"Ekonomi her gün kan kaybediyor"

TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, ekonominin her gün kan kaybettiğini belirterek, bu kan kaybının bir an önce durdurulmasının şart olduğunu söyledi. Krizin aşılması açısından asıl can alıcı mesele olan iç talebin canlandırılmasına henüz el atılmadığına dikkat çeken Yalçındağ, bunun için kullanılabilecek en elverişli enstrümanın ekonomik faaliyet üzerindeki yüklerin indirilmesi olduğunu kaydetti.

Yayınlanma: 19.12.2008 - 09:23
Abone Ol google-news

2008 yılının son Yüksek İstişare Konseyi toplantısında konuşan TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, bugün dünyanın finansal ve ekonomik çalkantı ile mücadele ettiğini, orta vadede ise enerji ve iklim krizinin kapıda beklediğini belirterek, tüm bu sorunların küresel sorunlar olduğunu, dolayısıyla çözüm arayışlarının da küresel düzlemde olması gerektiğini söyledi. Mevcut uluslar arası kurumların sorunların çözümünde yetersiz kaldığına işaret eden Yalçındağ, dünyanın bugünün dinamiklerine cevap veren bir yönetişim modeline ihtiyaç duyduğunu kaydetti.



"Karşı karşıya kaldığımız kriz sistemik nitelikli"

Dünyanın karşı karşıya olduğu sorunlara daha küresel bir algı, bilinç ve sorumlulukla bakma refleksinin geliştirilmesi gerektiğini ifade eden Yalçındağ, şöyle devam etti:
"Karşı karşıya kaldığımız kriz, sistemik nitelikli bir kriz ve piyasa ekonomisinin geleneksel araçları krizi aşmakta yetersiz. İşte nedenle hükümetin belirgin olarak ön alması, sürekli koordinasyon ve işbirliği içinde, ekonomik aktörlerin bekleyişlerini yönetmesi gerekiyor. Bulunduğumuz aşama suçlama, yakınma ve tehdit de içeren yaklaşımların tolere edilebileceği bir aşama değil. Krizin geldiği aşama, ekonomi yönetiminin sadece önlem almak için değil önlemlerin etkilerini izleyebilmek için de ekonomik aktörlerle istişare ettiği bir işbirliği modelini gerektiriyor."
 

 

"Hükümetin AB'yi gündemden düşürmesi büyüme dinamiklerine zarar veriyor"

Hem kriz döneminde güvenli bir duruş sergilemek için, hem de kriz sonrasını bugünden şekillendirmek için Avrupa Birliği ile ilişkilerin yeniden canlandırılması gerektiğine dikkat çeken Yalçındağ, dünyanın stratejik olarak yeniden yapılandığı bir dönemde, rekabetçi bir ekonomi olarak var olabilmenin, istihdam yaratmanın ve halkın refah düzeyini yükseltmenin, AB sürecini bugünkünden çok daha fazla ciddiyetle ele almayı gerektirdiğini söyledi.
Bu süreçte AB'den kaynaklanan sorunların bahane olamayacağını belirten Yalçındağ, "Bu ilişkiye bir tempo, bir ciddiyet kazandırmadıkça, bu ortamı istismar etmek isteyenler hep olacak. Hükümetin, son dönemlerde AB müzakere sürecini gündemden düşürmesi, demokratikleşme ve ekonomik reform sürecini bir kenara itmesi Türkiye'nin uzun dönem büyüme dinamiklerine büyük zarar veriyor" dedi.

AB üyelik sürecinin gerektirdiği reformların, aynı zamanda Türkiye'nin küresel rekabet gücünü artırmak için de gerekli olduğunu kaydeden Yalçındağ, bu alanda atılacak her somut adımın mevcut kriz ortamında zemini güçlendirme işlevi göreceğini ifade etti.
 

 

"Ekonomide her gün kan kaybediyoruz"

Ekonominin her gün kan kaybettiğinin altını çizen Yalçındağ, bu kan kaybının bir an önce durdurulmasının şart olduğunu söyledi. Türkiye ekonomisinin 2008'in üçüncü çeyreğinde sıfıra yakın bir büyüme gösterdiğini anımsatan Yalçındağ, son çeyrek performansının da negatif olması ve 2008 büyümesinin yüzde 1 civarında kalmasının beklendiğini vurguladı.

Yalçındağ, "2009 yılının ilk iki çeyreğinde de negatif büyüme öngörülüyor. OECD'nin 2009 büyüme tahmini yüzde 1.6 seviyesinde. İki yıl üst üste, büyümenin bu çok düşük seviyelerde kalması, Türkiye için çok ciddi istihdam kaybı anlamını taşıyacaktır. Alınan kısmi önlemlerin kamuoyuna sunumu da ekonomik aktörlere güven verme konusunda zayıf kaldı. IMF destekli bir 'kriz uyum programı' çerçevesinde toparlanması ve düzenli olarak sürecin bir istişare mekanizması ile izlenip geliştirilmesi gerekiyor" diye konuştu.

 


"İş talebin canlandırılmasına henüz el atılmadı"

Krizin aşılması açısından asıl can alıcı mesele olan iç talebin canlandırılmasına henüz el atılmadığına dikkat çeken Yalçındağ, bunun için kullanılabilecek en elverişli enstrümanın ekonomik faaliyet üzerindeki yüklerin indirilmesi olduğunu belirtti. Ayrıca, Merkez Bankası'nın faiz indirimi politikasının da iç talebin canlandırılması sürecini destekleyeceğini ifade eden Yalçındağ, iç talebin canlandırılması amacıyla kamu gelirlerinde doğacak kayıpların cari harcamaların ve belediyelere aktarılan kaynakların kısılması ile telafi edilebileceğini kaydetti. Negatif büyüme gösteren bir ekonomide vergi tabanının büyük ölçüde tahrip olacağını dile getiren Yalçındağ, bu zor dönemin Türk özel sektörünün girişimciliği ve yaratıcılığı sayesinde aşılacağını belirtti.

 

"Krizin sorumluluğunu yüklenecek günah keçisi yaratma çabalarını anlamıyoruz"

TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi (YİK) Mustafa Koç, Türkiye'nin krizin varlığını kabul etmesi gerektiğini kaydederek, "Efsane şirketlerin, dev kurumların birer birer çöküşünü gördüğümüz bir ortamda, 'bize bir şey olmaz' tavrında ısrar etmeyi, krizin varlığı ve yokluğu üzerine tartışma sürdürmeyi, gelişmelerin sorumluluğunu yükleyecek günah keçisi yaratma çabalarını anlamakta güçlük çekiyoruz" dedi.

2008 yılının son Yüksek İstişare Konseyi toplantısında konuşan TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Mustafa Koç, her ülkeyi etkisi altına alan ekonomik krizin, finans ve ekonomi dünyasını yeniden şekillendirmeye hazırladığını belirterek, "Paylaşılacak pastanın küçülmesi ve şiddet eğiliminin artışı, küresel planda nasıl bir geleceğin bizi beklediği hususunda ciddi kaygılar uyandırıyor. Yaşananları kapanmakta olan bir dönemin tortuları olarak da görmek mümkün, açılmakta olan yeni bir dönemin tohumları olarak da" dedi.

2009 yılında ekonomi, siyaset ve terörün hayatları şekillendireceğini ifade eden Koç, bunun Türkiye için de geçerli olacağını söyledi.
 

 

"Siyaset kendini tüketen bir seyir izledi"

2009 yılının ekonomik ve siyasal gerilim noktalarının terörizme önemli fırsatlar sağlayabileceği uyarısında bulunan Koç, "Türkiye'nin, başında bunca sıkıntı varken, bir de böyle bir toplumsal çatışma ile uğraşmak zorunda kalması büyük bir talihsizlik olur. Bu yüzden, bu ülkede yaşayan her birey, toplumsal gerilim anlarında, tansiyonu düşürmeyi ulusal bir görev olarak görmeli. Tansiyonu düşürülmesi gereken bir başka alan da siyasettir. Birkaç istisnai kısa dönem dışında, Türkiye'de siyaset, son 20-25 yılda, ekonomik gelişimi ve toplumsal dönüşümü sağlayacak bir atılımı şekillendirmek ve yönlendirmek yerine, kendi kendini tüketen bir seyir izledi" diye konuştu.
 

 

"Yerel seçimlere haddinden fazla anlam yüklenmemeli"

2009'da zamanı, enerjiyi ve kaynakları mümkün olan en yararlı biçimde kullanmak için siyasi tansiyonun yükselmesine kesinlikle izin verilmemesi gerektiğini dile getiren Koç, gelecek zor yılda siyasetin izlemesi gereken akılcı rotanın, yerel seçimlere haddinden fazla anlam yüklememek olduğunu kaydetti. Türkiye'yi rejim tartışmalarına sürükleyecek tutumlardan kaçınmanın esas olması gerektiğini ifade eden Koç, siyasal çatışma ile toplumsal çatışma arasındaki ince duvarın yıkılmasına yol açacak eylem ve söylemlerden arınmış bir mücadele şeklinin benimsemesinde azami gayret sarf edilmesi gerektiğini vurguladı.



"AB ile olan ilişkiler yeniden canlandırılmalıİ"


Koç, "Yıllardır ağır aksak da olsa bir ilerleme kaydetmiş olan demokratik reformların zemin kaybetmesi de bizi siyasal gerilim açısından hiç istemediğimiz sonuçlara sürükleyebilir. Türkiye'nin demokratik reform çizgisindeki yürüyüşüne devam etmesi siyasal tansiyonun düşürülmesine hizmet edecek en önemli gelişmelerden biri olacak" dedi. Koç, Türkiye'nin AB ile olan ilişkilerinin yeniden canlandırılmasının ekonomik, siyasal ve toplumsal bir referans noktası yaratmak açısından son derece önemli olduğunu vurguladı.
 

 

"Türkiye krizin varlığını kabul etmeli"

Türkiye'nin krizin varlığını kabul etmesi gerektiğini ifade eden Koç, yapılacakların "üç aşağı-beş yukarı" belli olduğunu söyledi. Dalgalanmalara karşı, AB ve IMF gibi güçlü çıpalardan destek alınmasının listenin en başına yazılması gerektiğine işaret eden Koç, IMF anlaşmasının yaratacağı kredi olanaklarıyla döviz cinsinden yetersizliğin nispeten dengeleneceğini belirtti. AB sürecinin ivme kazanmasının ise güven yaratıcı başka referans noktası oluşturacağını ifade eden Koç, ayrıca kriz sonrasını düşünülerek, ekonomide yapısal reformlara yeniden hareket kazandırmak gerekeceğini kaydetti.



"2001 Krizinden herkes dersler çıkardı"

2001 krizinden herkesin dersler çıkardığını vurgulayan Koç, şöyle devam etti:
"Mali sistemimizi, ekonomimizi güçlendirdik. Şirketlerimizin rekabet gücünü artırdık. Ancak, efsane şirketlerin, dev kurumların birer birer çöküşünü gördüğümüz bir ortamda, 'bize bir şey olmaz' tavrında ısrar etmeyi, krizin varlığı ve yokluğu üzerine tartışma sürdürmeyi, gelişmelerin sorumluluğunu yükleyecek günah keçisi yaratma çabalarını anlamakta güçlük çekiyoruz."

Tüm ülkeyi ilgilendiren böyle bir konuda, ekonomik ve sosyal tarafların bir araya getirilip öneriler toplanması gerektiğini dile getiren Koç, teknik kadrolara derinlemesine sektör analizi yaptırmanın ve kesimler arası mutabakat sağlamanın hükümetin asgari görevi olduğunu kaydetti.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler