Akıl Tutulmasına Karşı Çağrı

Yayınlanma: 27.04.2012 - 06:04
Abone Ol google-news

AKP hükümetinin, medya kanalıyla, kamuoyunda yarattığı algıyı hatta düşünce biçimini ve bunun yönetimini anlamak için seçimle iktidara gelmiş olan Hitler’in yarattığı korkunç deneyimden ders alınması umuduyla George Orwell’in yazdığı ünlü “1984” başlıklı romanını okumak yeterli.

Televizyonda yeni teşvikleri açıklayan Başbakan Erdoğan, ülkemizin güneydoğusundaki fakirlik için teröristleri suçluyordu. Kamuoyu, bu açıklama üzerine iki tür tepki verebilir. Ya teröristlere lanet yağdırır ve onlardan yakınan Başbakan’a sempati duyar ya da ABD Başkanı’nın karşısındayken hariç her ortamda ve en ufak muhalefete karşı kaba bir güç gösterisine giren Başbakan’ı, PKK karşısında etkisiz, çaresiz, güçsüz ve aciz bulur. Doğal olarak birincisi oluyor ülkemizde. Gücü sadece ülke içindeki, cılız muhalif seslere geçen, on yıldır büyük bir TBMM çoğunluğuna dayanarak tek başına istediği gibi yönettiği ülkemizin içindeki terör karşısında tamamen aciz kalmış bir Başbakan, halkımıza güçlü bir dünya lideri gibi sunulabiliyor. Neden? Medyanın şişirmesi sayesinde. Örneğin, Erdoğan’ın Time dergisine kapak olma ihtimali günlerce medyamızı gururlu ifadelerle meşgul etti. Öte yandan, o sıralarda yayımlanan dünyanın en etkili liderleri sıralamasında, dünyada 16. büyük ekonomisi olan Türkiye’yi 10 yıldır tek başına yöneten Erdoğan’ın, adını bile duymadığımız şirketlerin CEO’larının arkalarında yer aldığı haber bile olmadı.

Ekonomik kriz nedeniyle, birkaç gün önce 77 yaşındaki bir emekli Yunanlı intihar edince, kamuoyu iki tür tepki verebilirdi. Ya Yunanistan’a acır ve geçen sene dünyada üçüncü en hızlı büyüyen ülke olmamızın gururunu duyar ya da kendi ülkemizde hemen her gün sadece kendisini değil ailesini de ekonomik sıkıntı nedeniyle öldürenlerin olduğunu düşünerek Yunanistan’daki bu intiharın konu olmasına şaşırır. Doğal olarak birincisi oluyor ülkemizde. Neden? Medyanın şişirmesi sayesinde.

Ülkemizde tam bir akıl tutulması yaşandığını göstermek için sadece son bir haftanın içinden ve sadece iki örnek verdim yukarıda. Fakat bu yazının konusu hükümetin olumsuzlukları değil, medyanın bilinçli olarak veya bilinçsizce yarattığı, kamuoyunun gururunu okşayacak nitelikte olumlu algı ve buna karşı ne yapılması gerektiği ile ilgili.

Medyamızın perişanlığı

Ülkemizdeki akıl tutulmasını yaratan medyamızın durumunu göstermek için yine sadece nisanın ilk haftasından iki örnek vermekle yetineyim.

“Komşularla sıfır sorun” iddiasıyla ortaya çıkmış olan bir Dışişleri Bakanı var. Bu uğurda, arkasında Hillary Clinton dururken Ermenistan ile kısa sürede tam bir fiyasko olacak olan bir protokol bile imzalamış olan Davutoğlu… Oysa, belki Bulgaristan dışında her komşumuzla hem de çok ciddi boyutlarda sorun yaşar duruma geldik! Başbakan’ın uluorta posta attığı İsrail’in ülkemizi tüm küçük düşürücü davranış ve girişimleri karşısında tamamen etkisiz kalmış olan ve derhal istifa etmesi gereken bu başarısız Dışişleri Bakanı, Ajans Press’in 5 Nisan’da açıkladığı istatistiklere göre “en medyatik bakan”!

İkinci örnek de, “Can Bonomo Eurovizyon yarışından çıkarıldı” haberi üzerine. Meğer bu haberin kaynağı, İspanya’da bir üniversitede yüksek lisans yapan bir Türk öğrencinin ders projesi kapsamında, Twitter’da attığı uydurma bir mesajmış! Burada garip olan ne bu öğrencinin yaptığı ne de insanların buna inanması. Esas dikkat çekmesi gereken, hiç sorgulamadan, incelemeden, düşünmeden bunu haber yapabilen medyamızın perişanlığıdır.

Algı yaratmak ve yönetmek

AKP hükümetinin, medya kanalıyla, kamuoyunda yarattığı algıyı hatta düşünce biçimini ve bunun yönetimini anlamak için seçimle iktidara gelmiş olan Hitler’in yarattığı korkunç deneyimden ders alınması umuduyla George Orwell’in yazdığı ünlü “1984” başlıklı romanını okumak yeterli.

1949 yılında yazılmış olan roman, bireysel ve toplumsal yaşamın her boyutunu otoriter bir şekilde kendi ideolojisine göre düzenleyen ve herkesi her an izleyen bir hükümetin yönettiği Okyanusya denen bir ülkede geçer. Ne kadar akıl almaz olursa olsun, amacına uygun her kanun ve kuralı koyabilen hükümetin en ilginç taktiği, kavramların birey zihninde tamamen kendi amaçlarına göre ve esas anlamlarından tamamen farklı bir şekilde algılanmasını sağlamaktır. Gerek propaganda gücüyle gerekse tehdit ortamı yaratarak zihinleri şekillendirebilmesidir. Barış Bakanlığı’nın işi savaş hazırlığıdır, kıtlığı yaratıp yöneten Bolluk Bakanlığı’dır, yalan haber yaymak Gerçek Bakanlığı’nın görevidir, Sevgi Bakanlığı ise işkencelerle toplumu sindirmekle meşguldür. Ünlü “Savaş barıştır, özgürlük köleliktir, bilgisizlik kuvvettir” söylemini topluma başarıyla kabul ettirir hükümet.

İşte kimi medyanın bilinçli, kiminin ise bilinçsiz desteği sayesinde AKP hükümetinin toplumsal algıyı oluşturmak ve yönetmek taktiği budur ve 10 yıldır başarılı bir şekilde uygulanmaktadır.

Ne yapmalı?

Sonuç almasının, etkili olmasının mümkün olmadığı şu tipik yaklaşımdan artık vazgeçilmeli: AKP’nin kötü niyeti ve başarısızlığı, halkımızın cahil olması nedeniyle kandırıldığı ve medyanın yandaşlığına ilişkin yakınmalardan sonra CHP’-nin ne yapması üzerine akıl yürütmeler ve meydanlara dökülerek haykırmak isteği... Yapılması gerektiği halde yapılmayan en önemli ve öncelikli girişim, medya üzerinde örgütlü, sistematik, sürekli ve ısrarlı bir demokratik baskı kurmaktır. Katılımcı demokrasinin özümsendiği ülkelerde bundan başka ve daha etkin bir yöntem bulunamamıştır. Bu girişimi yapabilecek olan da toplumun bilinçli ve aydınlık kesimidir.

Medyayı kabaca üçe ayırmak mümkün. AKP’nin temsil ettiği ideolojiye veya çıkarı nedeniyle tamamen hükümete bağlı olanlar üzerinde bir etki söz konusu değil. İkinci grupta, hükümetten korksa da aralarda idare etmeye çalışan ana akım medyası var. İşte bu grup içindeki haberler ve köşe yazıları üzerinde kurulacak örgütlü, sistematik, sürekli ve ısrarlı baskının zaman içerisinde sonuç alması kaçınılmazdır. Üçüncü medya grubu ise başta Cumhuriyet gazetesi olmak üzere, “tehlikenin farkında” olan ve bunu açıkça ortaya koyabilenlerdir.

Bu medyanın üstüne düşen de sadece tipik ama etkisiz tepkiyi perçinlemek değil etkin bir toplumsal muhalefetin oluşumuna katkı koymaktır.

Prof. Dr. Osman Coşkunoğlu/CHP PM Üyesi 22. ve 23. Dön. Milletvekili


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler