Avcı: Cemaati olacaklardan haberdar ettim

"Haliçte Yaşayan Simonlar: Dün Devlet Bugün Cemaat" adlı kitabıyla gündeme gele Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, İçişleri Bakanlığı'na merkez emniyet müdürü olarak alınması için dilekçe verdiğini açıkladı.

Yayınlanma: 26.08.2010 - 08:19
Abone Ol google-news

Yazdığı kitapta devlet yönetiminin cemaatlerin eline geçtiğini iddia eden Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, NTV'de canlı yayınında İçişleri Bakanlığı'nın kendisi hakkında soruşturma başlatması üzerine merkez emniyet müdürü olarak görevden el çektirilmesi için dilekçe verdiğini açıkladı.

NTV'de canlı yayında kitap hakkında kamoyunda oluşan sorularını yanıtlayan Avcı şunları söyledi:
"Ben, 'beni merkeze alın' diyerek İçişleri Bakanlığı'na dilekçe verdim. Yanlış anlaşılmasın. Bunu tamamen kendi irademle verdim. Susurluk olayından sonra hem adli hem idari çok sıkıntı çektim. Benim 34 yıllık bir devlet geçmişim var. Devlet sistemi o mekanizmayı düzeltmemişti. Ben Susurluk döneminde de bir çok yerde anlatmış, yolların yanlış olduğunu, devletin gizli iş yapamayacağını söylemiştim.

Ben kitabın birinci bölümüyle ilgili hazılık yapıyordum. Ancak ikinci bölümde cemaat ile ilgili kısım konusunda bilgileri almamla birlikte müracaat etmem gereken herkesle görüştüm. Sayın bakanla, genel müdürümüzle görüştüm. Bunu yazılı hale getirip dilekçelerimi işleme koydum. Yürümediğini gördüm. Daha yukarıdan çalıştırılması için çaba gösterdim. Ama ilk dilekçemi verdiğim tarih birinci ay, bugün sekizinci ay. Devlette bunun 60 gün içinde yapılması gerekir."
 

Cemaatin yaptığı iyi şeyler de var

Cemaatin iyi şeylerde yaptığını özellikle vurgulayan Avcı, "İki şeyi birbirine karıştırmamak gerekiyor. Ben cemaatin kendi yaptıklarına, okullarına, hizmetlerine karşı çıkmıyorum. Bunu yapabilirler, bunlar hizmette olabilir. Ben onların polis içine girerek, suç soruşturmalarına karışmalarına karşıyım" dedi. Avcı şöyle devam etti:
"Okullarının bir takım müesseselerinin faydalı olduğu inancındayım. Ben her zaman her şeyi açık ve net yaparım. Muhatabıma da mutlaka açık konuşurum. Ben kitabı yazmadan önce, cemaatin ileri gelenlerinden sayılabilecek bazılarıyla görüştüm. Dedim ki, bugün polis asker içinde cemaatin yaptığı olaylar var. Bir takım iftiralar vardır. Kitapta söylediklerimi anlattım. Bunların hata olduğunu, devlete millete hatta kendilerine de zararı olduğumu söyledim. Size karşı tavır alacağım dedim.


Cemaate de anlattım

Kitabı açıkça söylemedim. Basına açıklama yapabilirim, tavır koyabilirim diyerek söyledim. Cemaate bunları net olarak anlattım. Hatta cemaatin daha üst düzeyinde bilinebilen, hemen herkesin duyduğu kanaatteyim. Saatler süren tartışmaları, iddialarımı söyledim. Biz bunu anlatırız diyerek cevap verdiler. Ancak cevap dönmediler, emare de görmedim.


Yeterince delil var

Kitapta anımsanmayacak kadar delil var. Bu kitap bir deliller kitabı değil. Yeterinden fazla delil de var. Yeni cezamıza göre kimsenin delil toplama yetkisi yok. Siz delil koyarsanız bunu mahkeme kabul etmez. Delilin yerini söylersiniz, savcı gider onu bulur. Ben delillerin yerini söylüyorum. Savcı gidip bulacaktır.

7 Aralık 2009 tarihli mahkeme kararındaki telefonlar benim tarafımdan kullanılmaktadır. Ancak iki öğrencinin adına burada sahte isimlerle karar verilmiştir. Bir gün sorarlarsa, ben yerlerini söylerim.

Benim dilekçelerimi de okursanız, ben bunları hem Adalet hem de İçişleri Bakanlığı'na sundum. Orada bunlar yazılı. Sayın Adalet ve İçişleri Bakanlığı'mızın ben bu konuda istekli olduklarını da hissettim. Ancak 8 aya kadar bir inceleme yapılmadı. Bu tip işlemler savcılarla halledemezsiniz. Bu bir kamu göreviyle ilgilidir. Bu görevlerin yüzde 95'i kamu göreviyle ilgilidir."

Delil toplama işinin müfettiş ve savcıların görevi olduğunu vurgulayan Avcı, "Tek başına bunu müfettiş ve savcı da halledemez. Buraya çoktan müfettiş atanması gerekiyordu. Bu denetleme yapılması lazım" diyerek şunları söyledi:
"Her şey çok kolay değildir. Bu cemaatin çok basit gibi gözüken faaliyetlerini biranda durdurmak kolay değildir. Ancak birde görünmeyen insanlar vardır. Bu cemaati engellemek kolay değildir. Ben bu işi biraz bilen bir insan olarak, bu göründüğü kadar kolay değildir. en önemli şey cemaatin kendisine rol biçmesi gerekir. Cemaat kendine yönelik faaliyetleri yapması lazım. Onlar polisin askerin adliyenin içine girerek bir yere varamazlar.


Fethullah Hoca'nın haberi var

"Fethullah Gülen Hoca, emniyet-asker içindeki örgütlenmeden haberdardır. Ancak oradaki insanların iftiralarını büyüttüğü konusunu bilmeyebilir. Ancak oradaki faaliyetlerden haberdardır. Eğer biraz araştırırsa bunu görecektir. Müdahil olur diye düşünürüm. Ben oldukça basitleştirerek anlattım. Bazı insanlar benden daha iyisini biliyorlar. Bu daha önce de söylenmişti. Ben iddialarımda bulunurken teker teker oraya koyduğum dökümanlar var, koymadıklarım var. Ben komplo teorisine hiçbir zaman inanmam. Buradaki olaylar ipuçlarının hepsi net var. Onu görmek mümkün."

"Benden daha ilerisini bilenler var"

 

Kitabı yazarken çok sadeleştirdiğini vurgulayan Avcı şunları söyledi:
"Tersine ben bu kitabı sadeleştirerek yazdım, bildiklerimi sadeleştirdim. Bazı insanlar benden daha ilerisini biliyorlar. Zaten oraya koyduğum bir döküman var, koymadığım dökümanlar da var. Ben komplo teorilerine hiç inanmam. Bunlar komplo teorisi değil, ipuçları çok var. Ben cemaatlere karşı değilim. Cemaatlerin büyük bir kısmını tanırım. Aralarında arkadaşım da vardır. Ama bu devletin sistemini bozmaya kimsenin hakkı yoktur. Mesela cemaatlerin eğitim faaliyetlerinin çok faydalı olduğunu da biliyorum. Ama bu olay çok farklı. İyi bakıldığında devletin geleceğiyle ilgili büyük sıkıntılar yaratacak bir durum bu."

"Kimseyi hedef almıyor"

"Burada bir yanlışlık var ben bu kitabı 2009'un yılı mayıs aylarında yazmaya başladım. Benim niyetim 10 nisan polis bayramında çıkmaktı ama redaksiyon işleri çok uzun sürdü ve yetişmedi. Ayrıca ben bu kitabı yazdığım zaman ne anayasa oylaması vardı, ne YAŞ vardı. Eğer bu kitap tarafsızca incelenirse kimseyi hedef almıyor. Devleti bir bütün halinde ele alarak yanlış şeyler olduğunu ve düzeltilmesi gerektiğini vurguluyor. Benim çok önem verdiğim 'Güneydoğu olayının' iyi yönetilmediğini ve bunun ele alınması gerektiğini anlatıyor. Yani ben devletin güvenlik sisteminde iyi yürümeyen kısmı gösterip, bunun için daha iyi neler yapılması gerektiğini gösteriyorum. Ben bunların düzeltilmesinden yana olduğum için tavsiye yapıyorum. Yani kimse hedef değil orada."

"İstenirse hepsi tespit edilir"

Son dönemde yapılan pek dinlemenin 'telefon cihazının imeil numarası' üzerinden yapıldığını, bunun hukuksuz olduğunun altını çizerek şöyle devam etti:
"Ben 1997'de ayrıldım istihbarattan. Benim dinlendiğim olayı ele alalım. Kimsenin bilmediği bir numarayı dinliyorlar. Benim Emin Arslan olayındaki tavrımdan dolayı hedef seçildiğim ortada. Bilgisayar sisteminden benim numaram tespit ediliyor. Benim aleyhime şantaj amaçlı bilgi toplanıyor. Yetmiyor, basında birilerine pervasızca haber veriliyor. Biz Hanefi Avcı hakkında bilgi topluyoruz diye. Bir çok kişi hakkında böyle telefon dinleme olayları ortaya atılıyor. Filan kişinin falan kişiyle konuştuğu internete düşüyor. Üç yer var Türkiye'de birinden biri tarafından yapılmış dinlemelerin kayıtları. Bulup çıkartmak lazım bunları. GSM şebekelerinde devlet dışında kimse dinleme yapamaz.
Herkesi dinlemek mümkün değil. Ama istenen herkes dinlenebilir. Hükümet üyelerinin dinlenip dinlenmediğini bilmiyorum. Ama hedef seçilen herkes dinlenmektedir Türkiye'de. Önce insanlar dinlenmiş, ardından bir ihbar mektubu hazırlanmış. Öyle ihbar mektupları var ki, imzasız mektuplarla 20 kişinin bir yılda toplayacağı malzeme var içinde. Tahmin ediyorum benim için de böyle bir hazırlık var işin içinde."


Simon açıklaması

Kitabın adında geçen Simon'un bir terör örgütü mensubunun kod ismi olduğunu söyleyen Avcı, ayrıca herkesin dinlenmesininde mümkün olmadığını hatırlattı. Avcı şöyle devam etti:
"Ben dinlendiğimi öğrendim. Zaten hiçbir hareketimde gizlilik yok. Benim isyanım şahsım namına değil. Benim kadar şanslı olmayanlar için sesimi çıkartıyorum. Ben tedbirimi alırım. Ama benim gibi yüzlerce insan dinleniyor. Ben beni dinleyenler hakkında isimlerini de yazarak davacı oldum. Bunlardan biri benim geçmişte çok yakınım olan bir isim. İnsanlar önceleri çok normal iken, bu cemaatin, örgütün içine girdikten sonra, örgütün disiplinine dahil olunca farklı davranıyor.
İnandığı ilkelerin peşinden giden insanlara karşı benim sempatim vardır. Simon PKK'nın içindeki bir militandı. Kardeşi de örgüt üyesi. Masum olduğunu bildiği halde, örgüt emirlerine uygun davranıp kardeşini yargılıyor. Hepimiz bu hayatı yaşıyor. Kimimiz devlet, kimimiz örgüt, kimimiz cemaat içinde emirlere uyuyoruz.
Şöyle düşünmek lazım devletin görevleri bazen dışarıya farklı gözükür ama içeride farklı konuşurlar. Devletin bu iddiaların üzerine gideceğini biliyorum. Bunun idari boyutunun bakılması ve savcı önüne konulması lazım. Burada herkesin görev alması lazım. Hükümet bu sistemin sorumlusu, bu sisteme yeterli müdahale edilmez ise kendileri de gelecekte zarar gçreceklerdir. Eğer araştırılırsa benim bu kitabın 5 katı bilgiler çıkar."

"Ergenekon davasına çocuklar bile güler"

Askeri vesayetin, Ergenekon gibi hukuk dışı yöntemlerle de Susurluk gibi çetelerin de karşısındayım. Ama hukuk doğru çalışsın istiyorum. Askeri cesayete karşı tavrımı net koydum. Ama bugün hak hukuk doğru işlemiyor. Suçlu diye herşeyi yapamayız. İnsanlara iftira atamayız. Yargılanan insanlar suçlu olabilir. Hatta bildiğimizden daha çok da suçları olabilir. Ama siz çocukları bile güldürecek suçlamalarla PKK'yı DEVSOL'u Ergenekon kurdu diyemezsiniz.

Yöntemlerdeki pervasızlık, suçlu ilan edilen insanlar için delil oluşturmak benim eleştirdiğim. Kim olursa olsun Hukuka uygun araştırma yapılsın. Muhafazakar kesimler 28 Şubatta mağdurdu, askerler zulmediyordu. Bugün muhafazakar kesim zulmediyor, başka kesimler mağdur oldular.

Danıştay Saldırısı olayında saldırgan ile Ergenekon arasında bir bağlantı kurarsanız herkesi Ergenekon'a bağlayabilirsiniz. Ergenekon'a silahlı saldırı yapabilen bir örgüt havası verilmeye çalışılıyor. Dink meselesinde Türkiye'de öyle bir ortam yaratıldı ki, eylem yapacak hale geldi bir takım insanlar. Savcılar mermileri veren kişiye kadar herkesi ortaya çıkardı. Ama şimdi deniliyor ki örgüt ile ilişkili. Burada zorlanan ne? Her olay örgüt değildir. Deliller varsa soruşturma oraya doğru gider. Ama yoksa delil üretilemez."

"Neden dağa çıktın diye sormak lazım"

Kitabıda Öcalan ve Güneydoğu sorununa ilişkin yazdıklarına yönelik soruları da cevaplayan Avcı, olayın mahkemelere sevk edilerek çözülmesinin mümkün olmadığını ifade etti. Avcı şunları söyledi:

"Güneydoğu olayı o kadar büyüdü ki, sorunu adliye ile mahkemeler ile çözmek mümkün değil. Sorun Kürt sorunu mu Terör sorunu mu? Sorunu önce muhattabına sormak gerekiyor. Neden dağa çıktın, neden savaşıyorsun diye sormak lazım muhattabına. Sorunu çözme yollarından birisi Öcalan'ın ceza süresinin kısaltılması olabilir. Ben bu örgütün ilk çıktığı zamanı biliyorum. Bağımsız devlet hedefinden de federasyondan da vazgeçti. Kültürel taleplerden söz ediyor artık Öcalan. Bu dönüşüm korkunç bir şanstır. Ben güneydoğu'da çalıştım. Öcalan'ın yumuşak ifadesi kadar yumuşak bir ifade yazmak mümkün değildir. Türkiye bu fırsatı değerlendiremedi. Güneydoğu sorununu dövüşsek de kavga da etsek kendi insanımız ile konuşarak çözebilirdik. Bu olayların bu hale gelmesinde günah sadece Öcalan'da değil, devlette, poliste, askerde de var."

"Vicdanı hakim kılmak gerekiyor"

Kendisine tepki gösterecek çok insan çıkacağını bildiğini vurgulayan Avcı, "Ama şu önemli. Bugün Batı ülkelerinde başınıza bir şey gelmeyeceğinden, iftiraya uğramayacağınızdan eminsinizdir. Ama Türkiye'de bu yok. Türkiye'ye iyilik yapmak isteyenler halkın kalbine bu düşünceyi hakim kılmalı. Bu operasyonlar ile yapmak mümkün değil. Vicdanınızı aklınızı dinlemek gerekir diye düşünüyorum" diyerek yazmaya devam edebileceğini kaydetti.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler