Anadolu toprakları canlı türlerinin de beşiği

Dünyanın önde gelen medeniyetlerine ev sahipliği yapmış Anadolu toprakları, aynı zamanda birçok bitki ve hayvan türünün de ana vatanı kabul ediliyor.

Yayınlanma: 02.03.2010 - 09:12
Abone Ol google-news

Türkiye bioçeşitlilik açısından Avrupa ve Orta Doğu'nun en zengin ülkelerinden biri konumunda bulunuyor.

Tahminen 400'ü aşkın kuş türü, 22 amfibi türü, 130 kadar sürüngen, 120 dolayında memeli hayvan ve 400'e varan balık türünün yaşamını sürdürdüğü Türkiye, dünyada yaşayan balık türlerinin yüzde 2,9'unu, amfibi türlerin yüzde 0,8'ini, sürüngen türlerinin yüzde 1,7'sini, kuş türlerinin yüzde 5'ini ve memeli hayvan türlerinin yüzde 2,9'unu, dünyada yaşayan bitki türlerinin yüzde 2,4'ünü barındırıyor.

Sulak alanlar açısından da zengin bir ülke olan Türkiye'de, soyu tehlikede olan tepeli pelikan, başta Manyas (Kuş) Gölü olmak üzere, Gediz ve Büyük Menderes deltalarında ürerken, bazı yıllar dikkuyruk ördeğin dünya popülasyonunun yaklaşık yüzde 70'i ülkemizdeki sulak alanlarda ve özellikle de Burdur Gölü'nde kışlıyor.

Büyük flamingoların, en önemli kuluçka alanlarından biri Tuz Gölü. Alageyik ve sülünün ana vatanı Anadolu'da, bozayı, yaban domuzu, kurt ve vaşak başta olmak üzere memeliler ve 400'ün üzerinde kuş türü ile yok olduğu düşünülen Anadolu leoparının izleri bulunuyor. Akdeniz ve Ege kıyıları, soyu tehlike altında olan Akdeniz foku ve caretta caretta kaplumbağalarının yaşam alanlarını oluşturuyor.

Bitki türleri açısından da oldukça zengin olan Anadolu toprakları, bütün Avrupa kıtasında var olan yaklaşık 12 bin bitki türünün 9 binini barındırırken, bunların 3 binini endemik türler oluşturuyor. Endemizm oranının yüksek olduğu bu flora, tıbbi ve aromatik bitkiler açısından da oldukça zengin. Meyankökü, kekik, adaçayı, anason, yüksükotu gibi tıbbi ve aromatik pek çok tür Türkiye'de tabii olarak yetişiyor.

Yerküredeki sekiz önemli gen merkezinin ikisini içine alan Türkiye, doğal bir gen bankası niteliği taşıyor. Türkiye'de 256 çeşit tahıl üretimi yapılırken bunların, 95'ini buğday, 91'ini mısır, 22'sini arpa, 19'unu pirinç, 16'sını süpürgedarısı, 11'ini yulaf ve ikisini de çavdar oluşturuyor.

Bunun yanı sıra 200 çeşit bahçe bitkisi ve 138 dolayında meyve türü bulunmaktadır. Yabani asma türünü de barındıran Anadolu, üzüm asmasının da gen merkezi.


DHKD'den önlem ve uyarılar

Doğal Hayatı Koruma Derneği Başkanı Nergis Yazgan, biyolojik çeşitliliğin, canlı türlerinin ve yaşam alanlarının çeşitliliğini ifade ettiğini kaydetti.

Avrupa kıtasında 12 bin bitki türüne karşılık Türkiye'de 9 bin bitki türü bulunduğunu ve bunlardan 3 bini aşkın türün de endemik olduğunu ifade eden Yazgan, Türkiye'nin bulunduğu ılıman kuşakta, endemik tür oranı bu kadar yüksek bir başka ülke bulunmadığını söyledi.
Bu verilerin Türkiye'nin bioçeşitlilik açısından zenginliğini gösterdiğini dile getiren Yazgan, yeryüzünde hayatın devamlılığının biyolojik çeşitliliğin varlığına ve devamlılığına bağlı olduğunu vurguladı.

''Sahip olduğumuz bütün bitki hayvan varlığımızı tür olarak korumak zorundayız'' diyen Yazgan, şunları kaydetti:
''Canlıların yaşadıkları doğal alanları koruyabilmemiz lazım. Oysa sürdürülebilir olmayan arazi kullanımı nedeniyle doğal yaşam ortamlarımız giderek daralıyor. Karadeniz'den Akdeniz'e bütün kıyı alanlarımız işgal altında, dolayısıyla kıyılarda yaşamayı tercih eden deniz kaplumbağaları, foklar gibi canlıların yaşam alanları giderek daralıyor. Denizlerimiz kirleniyor, denizlerimizde daha fazla sayıda bulunan doğal balık türlerimiz giderek azalıyor. Bunda aşırı avlanma ve iklim değişikliğinin de etkileri var. İklim değişikliğiyle beraber canlılar daha önce alışkın oldukları yaşam ortamlarını terk edip uygun alanlara doğru hareket ediyorlar. Bunun sonucu, Hint Okyanusu'ndan Kızıl Deniz aracılığıyla Akdeniz'e ulaşan daha önce var olmayan bazı balık türlerinin ve deniz canlılarının geldiğine yönelik bilimsel veriler mevcut.

Geniş tarım alanlarında monokültür dediğimiz tek bir kültüre dayalı alan kullanımı var. Binlerce hektar buğday tarlası yaptığınızda aslında orada doğal bir bozkırı ortadan kaldırıp tek bir canlı türünün yaşadığı alana dönüştürürüz. Bir yandan sürdürülebilir olmayan kalkınma faaliyetleri diğer yandan iklim baskısı nedeniyle doğal yaşam alanları ve buralarda yaşayan canlı türleri giderek azalıyor.''

Türkiye'nin geniş bir coğrafyaya sahip olduğunu ve nüfus yoğunluğunun Avrupa'daki gelişmiş ülkeler düzeyinde bulunmadığını, dolayısıyla hala korunabilecek doğal alanlar ve türlerin mevcut olduğunu belirten Yazgan, ''Zaman geçmeden bunları etkili bir şekilde koruyup, gelecek kuşaklara güven içinde aktarabilmenin yollarına bakmamız lazım'' dedi.

Yazgan, 1992 yılında Rio'da yapılan BM Çevre ve Kalkınma Konferansı'nda ülkelerin kabul ettikleri bioçeşitlilik sözleşmesi ile 2010 yılına kadar sahip oldukları biyolojik zenginliğin en az yüzde 10'unun korumayı taahhüt ettiklerini söyledi.

Türkiye'de bu oranın yüzde 5-6 düzeyinde olduğunu belirten Yazgan, bunun iki katına çıkarılabilmesi için gerekli adımların cesaretle atılması, canlı türlerinin ve doğal alanların korunmasına yönelik tehditlerin giderilmesi gerektiğine dikkati çekti.

Nergis Yazgan, ülkede 1960'lı yıllarda 2,5 milyon hektar genişliğindeki sulak alanın, göllerin ve sulak alanların tarım alanlarına dönüştürülmesi ya da buradaki su kaynaklarının sulama amaçlı olarak kullanılması sonucu kurumaları nedeniyle yarı yarıya azaldığını vurguladı.

Türkiye'deki yırtıcı kuş türleri ve nadir türlerden olan Kafkas Engereği'nin, kardelen gibi bitki türlerinin yurt dışına izinsiz çıkarıldığını ifade eden Yazgan, bu konuda güvenik güçlerinin ve bölge insanlarının duyarlılık göstermesini istedi.

Bir önemli tehlikenin de yurt dışından ülkeye getirilen tohum ve genetik kaynakların zamanla yerli türlerin yerini alması olduğuna dikkati çeken Yazgan, ''Bioçeşitlilikte en önemli sorunlardan birisi, yabancı ve istilacı türler. Onun da kontrol altına alınması lazım. Bir şeyi koruyacaksanız her şeyden önce nelere sahip olduğumuzu çok iyi bilmemiz lazım. Onun nelere ihtiyacı olduğunu, hayat dinamiklerinin ne olduğunu bilmemiz lazım: Etkili bir bioçeşitlilik izleme sisteminden yoksunuz'' dedi.

Türkiye'de 19 ve 20. yüzyıllarda sekiz endemik bitki türünün soyunun tükendiğini, 50 balık türünün de tükenme tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğunu ifade eden Yazgan, uzmanların, bugün tanık olunan tür kaybının hızı, doğal soy tükenme hızından 1000 ila 10 bin kat daha yüksek olduğunu ve her yıl bütün türlerin yüzde 0.01 ila 0.1 arasında bir miktarının soyunun tükendiğini söylediklerini kaydetti.

Nergis Yazgan, bunun dünyada yaklaşık 2 milyon farklı tür olduğu varsayılırsa her yıl 200 ila 2 bin türün soyunun tükenmesi anlamına geldiğini belirtti.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler