Son Türban Kararı: Yetki Gaspı mı? Hukuk Devleti mi?

Yayınlanma: 01.11.2008 - 08:59
Abone Ol google-news

Türban ve AKPnin kapatılması davalarına ait, Anayasa Mahkemesinin gerekçeli kararları ekim ayının son haftasında yayımlandı.

Anayasa Mahkemesinin (AYM) bu kararları üzerine ikinci Cumhuriyetçi ve şeriatçı kesimdeki yazarların yorumları insanı şaşırtıyor.

Kimisi Temsili Demokrasi Değil Yargıçlar Devletinden söz ediyor (Star); kimisi Askeri Vesayet Yetmedi Bir de Yargı Vesayeti (Sabah) diyor. Kimisi Yetki Gaspı diyor (Milliyet), kimisi Hazin Bir Gerekçe (Zaman). Kimisi AYM Tuzu (Hürriyet) diyor, kimisi AYMnin Tepesine Babayasa Mahkemesi Kurmak Şart Oldu (Sabah) gibi yorumlar yapıyor. Demokrat Başbakan (!) da, Mahkeme anayasanın üzerinde değildir diyor.

Bu eleştiriler sadece saldırgan, dayanaksız ve acımasız değil, aynı zamanda hukuk devleti temel felsefesinden de yoksundur.

Eleştiriler laiklik karşıtı eylemlerin odak noktası olan AKPnin kapatılması yerine, para cezası verilmesi kararından çok türban davası üzerinde toplanmaktadır.

Neden böyledir? Çünkü Anayasa Mahkemesinin türbanla ilgili gerekçeli kararı, türban konusuna hukuken son noktayı koymuştur. Temel noktalar özetle şöyledir:

1. Anayasa Mahkemesi bu son kararıyla, 1970li yıllardan beri süren, 1989 ve 1991 yıllarında verdiği kararlar, bir kez daha kesin olarak doğrulanmakta ve güçlenmektedir.

2. Ayrıca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) 10 Kasım 2005 tarihinde verdiği karara uyulmuş, Anayasa Mahkemesinin AİHM kararına yaptığı gönderme ile mahkeme eski kararlarına bağlı kalmış ve İçtihat süreklilik kazanmıştır.

Özellikte türban kararına karşı çıkanların birleştikleri nokta şudur: Nasıl olur da Anayasanın 148. maddesi varken, AYM, türbanla ilgili anayasanın 10 ve 42. madde değişikliklerini inceleyerek iptal edebilir.

Bilindiği gibi anayasanın 148. maddesi yüksek mahkemenin, anayasanın ilk dört maddesi dışında anayasanın herhangi bir maddesinde yapılan değişikliği ancak şekil şartları yönünden inceleyebileceğini hüküm altına almıştır. Bunun anlamı şudur: TBMMdeki oylama içtüzüğün koyduğu usullere göre yapılmış mı? Usul kurallarına uyulmuş mu? Bunlara bakar. Ancak anayasa maddesinde yapılan değişikliğin temel içeriği konusuna giremez.

İkinci Cumhuriyetçiler ve liberaller diyorlar ki AYM, türbanla ilgili olarak 10. ve 42. maddesindeki değişiklikleri sadece şekil açısından inceleyebilir içerik ve felsefe açısından inceleyemez. Üstelik AYM ileriye gitmiş bu incelemeyi de anayasanın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek ilk dört maddesiyle ilişkilendirmiştir...

Eyvahlar olsun, artık anayasanın hiçbir maddesini değiştiremeyeceğiz diyerek, bağrışıyorlar, dizlerini dövüyorlar. Hayır; bağırmaya, çağırmaya, tehdit savurmaya, ağlamaya gerek yok. TBMM anayasanın temel olan ilk dört maddesi hariç, her maddesini değiştirebilir. Ancak hukuki hile yapmamak koşuluyla. Nedir bu hukuki hile... Şimdi buna bakalım:

Hukuki hile

AYM aslında bu konuyu değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen maddeler açısından ele almıştır.

Çünkü, türban serbestliğini sağlayan anayasa değişiklikleri, aslında Cumhuriyetin temel felsefesi ile çelişmekteydi. AKP çoğunluğu hukuka karşı hile ve temel kuralları arkadan dolanarak, Cumhuriyetin temel ilkelerini tahrip etmek istemiştir.

İşte yüksek mahkeme buna izin vermemiş, “anayasanın değiştirilmesi teklif dahi edilemez hükmündeki ilk dört maddesinin hukuki hile ile dolanılmasına, bu kurnazlığa göz yummamışşekil kuralından hareket ederek esastan inceleme yapılabileceğini belirtmiştir.

İşte bağırış, feryat, figan (ağlama) bundandır. Nasıl olur da, AYM şekilden başlayıp esasa geçebilirmiş. Türkiyenin özgün bir yargı sistemi varmış, artık yeni bir anayasa gerekiyormuş, artık Anayasa Mahkemesini denetleyecek, bir babayasa mahkemesi kurulmalıymış.

Bu iddiaları ortaya atanların kimisi, bu konuları hiç bilmeyen ama nasılsa gazetelerde köşe kapmış olan kişilerdir. Kimileri de ne yazık ki anayasa öğretim üyeleridir. Anayasa Mahkemesinin bu son kararının gerekçesi bir kez daha incelenmelidir. Yüksek mahkeme anayasanın değiştirilmesi teklif dahi edilemez temel maddelerini doğrudan ya da dolaylı olarak etkileyecek anayasa değişikliklerinin esastan incelenmesinin yolunu neden açtığını kararında açıkça belirtmiştir. Aslında bu konu yüksek mahkeme tarafından bugün değil 34 yıl önce 1970li yıllarda hüküm altına alınmıştır.

Mahkeme, bu kararıyla değiştirilmesi teklif dahi edilemez kuralını, açık ve net bir biçimde bir şekil kuralı olarak yorumlamıştır.

Şekil kuralından hareket ederek esastan inceleme yapacağını hüküm altına almıştır.

Bu kararı nedeniyle Anayasa Mahkemesi eleştirilmemeli, tersine alkışlanmalıdır. Çünkü, AYM ABDde Federal Yüksek Mahkemesinin 205 yıl önce 1803te Marbury - Madison davası nedeniyle verdiği kararda yaptığı gibi hukuk devleti yolunda güçlü bir kale yaratmıştır.

ABD Federal Mahkemesi 205 yıl önce, Anayasada bir hüküm bulunmasa da, anayasaya aykırı olan bir yasa hükmünün uygulanamayacağını ve iptal edileceğini radikal bir biçimde karar altına almıştı.

Böylece 205 yıl önce verilen bu kararla yasaların anayasaya uygunluğunun yargısal denetiminin yolu açılmış; hukuk devletinin temelleri atılmıştı.

Şimdi Anayasa Mahkemesi bu son kararıyla, aslında Türk demokrasisinin temel taşı olan laikliği ve hukuk devletinin temellerini güçlendirmiş olmaktadır. Böylece Türkiye Cumhuriyetinin temel felsefesini oluşturan ilk dört maddeyi güçlendirip perçinlemiştir.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler