Ermenistan Açılımı Fiyaskoyla Sonuçlandı

Yayınlanma: 29.01.2010 - 07:02
Abone Ol google-news

Protokoller TBMM’de tutulduğu sürece, Türkiye üzerindeki baskıların artacağı açıktır. Bu durumda, Erivan’ın “protokollerin asli hükümlerini” ihlal ettiği gerekçesiyle protokollerin derhal Meclis’ten çekilmesi isabetli bir hareket tarzı olarak gözükmektedir. Ermeni liderlerin protokollerin yaşama geçirilmesini tehlikeye atmaktan kaçınmamalarının temel nedeni, soykırım iddiasının tartışmaya açılmasını ve Büyük Ermenistan kurulması hedefinden vazgeçilmesini öngören tavizler pahasına, Türkiye ile ilişkilerin normalleştirilmesini göze alamamalarından kaynaklanıyor.

Ermenistan Anayasa Mahkemesi, kurnazca bir kararla, Türkiye ile Ermenistan arasında imzalanan protokollerin bir taraftan Ermenistan Anayasası’na uygunluğunu kabul ederken, diğer taraftan da protokolleri uluslararası hukuk, Ermenistan Anayasası ve iç hukuku ışığında yorumlamak suretiyle, şu ön şartların Türkiye’ye dayatılmasını öngörüyor: (1) Kars ve Moskova antlaşmaları geçersizdir. (2) Ermenistan’ın Doğu Anadolu toprakları üzerindeki hakları meşru ve geçerlidir. (3) Ermenistan,1915 soykırım olayının uluslararası alanda tanınması için Türkiye aleyhindeki kampanyasını sürdürecektir.

İlişkilerin tarihi boyutunu incelemekle görevli ortak komisyonu soykırım iddiasını ele alamaz. (4) Sınırın açılması Karabağ sorununun çözümüne bağlanamaz.

Dışişleri Bakanlığı 18 Ocak’ta, “Protokollerin müzakere gerekçesini ve protokollerle hedeflenen temel hedefi sakatlaması nedeniyle kararın kabul edilemeyeceğini” açıkladı. Başbakan Erdoğan da, “Erivan’ın metin üzerinde operasyon yaptığını, bunun düzeltilmemesi halinde sürecin zedeleneceğini” söyledi. Bu durumun yol açacağı gelişmeler üzerinde fikir yürütmeden önce kararın analizini yapalım.

1) 16 Mart 1921 Moskova ve 13 Ekim 1921 Kars antlaşmaları geçersizdir: Dışişleri Bakanı Davutoğlu, TBMM’deki konuşmalarında, Diplomatik İlişkilerin Kurulmasına Dair Protokol’de yer alan, “İki ülke arasındaki mevcut sınırın uluslararası hukukun ilgili anlaşmalarında tarif edildiği şekliyle karşılıklı olarak tanındığı” ifadesinin, Moskova ve Kars antlaşmalarının Ermenistan tarafından tanındığı anlamına geldiğini, bu itibarla bu antlaşmaların isimlerinin protokolde açıkça belirtilmemiş olmasının bir sakınca yaratmayacağını ısrarla ifade etmişti.

Kars Antlaşması

Davutoğlu, ayrıca, Viyana Anlaşmalar Hukuku ve halefiyet (ardıllık) hukuku ışığında Sovyetler Birliği tarafından kabul edilmiş olan söz konusu antlaşmaların otomatik olarak Ermenistan için de geçerli olduğunu iddia etmişti. Bu satırların yazarı ise, Davutoğlu’na cevaben, bu iki anlaşmanın ve özellikle Kars Antlaşması’nın protokol metinlerinde ismen ve açıkça belirtilmemiş olmasının, Ermenistan’a antlaşmaların geçersizliği hususunda yorum yolunu açan vahim bir hata olduğunu vurgulamıştı. Nitekim, endişelerimiz gerçekleşti…

Mahkeme, kararının 4. maddesinin (c),(d) ve (e) fıkraları ile 6. maddesindeki hükümler ışığında, değişik açılardan Moskova ve Kars antlaşmalarının geçersiz olduğu sonucuna varıyor.

Anayasada öngörülen prosedür

Bunların başında, söz konusu antlaşmaların Ermenistan Anayasası’yla uyumlu olmaması, bunların uluslararası meşruiyetlerinin tanınmaması ve anayasada öngörülen prosedür uyarınca onay işlemlerinin yapılmamış olması geliyor. Bu itibarla, Mahkeme’nin bu kararından sonra, protokollerin TBMM tarafından onaylanması, Türkiye-Ermenistan sınırını çizen Kars Antlaşması’nın, Türkiye’ye, Nahçıvan üzerinde garantörlük hakkı veren hükümlerinden ve Ermenistan’ın Türkiye’yi, soykırım, insanlığa karşı suçlar veya savaş suçları ile itham etmesini engelleyen 15. maddesinden feragat ettiği anlamına gelecektir.

2) Doğu Anadolu toprakları Ermenistan’a aittir: Kararın 5. maddesinde, protokollerde öngörülen hükümlerin, Ermenistan Anayasası’nın dibacesinde atıfta bulunulan “Ermenistan Bağımsızlık Deklarasyonu’nun 11. maddesinde öngörülen hedeflerle çelişecek biçimde yorumlanamayacağı ve uygulanamayacağı” vurgulanıyor. 11. madde ise şöyle: “Ermenistan Cumhuriyeti, Osmanlı Türkiyesi’nde ve Batı Ermenistan’da 1915’te gerçekleşen soykırımın uluslararası alanda tanınması görevini destekler.” Bu ifadeler, Erivan’ın, Doğu Anadolu’yu Batı Ermenistan olarak adlandırmak suretiyle Türkiye’nin toprak bütünlüğünü tanımadığını ve bu topraklar üzerindeki taleplerinden vazgçemediğini ortaya koyuyor.

Diplomatik İlişkiler Kurulmasına Dair Protokol metninin bu anlama geldiğini belirttiğimiz zaman, hükümet yetkilileri, bu protokoldeki, tarafların “İkili ve uluslararası ilişkilerinde, eşitlik, egemenlik, diğer ülkelerin içişlerine müdahale etmeme, toprak bütünlüğü ve sınırların dokunulmazlığı ilkelerine saygılı olacakları…” yolundaki taahhüde dayanarak, bu hükmün Erivan’ın Türk topraklarına yönelik taleplerde bulunmasını engellediğini vurguladılar. Ne var ki Ermenistan’ın hâlâ zırva hayaller peşinde koştuğu yolundaki değerlendirmemiz doğru çıktı.

3) Soykırım kampanyası sürecek: Karar, anayasanın ayrılmaz bir parçası olan Bağımsızlık Deklarasyonu’nun 11. maddesi gereğince soykırım iddiasından vazgeçilemeyeceğini vurguluyor. Yani, protokoller yürürlüğe girse dahi, Ermenistan eskiden olduğu gibi soykırım iddiasını uluslararası camiaya kabul ettirme kampanyasını sürdürecektir. Karar, ortak tarih komisyonun 1915 olaylarını inceleyerek gerçekleri gün ışığına çıkarma gibi bir görevi olduğunu da kabul etmiyor. Bu konuda, Meclis’te yaptığımız konuşmalarda tarih komisyonunun görev talimatında “komisyonun esas görevinin 1915 olaylarına ilişkin gerçeklerin ortaya çıkarılması” olduğunun belirtilmemiş olmasının fahiş bir hata olduğunu ve yaratılan bu boşluğun Erivan tarafından istismar edileceğini belirtmiştik. Öyle de oldu…

Görüleceği üzere, Türk tarafının müzakere yeteneksizliği nedeniyle, imzalanan protokol metinleri ulusal çıkarlarımız açısından sakıncalı yorumlara açıktır.

Ermenistan Anayasa Mahkemesi de Türkiye’ye dayatmak istediği ön şartların oluşturulmasında bu durumdan büyük ölçüde yararlanmıştır.

4) Sınırın açılması Karabağ sorunuyla ilişkilendirilemez: Mahkeme, “Protokollerin sadece iki devlet arasında imzalandığını” bu itibarla Türkiye ile Ermenistan arasındaki sorunların çözümünün, Karabağ meselesinin çözümüne bağlanamayacağını vurguluyor. Esasen Başkan Obama da, 7 Aralık 2009’ta Washington’da Başbakan Erdoğan’a şunları söylemişti: “Protokolleri gecikmeden TBMM’-den geçirerek Ermenistan’la diplomatik ilişki kurun ve sınırı açın. Onay işlemi ile Karabağ sorununun çözümü arasında bağ kurmayın. Protokoller onaylanmaz ise, Nisan ayında ABD Kongresi’nde soykırım tasarısını durdurmak zor olur.” Başbakan’ın bu tehdit kokan ifadeye cevabı “protokoller hakkındaki son kararı TBMM’nin vereceği” yolunda olmuştu.

Yine de AKP iktidarı, Türk-Ermeni yakınlaşmasını başından beri alkışlar görünen Minsk Gurubu eşbaşkanı Rusya’dan Karabağ sorununun çözümü için ciddi girişimler bekliyordu. Ancak, Başbakan Putin’in Moskova’da, Başbakan Erdoğan’a, “Türkiye-Ermenistan ve Karabağ sorunları iki ayrı konudur, ikisini bir pakete koymak doğru olmaz” diyerek, “Karabağ sorununa karışmayın” mesajını vermesiyle bu umut tamamen söndü.

Çıkmazdaki Türkiye

Ermenistan Anayasası’nın 102. maddesinin, “Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcı ve değiştirilemez nitelikte olup yayımlandıkları andan itibaren geçerli oldukları” şeklindeki hükmü dikkate alındığı takdirde, Mahkeme’ye belirli şartları dayatması hususunda talimat verdikleri anlaşılan Ermenistan liderlerinin, kendilerini bilinçli olarak müzakereye açık olmayan bir pozisyona hapsettikleri görülüyor. Bununla güttükleri amacın, uzlaşma için kendilerinden taviz talep edilmesini engellemek ve tüm baskıların Türkiye’ye yönelmesini sağlamak olduğu açıktır. Hesapları, yaklaşan 24 Nisan tarihi nedeniyle ABD Kongresi’ne sunulmuş olan ve şimdiden 120 imzacısı bulunan soykırım tasarısını, protokolleri Türkiye’ye kabul ettirmek için bir pazarlık unsuru olarak kullanmaktır.

Ankara, Washington nezdinde soykırım tasarısının durdurulması için girişimde bulunduğu zaman, protokolleri imzalamasının sorunun halline yardımcı olacağı yolunda baskıcı bir yanıtla karşılaşacaktır.

Baskılar artar

Ayrıca, Türk yetkililere, Başbakan Erdoğan’ın Obama’ya protokolleri TBMM’ye götürmek hususunda verdiği söz hatırlatılacaktır. ABD cenahından gelen bu baskılara, AB’ninki de eklenecektir. Bu bakımdan, protokoller TBMM’de tutulduğu sürece, Türkiye üzerindeki baskıların artacağı açıktır. Bu durumda, Erivan’ın “protokollerin asli hükümlerini” ihlal ettiği gerekçesiyle protokollerin derhal Meclis’ten çekilmesi isabetli bir hareket tarzı olarak gözükmektedir.

Ermeni liderlerin protokollerin yaşama geçirilmesini tehlikeye atmaktan kaçınmamalarının temel nedeni, soykırım iddiasının tartışmaya açılmasını ve Büyük Ermenistan kurulması hedefinden vazgeçilmesini öngören tavizler pahasına, Türkiye ile ilişkilerin normalleştirilmesini göze alamamalarından kaynaklanıyor. Diyasporayı küstürmekten ve içerde muhalefetin baskısının artmasından da çekiniyorlar. Liderler ayrıca, bir çözüm halinde, ciddi tavizler vermeleri gereken Karabağ ve diğer işgal altındaki Azeri toprakları sorununun devamlı gündemde kalmasından son derece rahatsızlar. Zira, çözüm eğilimleri kesinlikle yok !..


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler