'Güle Güle'

Yayınlanma: 27.11.2008 - 07:27
Abone Ol google-news

Tarihler 7 Aralık 1915i gösterirken İngiliz hükümeti açıklar: Çanakkaleden çekiliyoruz.” Bu açıklama onun, 150 yıllık süper güç dönemindeki en ağır karar. Kendi deyişleri ile utanç sayfası. Elbette olay olmadı. Önce, rüyada görse hayra yoracakları bir yenilgiyi, 18 Mart 1915te yaşadı. Sonra şansını, karadan yol bularak geçmek için kullandılar.

Yenilmez Armada karşısına, 100 yılda bir gelen dâhi çıkmıştı. Saplanıp kaldılar Gelibolu sırtlarına. Sekiz ay süren bu siper savaşı, içten içe gizli dostluk kıvılcımları da yaktı. Ama Türklerle İngilizler arasında değil. Özgürlüğü karakter yapanlarla üçüncü sınıf sayılan uluslar için. Fransayı söz konusu etmiyoruz. Çünkü o kredisini, 100 yıl önce Napolyon ile tüketmişti. Çanakkale ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer olurken, Türkiyenin Karadenizi arka planda kaldı. Oysa gözlerden uzak bu kıyı şeridi, yangın yerine dönecekti. Çünkü İşgal Donanmasını sabırsızlıkla bekleyen Rusya, Çanakkalenin öcünü almaya çalıştı.

Nasıl mı? Daha Çanakkale Cehennemi yaşanmadan iki ay önce, Rus torpidoları Giresun açıklarında görüldü. Ama 18 Mart 1915, yalnız işgalciler değil, Rusya için de karabasan oldu. Üç gün sonra Ruslar, Karadenizde ateş kusmaya başladı. Batum limanında üslenen Rus denizciler, neredeyse her sabah, tıraş olup kahvaltısını yaptıktan sonra, bombalamaya çıktı. 11 ay boyunca: 21 Mart 1915-19 Şubat 1916. Hedef: Rizeden Karadeniz Ereğlisine uzanan kıyılar. Savaş gemilerinden kalkan uçaklar, 100den fazla bomba attı. Torpidolar, 4 bin kadar top mermisi yağdırdı.

Tarih bilgimiz içinde bu konu, Çanakkale Zaferinin gölgesinde kalmıştır ve de doğaldır. Ama toplumsal açıdan bakınca bu konu, uluslaşma sürecinin kaynaştırıcı olaylarından biridir. Bugün yaşı 50’yi bulan her Karadeniz insanımız, bu konuda bilgilidir. Bu bilgiyi de, ninesi veya dedesinden dinlemiştir. Ve onun küçük ve masum dünyasında, önemli bir yer etmiştir. Çünkü Osmanlının, ölüm kalım savaşı verdiği bu dönemde, eli silah tutan her erkek cepheye koşmuştu. Sivil halk; babasız, kocasız ve delikanlısız kaldı. Dede, kadın ve çocuktan oluştu ve 1915, bir kara yıl oldu.

Nasıl mı? Karadeniz kıyılarının yerleşim alanı, zaten dar. Rus savaş gemileri, leblebi gibi bomba atmakta. Ölenler, biçilen buğday sapları gibi yere serilmiş. Kaçışanlar, cesetlere basmamaya özen gösteriyor. Ve nineler; bir anaç tavuk sorumluluğunda, çocuk ve torunlarına kol kanat geriyor. Bombalardan kurtulmak için dağlara kaçışırken açlıktan ölümün kaygısı yüreklere yerleşiyor.

Karadenizde bu can pazarı yaşanırken, İşgal Donanması da, Çanakkalede boyunun ölçüsünü alır. Yalnız denizden değil, karadan da geçilemeyeceğini, bin bir bedel ödeyerek öğrenir. Sonunda da çekip gider. Bu gidiş, Karadenizdeki Rusların umutlarını da bitirir. En son 24 Mart 1916da; Trabzon, Giresun, Tirebolu, Görele, Sürmene ve Of açıklarında görülür. Bir daha da görülmezler.

İlk Dünya Savaşı, Rusyayı da bitirecektir, Osmanlıyı da. Oysa her bitiş, yeni bir başlangıçmış: Rusyada 1917 Devrimi, Anadoluda 1919 Devrimi. Üstelik birbirine destek vererek.

Gerçekçi olmayan ve aldatansa bitemeyeceği için, ucu açık bırakılan yaklaşımlarmış. En korkulanı da buymuş ki eskiler: En kötü şer, ehven-i şer demiş. Bu yaklaşımı, hayvansal yaşamda, şöyle tanımlamışlar: Avı sakat bırakmak.” Öldürdükten sonra tamamını yiyemeyeceği avını, sakatlayıp yanında tutmakmış, amaç. Yoksa av, bir çözüm bulur ve kaçarmış.

Erdem ülkesi Türkiye, şöyle der: Yaşa ki, göresin!..” 1243 Moğol işgalini gördüğünde, Yunus Emreyi yaratmıştı. 1918 İngiliz işgalinde, Mustafa Kemal Atatürkü. Çünkü at binicisine göre gider. Yoksa atar üstünden, Türkiye gibi. Bunun yüzyıllar birikimi, Yavuz Sultan Selimde: Boşuna değil bu akınlar, bu at koşuşturmalar; biz gönülleri bir arada tutmak için, perişan oluyoruz.

Olamıyorsa, bir çift söz dökülür dudaklardan: Güle Güle!..

Prof. Dr. Mahir Aydın İstanbul Üniversitesi


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler