Dağlardan Gelen Ses: Dağlarca

Yayınlanma: 21.10.2008 - 06:52
Abone Ol google-news

Biz 60lı yılların devrimci kuşağı, Fazıl Hüsnü Dağlarcayı özellikle Yön ve Devrim dergilerinde yayımlanan şiirlerinden tanırız. 60lı yılların devrimci kalkışmasının dalga dalga yükseldiği bu yıllarda antiemperyalist bilincin oluşması ve gelişmesinde, Dağlarcanın bu dergilerde çıkan şiir demetleri de etkili olur, dağlardan ılgıt ılgıt esen rüzgârın insan bedeninde bıraktığı tatlı bir ürperme hissi verirdi. Türkiye hükümetleri ile ABD arasında yapılan ve bağımsızlığımızı riske sokan ikili anlaşmalara çatan, yeren ve ağır bir dille eleştiren dizelerinde adeta Kurtuluş Savaşının coşkusunu yaşardık. Örneğin, Dağların Sesişiirindeki şu dizeler bu belirlemeye uygun örneklerden sadece biri:

Ağrı dağı seslenir İsfendiyar dağlarına

Sarı mıyız, yas yas, al mıyız?

Bunca şehit üzre ne diye dalgalanır Amerikan bayrakları,

Türkiye onların mıdır, bizim midir,

Kara toprağın bilinci miyiz, karanlık bir yel miyiz?

Dağlarcanın soyadı gibi dağcılığı da vardır. Türkiyenin ve Avrupanın en yüksek doruğu olan (5137 m.) Ağrı Dağına tırmandığını yine kendi şiirlerinden biliyoruz.

1937 yılında Erzurumda piyade teğmeni olarak görev yapmaktadır. Aynı yıllarda Karakösede Topçu Kurmay Binbaşı olan 5. Cumhurbaşkanımız Cevdet Sunay ile birlikte Ağrı Dağına tırmanır. Cevdet Sunayın Cumhurbaşkanı olduğu dönemde kaleme aldığıKurmay Binbaşı Cevdet Sunaya Ağrı Dağı Bildirisi başlıklı şiirinin ilk dizelerinde bu tırmanışı şöyle anlatır:

Yıl 1937 Sürbahandan öte Serdarbulak yollarında tanıştık.

Siz topçularla süvarilerle Karaköseden geliyordunuz, biz piyadeler Erzurumdan,

Kocaman atlarımız vardı, küçücük atlarımız

Bir sevinçle dere tepe gittik mi, gitmedik mi

Ağrı Dağına çıktık mı, çıkmadık mı?”

Iğdır üzerinden iki ayrı koldan gelen toplam 15 subay 50 erden oluşan askeri birlik Serdarbulakta buluşur. Buraya, dağın kuzeyinde en görkemli buz tabakalarının oluştuğu Ahora Göçüğünün altından geçilerek gelindiği sanılmaktadır. Dağın kuzeyi Ermenistana, doğuya doğru gidildikçe İrana komşu olur. Serdarbulak, Büyük Ağrı ile Küçük Ağrı arasında bir geçittir ve Türkiyeden Ağrı üzerinden İrana açılan tek boğazdır. Burası aynı zamanda topçu birliklerinin atış alanıdır ve Ağrı İsyanında en yoğun çarpışmalar bu yörede olmuştur.

Serdarbulaktan dağın doğu yönü izlenerek Mıhtepe rotasından doruğa ulaşırlar. Kalabalık bu tırmanma ekibinden kaç kişinin doruğa ulaştığını bilemiyoruz ama ozanımızla Cevdet Sunayın ulaştığı kesindir.

Aynı zamanda Türk dağcılık tarihine de geçen bu tırmanma Ağrı Dağına yapılan tırmanışların ilklerinden biri de sayılır. Tırmanmayı önemli kılan bir başka özellik, ozanımızla birlikte tırmanma ekibinin içinde bulunan üç teğmen sırt çantalarında nöbetleşe bir Atatürk büstü taşımaktadırlar, doruğa konmak üzere. Bu olayı ozanın aynı şiirinin bir başka beşliğinden dinleyelim:

Tanıksınız biz üç piyade teğmeni, solumuzda Türkiyece bir mavi,

Nöbetleşe aldık sac kutudaki Atatürk büstünü sırtımıza

-Ata sağdı o sıra biliyorsunuz dağlarla bir-

Oralardan evrene baktık mı, bakmadık mı,

Ağrı Dağına çıktık mı çıkmadık mı?”

Doruğa ilk çıkan Dağlarca ve genç subaylardır. Arkadan Cevdet Sunay ve ekibi gelir. Tamamen buzlarla örtülü doruk kazılarak büst yerleştirilir ve Dağlarca ile Cevdet Sunay’ın birlikte hazırladığı tutanak bir şişenin içine konularak buzların içine gömülür.

Yine ozanımızdan dinleyelim bu doruk serüvenini:

Ne demiştik, hâlâ yüreğimdedir, tutanakta:

Türkiyenin en büyük adamının büstünü,

Türkiyenin en yüksek dağına armağan ediyoruz

Hey hey Türk olarak yücelere aktık mı akmadık mı,

Ağrı Dağına çıktık mı, çıkmadık mı?”

Yeri gelmişken Ağrı Dağının jeolojik özelliğine damgasını vuran bir önemli ayrıntıya daha değinelim. Ağrı, sönmüş volkanik bir dağdır. Andezit ve bazalt yapıdan oluşan bu dağın tepesi tamamen buzlarla örtülüdür. Binlerce yıl gerilerden gelen bu örtüye şapka buzulu da denir. Tepeden bakıldığında bir elipsi andıran bu yapının boyu 4, eni ise 2 km. değin uzanır ve kalınlığı ise yer yer 200 metreye ulaştığı sanılmaktadır.

Dağın en uzun buz dili batısından, Yaşar Kemalin Ağrı Dağı Efsanesi kitabında adı geçen Küp Gölüne değin uzanmaktadır ve yabancıların Nuhun Gemisini arama çalışmaları da genellikle batı buz dili üzerinde yoğunlaşmaktadır.

Nitekim, aya giden astronot James Irwin de böylesi bir etkinlikte bu buz dili üzerinde kayarak düşmüş ve ölümden ağır bir yara alarak kurtulmuştu. Binlerce yıldır hava koşulları ve değişen basınç ortamı nedeniyle adeta beton gibi sertleşmiş buz tabakası üzerinde tırmanan dağcılar ipe bağlanarak ve gerektiğinde tırmanma çivisi çakarak yol alırlar.

Ağrı Dağına henüz genç bir subayken Cevdet Sunay ile birlikte tırmanan Dağlarca, bir yurtsever olarak Türkiyenin ABD ile yaptığı ve Türkiyeyi bağımlı hale getiren ikili anlaşmaları içine sindiremez. Sonradan cumhurbaşkanı olan Cevdet Sunaya adeta bir serzeniş niteliğindeki bu şiirini şu dizelerle bitirirken bunu açıkça dile getirir:

Peki, Kurmay Binbaşı Cevdet Sunay, Amerikaya nasıl gidersin söyle,

Şu ikili anlaşmaları silmeden

Kaldırmadan şu yaban ellerini yurt üzerinden, ta Mustafa Kemal

Söyle, dağlar özgürlük demektir; unuttuk mu, unutmadık mı,

Ağrı Dağına çıktık mı, çıkmadık mı?”


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler