daki Deniz Feneri davasında yargılanan zanlılar Türkiye'de yargının karşısına çıkarılmadığı takdirde, iktidarın yolsuzluklara kol kanat geren bir iktidar olduğunun tescil edilmiş olacağını'' söyledi.

Kılıçdaroğlu, karara bağlanan Almanya'daki Deniz Feneri Derneği davasını birlikte izlediği CHP MYK üyesi Ali Kılıç ile Parlamento'da basın toplantısı düzenledi.

Almanya'daki Deniz Feneri Derneği davasında, hapis cezasına çarptırılan sanıkların üst mahkemeye itiraz etmeyeceklerini avukatları aracılığı ile mahkemeye bildirdiklerini belirten Kılıçdaroğlu, ''Yani bir anlamda Almanya'da adalet tecelli etti... Şimdi sıra Türkiye'de'' dedi.

''İnsanların en kutsal duygularının sömürülerek, onların alın teriyle biriktirdikleri paralara göz dikenlerin hamileri, elebaşıları Türkiye'de'' diyen Kılıçdaroğlu, davanın yargıcı, bilirkişilik yapan polis müdürü ve savcıların asıl faillerin Türkiye'de olduklarını açıkladıklarını kaydetti. Kemal Kılıçdaroğlu, hakimin, suçluların tek başına hareket etmediklerini, talimatları Türkiye'deki yöneticilerden aldıklarını açıklayarak, Zekeriya Karaman, Mustafa Çelik, Zahid Akman ve İsmail Karahan'ın adlarını kararın gerekçesine koyduğunu söyledi.

Kılıçdaroğlu, önce televizyon programı olarak başlayan Deniz Feneri'nin daha sonra derneğe dönüştürüldüğünü ve derneğin kurucularının çoğunun Kanal 7 çalışanı olduğunu ifade ederek, ''Yani bir anlamda Başbakanın sıhri akrabası Zekeriya Karaman'ın ücretli elemanlarıdır'' diye konuştu.


'Hükümet bu söyleminde samimi ise...'

Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin'in, suçluların Almanya'da aldıkları cezalar dolayısıyla üzüntülerini bildirdiğini, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek'in de dava ile ilgili olarak, ''Nereye kadar giderse biz onun arkasında oluruz'' dediğini hatırlatan Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:

"Hükümetin bu söyleminde samimi olması için ivedilikle iki operasyonu gerçekleştirmesi gerekiyor. RTÜK Başkanı Zahid Akman görevden derhal çekilmelidir. Çünkü, Almanya tarihinin en büyük yolsuzluk davasında, Türkiye'deki failler arasında yer almaktadır. Sayın Akman, bırakın kendisine zarar vermeyi, başında bulunduğu kuruma da zarar vermeye başlamıştır. RTÜK, bugün bir itibar sorunuyla karşı karşıyadır. Sayın Akman, konumunu bu çerçevede değerlendirmelidir.
Sayın Akman,
'adım iddianamede geçmiyor' dedi, adının 34 kez geçtiği ortaya çıktı. 'Almanya'da kurulan OFWG e.G. kooperatifin fahri üyesiyim' dedi, kendisinin yönetim kurulu üyesi olduğunu, kooperatifin Alman Maliyesi'ne verdiği resmi yazısı ile kanıtladık. 'Almanya'da hakkımda açılan bir soruşturma yoktur' dedi. Alman savcılığı, kooperatifteki yolsuzluklar dolayısıyla Zahid Akman'ın da adının geçtiği nitelikli dolandırıcılık davası açtı. Daha ne olsun? Kaldı ki Meclis Başkanımız Sayın Köksal Toptan, RTÜK Başkanıyla ilgili olarak değerlendirme yaparken, ortaya çıkan son gelişmeler karşısında herkesin yeni bir değerlendirme yapma zorunluluğu gösterdiğini belirtiyor ve 'herkes kendi sorumluluğunun idraki içerisinde hareket ederse süreç daha rahat ve sağlıklı bir şekilde yürür diye düşünüyorum' demiştir. Akman'ın bu sağduyulu söze kulak vermesini öneririm. Sayın Toptan, açıkça Zahid Akman'ın istifa etmesi gerektiğinin altını çizmiştir.''

 

'SPK Başkanı görevden alınsın'

Kemal Kılıçdaroğlu, Sermaye Piyasası Kurulu Başkanı Turan Erol'un da görevden alınması gerektiğini ileri sürdü.

Erol'un, 3 SPK uzmanının hazırladığı inceleme raporunu sümenaltı ettiğini, konuyu savcılığa bildirmediğini iddia eden Kılıçdaroğlu, ''Çünkü, hakkında savcılığa suç duyurusu istenen kişiler Kanal 7'nin yöneticileridir. Zekeriya Karaman, İsmail Karahan ve Mustafa Çelik... Bu üç isim aynı zamanda Almanya'daki Deniz Feneri davasının Türkiye'deki failleri olarak gösterilmiştir'' dedi.

Kılıçdaroğlu, ''3 SPK uzmanının hazırladığı raporda, Kanal 7'nin, Türkiye'deki kayıtlarında yer almayan, Almanya'daki bir bankada 12 ayrı hesabı ortaya çıkarılmıştır. Yine Kanal 7'nin Türkiye'deki hesaplarında yer almayan Bahreyn'deki bir bankada hesabı ortaya çıkmıştır. Kanal 7 yöneticileri, Türk Ticaret Yasası'na göre 10 yıl saklamaları gereken defter ve belgeleri SPK uzmanlarına ibraz etmemişlerdir ve siz SPK Başkanı olarak bu dosyayı yönetime sevk edip, sümenaltı edeceksiniz... Almanya'da olay patlayacak ve siz yerinizde paşa paşa oturacaksınız.'' diye konuştu.

Almanya'daki Deniz Feneri Davası'nın iki önemli ayağında bulunan ve Türkiye'de iki bağımsız kuruluşun başkanı olan bu kişiler görevlerinden ayrılmadıkları sürece, davanın Türkiye ayağının sağlıklı sonuçlanmayacağını ileri süren Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
''Sayın Cemil Çiçek, televizyonların karşına geçip hamasi nutuklar atacağına, Hükümet olarak gereğini yapsın. En azından etik olarak RTÜK ve SPK Başkanı soruşturmanın selameti açısından görevlerinden ayrılmalıdır. Sayın Başbakan, yolsuzluklar konusundaki söyleminizde samimiyseniz, SPK Başkanını ve RTÜK Başkanını hangi gerekçeyle yerinde tutuyorsunuz? Sağlıklı bir soruşturma yapılıp zanlılar Türkiye'de yargının karşısına çıkarılmadığı takdirde, Türkiye'nin bir hukuk devleti olduğu tartışılacak ve Türkiye'de AKP iktidarının yolsuzluklara kol kanat geren bir iktidar olduğu tescil edilmiş olacaktır.''

 

'Belgeler gazetecilere dağıtıldı'

Ali Kılıç ise Zahid Akman'ın kooperatif üyesi olduğuna ilişkin gazetecilere dağıtılan belgeler ve o belgelerin ayrıntılarına ilişkin bilgi verdi.

Akman'ın kurye ve alıcı olduğunu söylediklerini belirten Kılıç, Akman'ın parayı ne zaman aldığı ve kime verdiğini gösterdiğini iddia ettiği belgeyi gösterdi. Zahid Akman'ın ''Kooperatifin fahri üyesiyim'' dediğini de anımsatan Kılıç, kooperatifin tüzüğünü incelediklerini ve fahri üyelik diye bir maddeye rastlamadıklarını, tam tersine Akman'ın derneğin yönetim kurulu üyesi olduğunu gördüklerini ileri sürdü.

Ali Kılıç, üyelikten ayrılmak isteyenlere gönderilen bir yazıda Zahid Akman'ın yönetim kurulu üyesi olarak adının geçtiği belgeyi göstererek, ''Başka bir belgeye göre de yaklaşık bin 300 kişiden 8,5 milyon avro kooperatifin hesabına aktarılmıştır. Paralar, Akman'ın yönetim kurulu üyesi olduğu 2002-2004 yılları arasında toplanmıştır. Akman, 2005'te yönetim kurulu üyeliğinden ayrıldığında 8,5 milyon avro da ortada yoktur'' dedi.
Kooperatifin kapanırken, Almanya Dernekler Masası'na müracaat ederek iflasını da vermesi gerektiğini kaydeden Kılıç, ''İflası veren Zahid Akman ve arkadaşları değil, 2005'ten sonra yönetime gelenler. Deniz Fenerine baskın yapılırken kooperatife de gidiliyor, oradaki dosyalara da el konuluyor. Ondan yaklaşık 3-4 ay sonra kooperatifin iflası kabul ediliyor. Bu konuda Akman ile ilgili 2. dava açılıyor. Mağdurlar da kooperatif aleyhinde bir dava açıyorlar. Yani, şu anda Deniz Feneri dışında sadece kooperatif ile ilgili Sayın Akman hakkında Almanya'da 3 dava sürüyor'' diye konuştu.

 

"Suç duyurusunda bulunacağız"

''Sorumlular hakkında CHP olarak suç duyurusunda bulunacak mısınız?'' sorusu üzerine Kemal Kılıçdaroğlu, ''Evet bulunacağız, SPK bağlamında bulunacağız. Savcıların, sümenaltı edilen raporu mutlaka bu dosyanın içine koymaları gerekiyor. Bu yapılmadığı takdirde rapordaki belgeler ve bilgilerin karartılacağından büyük endişemiz var'' dedi.

CHP'li Kılıçdaroğlu, Türkiye'deki Deniz Feneri Derneği'nin, bir çok okula telefon açarak, ''Size diş macunu gönderdik, bize belge gönderin'' dediklerini bildiklerini söyledi.
Almanya'daki davada hakimin, ''Mehmet Gürhan'ın pişmanlığına inanmıyoruz, samimi değil. Gürhan Türkiye'dekileri korumak için suçu üstüne aldı'' dediğini kaydeden Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu: ''Türkiye'de korunanlar kim? Onu da Alman yargıç söylüyor, biz söylemiyoruz. Niçin bugüne kadar, bu dosyayı ve daha önceki YİMPAŞ dosyasını Türkiye niçin istemiyor? Niçin o ilişkiler Türkiye'de gündeme getirilmiyor? Bütün bunların hepsi, Türkiye'de bu olayların AKP'nin koruması altında gerçekleştiğini gösteriyor. Alman savcı, 'Türk Adalet Bakanlığı'na her türlü bilgi ve belgeyi vermeye hazırız' diyor. Önümüzdeki günlerde bunu göreceğiz. 'Sayın savcılar her şeyi yapar' diyor. Savcıların her şeyi yapması için önünün açılması lazım. Almanya'dan o dosyaların mali yardımlaşma çerçevesinde Türkiye'ye getirilmesi lazım. Bunu yapacak olan savcılar değil, bakanlıklardır.''

 

''İbret verici bir Alman yargı kararıyla karşı karşıyayız''

CHP Grup Başkanvekili Kemal Anadol, ''AKP iktidarı, Hükümet, Türkiye'deki Deniz Feneri suçlularını da bulmalıdır, hızla savcılar en az Ergenekon soruşturmasında olduğu kadar titiz, hızlı, çabuk ortaya çıkarmalıdırlar, sanıkları yargıya teslim etmelidirler. Suçları ispat olanlar da cezalarını çekmelidirler'' dedi.

Anadol, Almanya'daki Deniz Feneri davasının karara bağlanmasına ilişkin Mecliste gazetecilerin sorularını cevaplandırdı. ''İbret verici bir Alman yargı kararıyla karşı karşıyayız'' diyen Anadol, çok titiz bir soruşturma oluşu, delil toplama aşaması, çok hızlı ve adil bir yargılama nedeniyle örnek alınacak bir dava süreci yaşandığını belirtti.
Davanın çabuk bitmesinin nedenlerinden birinin de sanıkların suçlarını kabul etmesi olduğunu belirten Anadol, pişmanlıktan yararlanabilmek için suçlarını itiraf ettikleri için suçluların cezalarında indirim yapıldığını söyledi. Anadol, şöyle devam etti:

''Alman yargısının asıl önemli tarafı diyor ki 'Bunlar asıl suçluların yardımcılarıdır; bunlar Türkiye'den gelen talimatla suç işleyenlerdir'. 'Asıl suçu yöneten Türkiye'deki şebekedir' diyor.  Zekeriya Karabağ'ın, Zahit Akman'ın adı geçiyor. Şimdi sayın Başbakanı yeni bir sınav bekliyor. Nereye uzanırsa, kim olursa üzerine gideceğiz edebiyatının gerçek olup olmadığını şimdi göreceğiz. Hamasetle, edebiyatla olmaz bu işler. AKP iktidarı, Hükümet, Türkiye'deki Deniz Feneri suçlularını da bulmalıdır, hızla savcılar en az Ergenekon soruşturmasında olduğu kadar titiz, hızlı, çabuk ortaya çıkarmalıdırlar, sanıkları yargıya teslim etmelidirler. Suçları ispat olanlar da cezalarını çekmelidirler.''

 

"Toplumdaki adalet duygusu yıpranmamalıdır"

Anadol, bir başka soru üzerine de bu olayın AKP Grup Başkanvekili'nin sevinmesi veya üzülmesi olayı olmadığını ifade ederek, ''Toplumdaki adalet duygusu yıpranmamalıdır. Toplumdaki adalet beklentisi karşılanmalıdır. Yoksa adaletin saygınlığına gölge düşürecek davranışlar, savsaklamalar, yakınları kollamalar... Bunun bir örneğini Şaban Dişli olayında gördük. Milletin umurunda mı Şaban Dişli'nin Genel Başkan Yardımcılığı görevini bırakması veya bırakmaması? Ama kamuoyu için önemli olan milletvekili dokunulmazlığından yararlanıyor mu yararlanmıyor mu? Eğer söylediği gibi masumsa dokunulmazlığı kaldırılır, yargının önüne çıkar, aklanırsa saygı duyarız, aklanmazsa adalet tecelli eder. Olay bu kadar basit'' diye konuştu.

RTÜK Başkanı Zahit Akman'ın istifa etmesi gerektiğini ileri süren Anadol, ''Bunca olan bitenden sonra Zahit Akman o görevde bir gün bile kalmamalıdır. Yoksa RTÜK gibi doğru haber vermesini toplumun haber alma özgürlüğünü karşılayan bir anlama gelen bir kurumun başındaki kişinin adı kurye olarak geçiyorsa o makamda bir dakika bile durmamalı'' dedi.

 

Özyürek: Savcılar göreve

CHP Genel Saymanı Mustafa Özyürek, Almanya’daki Deniz Feneri e.V. davasında kararın açıklanmasının ardından, Türkiye ayağının da aydınlatılması için savcıları göreve çağırdı. Açıklanan kararla, Almanya’da yoksullar için toplanan paraların Türkiye’de siyasi amaçlar için kullanıldığının kesinleştiğini ifade eden Özyürek, “AKP’ye yakın yandaş medyanın şirketlerinin kuruluşunda bu paralar kullanılmıştır. İddianame ve mahkeme kararı bunu gösteriyor” dedi.

CHP’li Özyürek, şunları söyledi: “Artık olayda en ufak bir kuşku yok. Türkiye ayağı çok önemli. Zekeriya Karaman’ın Türkiye’deki olayların baş sorumlusu olduğu mahkeme kararıyla ortaya çıkmıştır. Bunun Başbakana yakınlığı hem hısım olarak yakınlığı çocuklarının bacanak olması. Kanal 7 nin AKP’nin bir yayın organı olarak görev yapmış olması. Orada görev yapmış olan kimselerin şimdi pek çok yerde görev alması da gösteriyor ki AKP’nin iç içe olduğu bir organizasyondur. Türkiye’deki ayağının incelenmesi için hemen Maliye Bakanlığı harekete geçmeli, MASAK araştırmalara başlamalı, Adalet Bakanlığı ve SPK bu konuda araştırmalara başlamalı. SPK daha önce işleme koymadığı raporunu derhal işleme koyarak yargı sürecini başlatmalıdır. Türkiye’de de hukuk devletine bağlı namuslu, dürüst görevini yapacak savcılar ve hakimler vardır. Almanya’da yapılan incelemeyi yargı sürecini Türkiye’de en iyi şekilde yapacak savcılar, hakimler vardır. Yeter ki iktidar onların ellerini tutmasın. İktidar onlara her türlü desteği sağlasın. Almanya’daki olay yargı süreci bitmiştir. Türkiye’de bu sürecin başlaması gerekir. Biz CHP olarak bu sürecin başlatılması için talepte bulunacağız. Meclis açıldığında konuyu Meclis’e taşıyacağız. Bu işin esas boyutu Türkiye’dedir. Türkiye’deki sorumluların da ortaya çıkarılmasının hesabı verilmelidir. Gecikmeden yargı süreci işletilmelidir.”

 

"Bu işi Türkiye'de kimler yönetmiştir? 

CHP Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi de yaptığı yazılı açıklamada, kararla Almanya'da insanların dini duygularını istismar ederek yardım amaçlı toplanan paraların amacına uygun kullanılmadığının ortaya çıktığını belirtti.

''Şimdi yapılması gereken işin Türkiye boyutunun ve Türkiye'deki ele başlarının ortaya çıkarılmasıdır'' diyen Hamzaçebi, ''Bu işi Türkiye'de kimler yönetmiştir? Türkiye'ye gönderilen paralar hangi şirketlerin finansmanında kullanılmıştır? Bu işleme hangi siyasiler kol kanat germişlerdir? Bu işleri yapanlara kadar uzanabilecek SPK uzmanlarının Kanal 7 incelemesi kimler tarafından yarım bıraktırılmıştır?'' sorularının açıklığa kavuşturulması gerektiğini kaydetti.

 

Yazıcı: "Mahkumlar kesinlikle suçlu"

Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı, Almanya'daki Deniz Feneri Davası'yla ilgili ''bu konuda mahkum olanların kesinlikle suçlu olduğunu'' dile getirdi.

Yazıcı, şunları kaydetti:''Bir şey varsa ya görürsünüz ya da gören biri size ihbar eder. Yani insanların masumluk karinesine sahip olma hakkı da var. (Yolsuzlukla ilgili) 'olabilir' demek, elbette ki bir tahkikat sebebi olamaz. Denetim elemanları yasa dışı bir bulguya rastlamışsa elbette ki gereği yapılır, bunu kimse örtmez, örtemez de. Hele bizim iktidarımız döneminde kimse örtemez. Görülmemiş olabilir, siz görürsünüz. 'Şu adam şu işi şöyle yapmış, yasalara aykırı olarak yapmış' dersiniz onun gereği yapılır. Yardımlaşma, yardım müesseseleri önemlidir. Bunlar gönüllü faaliyetlerdir. O Almanya'da mahkum olan insanlar suçlu, çünkü mahkum oldular. O insanlar ayrıca Türk milletinin vicdanında da mahkumiyetleri söz konusu. İnsanların yardımseverlik duygularını zedeleme hakkı var mı? Bu ayrı konu, ama siz bir şeyi bahane ederek belki de ona yönelik tepkileri önleyecek tarzda maniple ederseniz yanlış yaparsınız. Bakınız bu olay dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı büyük bir haksızlığa maruz kaldı. Burada sağduyu sahibi herkesin tepki vermesi gerekiyordu. Maniple etmeyeceksiniz bunu. Konu duru şekilde ortaya çıkacak. Elbette ki Türkiye'de uzantısı varsa gereği yapılır.''

 

'Türkiye görmezden gelemez'

TBMM Başkanı Köksal Toptan, Almanya'da dün sonuçlandırılan Deniz Feneri davası ile ilgili olarak verilen kararı, Türkiye'nin görmezden gelemeyeceğini söyledi. Deniz Feneri davasının Türkiye'ye yansılamalarını değerlendiren Toptan, ''Dün verilen bu kararı, Türkiye görmezlikten gelemez. Zaten bir başvuru üzerine Cumhuriyet Başsavcıları'nın konu ile ilgili çalışmayı başlattıklarını biliyoruz'' dedi.

TBMM Başkanı Toptan, konunun hızlandırılması gerektiğini belirterek, şöyle devam etti:
''Çünkü, bu tür olaylarda, gelişmelerde, ilgili kurum neresi ise bu yargı olabilir, yasama olabilir, idare olabilir, ilgilisi kim ise süratle hareket etmez ve süratle sonuçlandırmaz ise işte o zaman siyaset kurumu içerisinde yoğun tartışmalar yapılıyor ve yargı, yahut o işi götürmekte ve yürütmekte olan birim, işini tam anlamıyla gerçekleştiremiyor. O bakımdan dünkü kararın sonunda bizim savcılarımız da süratle olaya el koyup, süratle sonuçlandırmak için gereken her şeyi yapmalıdır. 'Hiç bir şey olmadı, oradaki karar orada kaldı. Türkiye'nin bununla ilgisi yok' dememeli, bir çok nedenle dememeli... Bizim din duygularımız kullanıldı, insani değerler kullanıldı ve kötü kullanıldı. Bu kötü kullanım da itiraflara dayalı olarak Alman yargısı tarafından hükme bağlandı. Türkiye'nin çok hassas olduğu bir alandır bu alan. İnsanlarımızın bu tür konulardaki yardım sever duygularını, özelliklerini biliyoruz. O bakımdan, burada yanlış yapanın yanına kar kalmadığının mutlaka Türkiye boyutunda da ortaya çıkarılması gerekiyor.''

TBMM Başkanı Toptan, ''siyasette yükselen tansiyona ne diyorsunuz?'' sorusunu cevaplarken de belli bir düzeyi koruduktan sonra siyasette tartışmadan korkulmaması gerektiğini ifade etti. Toptan, ''Tam tersine bir ülke tartışamıyorsa, sorunlarını konuşamıyorsa orada demokratik eksiklik var demektir. Çok şükür Türkiye'de her şey tartışılabiliyor, her şey konuşulabiliyor ama dediğim gibi o asgari çizgiyi korumamız gerekir'' diye konuştu. 

 

Şahin: Karar üzücü

Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, davanın tarafı olmadıklarını belirterek, "Savcılık ve adli makamlar iddiaları araştırmalı" dedi. Şahin karara ilişkin ''Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının suç işlemesi ve bunun sonucunda yargılananların hüküm giymeleri sevinilecek bir şey değil. Özellikle bunun yurt dışında işlenmiş olması ve yurt dışında hüküm giymiş olmaları çok daha üzüntü vericidir. Bakanlığıma bu dava veya başka davalarla ilgili hukuki yardımlaşma açısından bir görev düştüğünde o mutlaka yerine getirilecektir'' dedi.

 

"Dolandırıcılık olayında yer alanların mahkum olması sizi neden üzmüştür''

MHP Grup Başkanvekili, İzmir Milletvekili Oktay Vural, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin'e, Deniz Feneri Derneği davasıyla ilgili olarak, ''Dava sonucunda, dolandırıcılık olayında yer alanların mahkum olması sizi neden üzmüştür? '' diye sordu.

Vural, bugünkü basın toplantısında dile getirdiği konuları, TBMM Başkanlığına sunduğu soru önergesinde gündeme getirdi.

Şahin'in, ''Dava sonucunda bazı sanıkların mahkum olmasının sevinilecek bir şey olmadığını, üzüntü duyduğunu belirttiğini'' ifade eden Oktay Vural, şu soruların yanıtlanmasını istedi:

''Böyle bir dolandırıcılık olayında yer alanların mahkum olması sizi neden üzmüştür? Her türlü usulsüzlük ve dolandırıcılığın üzerine gidilmesi gerektiği ve hak ettikleri cezayı almaları hukuk devletinin esası değil midir? Ceza almamaları mı sizi sevindirecekti? Sizin böyle bir konunun Türkiye'de neden soruşturulmadığından ve bu konuda yargı sürecinin neden başlamadığından üzüntü duymanız gerekmez mi?
Bu dolandırıcılığın Türkiye'den yönetildiği ve Türkiye'ye kadar uzandığı mahkeme tarafından açıklandığı dikkate alındığında, sizin mahkumiyetten üzülmeniz, soruşturma yapacak savcı ve hakimlere mesaj mıdır?''

 

'Türkiye için yüz karası'

MHP Grup Başkanvekili Mehmet Şandır da yaptığı açıklamada, Almanya'daki Deniz Feneri davasının Türkiye için ''yüz karası'' olduğunu söyleyerek, ''Deniz Feneri yolsuzluğunun Türkiye bağlantılarının soruşturulması, hükümetin sorumluluğundadır'' dedi.

Şandır, Mersin'in Bozyazı ilçesi Belediye Başkanı Mehmet Ballı'yı ziyaretinde yaptığı konuşmada, Deniz Feneri olayında gelinen aşamanın sorumlusunun AKP iktidarı ve bizzat Başbakan Recep Tayyip Erdoğan olduğunu iddia etti.

Şandır, Alman mahkemesinin, Avrupa'daki, çoğu Almanya vatandaşı olan 20 bin Türk'ün dini duyguları ve iyilik yapma arzuları istismar edilerek toplanan 41 milyon avronun, Türkiye'de bazı kişi ve kuruluşlar tarafından amacı dışında kullanıldığını tespit ettiğini söyledi. Almanya'daki failleri hırsızlık suçlarından ağır şekilde cezalandırdığını belirten Mehmet Şandır, şöyle konuştu: ''Almanya'da cezalandırılan ve Türkiye'de esas suçlu olarak işaret edilen kişi ve kuruluşlar, AKP ve Başbakan'ın çevresinden ve yakın kişilerdir. Olay bir hırsızlık ve yolsuzluk olayıdır. Deniz Feneri yolsuzluğunun Türkiye bağlantılarının soruşturulması, hükümetin sorumluluğundadır. 'Savcıların elini tutan mı var' kurnazlığı yapılmadan gerçeklerin bir an önce ve her yönüyle ortaya çıkartılması, doğrudan AKP hükümetinin ve Başbakanın sorumluluğundadır. Başbakan, Ergenekon davasında, 'Önce yürütme olarak biz soruşturma yaptık, sonra konuyu yargıya devrettik. Yargı ile işbirliğimiz sonuna kadar devam edecektir' demişti. Ayrıca, 'Kimse bizden koruma beklemesin, ucu kime ve nereye kadar ulaşırsa ulaşsın sonuna kadar gidilecektir' demişti. Başbakan, bu sözler sizin sözleriniz. Şimdi tam zamanı, sizi kendinizle ve geçmişinizle yüzleşmeye davet ediyorum.''

''Türkiye 6 yıldan bu yana AKP ve Başbakan Erdoğan tarafından hortumları kestik övünmesi ve aldatması ile yönetilmektedir'' diyen MHP Grup Başkanvekili Şandır, şöyle devam etti: ''Sayıları 500 ile 800 bin kişi arasında olduğu iddia edilen yeşil sermaye mağdurlarının milyarlarca doları toplanırken ve bu paralar batırılırken, sizin ve çevrenizin bugün ve dün hiç mi sorumluluğu, ihmali ve katkısı olmadı. 'Verirken bana mı sordunuz' demeden ve hesabı ahirete bırakmadan, geliniz öncelikle Deniz Feneri davasındaki ihmalinizin ve katkınızın hesabını vicdanınızda yapın. Biliniz ki MHP olarak, iki elimiz yakanızda olacaktır. Millet adına ve Türkiye adına bu hesabı sizden sonuna kadar soracağız."

 

"Yardım ve dayanışma kültürünün zedelenmesine yol açacak"

Demokrat Parti (DP) Genel Başkan Yardımcısı Nevzat Ceylan, yaptığı yazılı açıklamada, Almanya'daki Deniz Feneri davasının karara bağlandığını hatırlatarak, ''Karar neticesinde usulsüzlüğün Türkiye uzantıları apaçık ortaya çıkmıştır'' görüşünü ifade etti.

Yardım ve dayanışma kültürünün Anadolu topraklarındaki tarihinin çok eski olduğunu ve gelişerek devam  ettiğini vurgulayan Ceylan, ''Bu kültürün zedelenmesine vesile olacak Almanya'daki Deniz Feneri davasının Türkiye'deki hayırseverleri de derinden yaraladığını'' savundu.

Ceylan, açıklamasında şunları kaydetti: ''Vatandaşların zihninde oluşan soru işaretleri ve tereddütler özellikle en fazla ihtiyaç duyulan Ramazan  ayında yardımlaşma ve dayanışma kültürüne sekte vurmuştur. Bu kültüre darbe vurmaya kimsenin hakkı yoktur. Demokrat Parti olarak hükümeti ve cumhuriyet savcılarını göreve davet ediyoruz. Devlet ve savcılar bugünler için vardır. Derhal Türkiye'de Deniz Feneri Derneği ile ilgili olarak araştırma başlatılmalı ve iddialar bütün çıplaklığı ile ortaya çıkarılmalıdır.''


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler