Et Pişmeden Kazana Düşme!

Yayınlanma: 01.03.2011 - 07:18
Abone Ol google-news

Libyada mahsurkalan Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının çoğunu pürtelaş Türkiyeye getirttik. Diyorlar ki, dünya kamuoyu becerimize parmak ısırmış...

Acaba diye düşünüyorum, hemen gaza geleceğimize daha sakin davranamaz mıydık? Yurttaşlarımızın güvenliğini bulundukları yerlerde sağlamak için gerekli önlemleri alamaz mıydık?

Böyle yapacağımıza, gemiler, uçaklar harekete geçirildi, on binlerce insan, binlerce aile seferber oldu. Karşılama törenleri düzenlendi.

Daha akıllıca girişimlerle ailelerin kaygıları giderileceğine, binlerce insanımız palas pandıras Türkiyeye getirildi.

İlk telaş, ilk heyecan, başlangıçtaki helecan (yürek çarpıntısı) geçtikten sonra şimdi bunca insan yeniden düşünecek: Tekrar nasıl gideceğiz oraya? Yeniden uçak biletleri, geri dönme heyecanı... Yola koyulmak için yine bir telaş, bir telaş... Kayıp işgünleri, belki kayıp işyerleri...

Uçaklara, gemilere binmeyip de sakince orada kalanların görüşlerini almak nedense pek aklımıza gelmiyor... Elbette her zaman değil, ama arada sırada bulunduğu yerde durmak daha akıllıcadır. Ve biliyoruz ki, bir otobüsü yakalamanın en iyi yolu, bir önceki otobüsü kaçırmaktır...

Bir an (Allah muhafaza!) ülkemizde benzeri bir durum meydana gelecek olsa, bütün yabancı ülkelerin kendi yurttaşlarını Türkiyeden çıkarabilmek için seferber olduklarını düşünebiliyor musunuz? Havaalanlarında, limanlarda, ulaşım merkezlerinde meydana gelecek kargaşayı zihninizde canlandırabiliyor musunuz? Hangi yönetim böyle bir karmaşaya göz yumabilir?

1975 yılı Lice depremi sırasında Silvanda yedeksubay adayı idim. 10. Piyade Alayının yemekhanesinde öğle yemeğini yerken birden masalar hareket etmeye, tabaklar şangur şungur devrilmeye başlayınca bazılarımız izdiham yaratıp birbirini ezdi.

Aynı gece artçı sarsıntılar sırasında birkaç mütedeyyin ilahiyatçı arkadaşımız telaşla kendilerini ikinci katın balkonundan aşağı atıp kollarını bacaklarını kırdılar. Daha sakin hareket edebilselerdi bir şey olmayacaktı.

Türkiye Komünist Partisi lideri İsmail Bilenin (1902-1983) aceleci yorumlara karşı sık sık yinelediği güzel bir sözü vardı: Et pişmeden kazana düşme! Bunca deneyime karşın, bir yerde ekonomik kriz ya da ayaklanma olunca, aslını, astarını yeterince araştırmadan kimimiz düşlerine kolayca kapılabiliyor.

Kaderci, mütevekkil insanlarımız bile et pişmeden kazana düşmeye pek de teşne.

Hamidoyu komünistler öldürdüyalanıyla 111 insanımızın yaşamını yitirdiği 1978 Kahramanmaraş kırımı... ‘Camiye bomba atıldıyalanıyla 58 yurttaşımızın yaşamına malolan 1980 Çorum kıyımı...

Ve ardından yurdumuzun üzerine bir karabasan gibi çöken, hâlâ içinden çıkmaya çabaladığımız 12 Eylül 1980 askeri darbesi... Bundan az önce devrimci durumdiye hayalci ve havai çözümlemelerle işçi hareketini bölenleri unuttuk mu?

Unuturuz. Arşivini tutmazsak, kolayca unutabiliriz... 2004 yılında Avrupa Birliğine katılımiçin müzakere tarihi alınınca İstanbulda, Ankarada şenlik havasındaki havai fişekli kutlamaları da unuturuz...

İki yıl önceki domuz gribi yaygarası da hatırımızdan çıkabilir çabucak... Havaalanlarında karantinaya alınanlar, tatil edilen okullar, milyonlarca aşı, stoklarda eskiyen Tamiflu hapları... Sahi hangi firmalar bu ilaçları getirtti? Roche, GlaxoSmithKline ve benzeri ilaç tekelleri kaç para kazandı? Deniyor ki, yaklaşık 10 milyar dolar...

Ders almalıyız!

Peki, bu ilaçları ithal eden yandaşlara kaç para ödendi? Hâlâ resmi bir açıklama yapılmış değil... Çabucak gaza gelir, hemen unuturuz...

Libyada yaratılan kargaşa, şöyle ya da böyle biter... Kimimiz kendi kendine daha çok gelin güvey olur... Bu arada birileri (emperyalistler, petrol tekelleri) malı götürür.

Acaba ne zaman dersimizi alacağız? Et pişmeden kazana düşmemeyi ne zaman öğreneceğiz?

Derim ki: Biz yaşlı köstebekler, ustamızın dediği gibi, işimize bakalım...

Kışkırtmaya kapılmadan, sakince işçilerle, emekçi halkla birlikte derinden ve daha derinden kazmaya koyulalım...

Cavlı Çulfaz-Siyaset Bilimci

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler