Profesyonellik söylemlerle yürümüyor

Suriye'nin ilk cumhurbaşkanı Suphi Bereket'in yakın akrabası Beste Bereket, ilk filmiyle aldığı Altın Portakal'la uzun süre tartışılmıştı.

Yayınlanma: 07.02.2009 - 13:33
Abone Ol google-news

Beste Bereket, ilk filmi “Türev” (2005) ile henüz 22 yaşındayken hem Altın Portakal’ı hem de Sadri Alışık sinema ödülünü kazandı. Bedensel performansının doruğunda olduğunu söyleyen bu genç ve yetenekli aktris, tiyatro sahnesinden inip dizi setine koşturuyor ve hayalini zorlu ve uçta roller süslüyor.

Beste’nin baba tarafı Arap kökenli... Suriye’nin ilk cumhurbaşkanı Suphi Bereket, onun yakın akrabası, gazeteci Mithat Bereket ise kuzeni... Arnavut asıllı annesi Çiğdem Hanım’ın büyük dedesi de Osmanlı İmparatorluğu’nun Bağdat Valisi imiş. Peki, Beste adı nereden geldi derseniz, babası Hasip Bereket resmen hayatını müziğe adamış. Zaten Beste de; “Oyunculuğa âşık olmasaydım, kesinlikle müzikle uğraşırdım” diyor.

O, boş zamanlarında kısa film senaryosu, şiir ve öykü yazıyor, akrilik resim ve yağlıboya tablolar yapıyor, Uzak Doğu felsefesiyle ilgileniyor. Ve siz bakmayın onun ufak tefek haline; Beste aynı zamanda iki yıldızlı bir dalgıç ve evinin salonuna kum torbası koyacak kadar savunma sanatı Wing Chun ile haşır neşir...

Beste Bereket’le oyunculuktan girdik, dünya meselelerinden çıktık.

Gerçek hayat bambaşka

- Üniversitede fizik bölümünü kazandınız ancak siz konservatuarı tercih ettiniz. Neden?


Lisede sayısal bölümündeydim ve ardından İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Fizik Bölümü’nü kazandım (babası müzisyenliğinin yanı sıra fizik ve işletme mezunu). Ancak tek hayalim oyuncu olmaktı. Ailem de mutlu olacağım işi yapmam konusunda beni destekledi. Lise hazırlıktayken Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nin tiyatrosunda çalışmıştım. Net bir karar verip, Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’ne girdim ve şimdi haklı olduğumu düşünüyorum. Ne yalan söyleyeyim, matematiğin de çok faydasını gördüm. Örneğin birisiyle konuştuğum zaman, eğer karşımdaki matematikten anlıyorsa sohbet daha keyifli geçiyor. Kardeşim Yiğit ise hukukta öğrenci... O, biri Cumhuriyet savcısı diğeri hâkim olan dedelerimin yolundan gitmeyi tercih etti.

- Konservatuarda öğrencilik ve profesyonel oyunculuk... Teori ile pratik arasında dağlar kadar fark var değil mi?


Dört yıl boyunca gece gündüz demeden çalışıyorsunuz, neredeyse okuldan hiç çıkmıyorsunuz. Herkes idealist ve mezun olduktan sonra sadece tiyatro yapacağımızı birbirimize fısıldıyoruz. Dizilerde oynamayı iğrenç buluyoruz, oynayanlara burun kıvırıyoruz. Ancak gerçek hayat bambaşka... Profesyonellik söylemlerle yürümüyor, yalnızca yaptıklarınız ve yapacaklarınızla var olabiliyorsunuz.
Oyuncular sorunlara karşı hassas olmalı

- “Sürmanşet” adlı tiyatro oyununda Dolunay Soysert’le olan kadın kadına öpüşme sahneniz çok konuşuldu. Sadece bunu görebilmek için tiyatroya gelenler var mıdır?

Sürmanşet, konservatuardan sonraki ilk tiyatro oyunum... Seyircinin oyuna ilgisi gayet iyi, üstelik eleştiriler de pozitif. Ama öpüşme sahnesi ön plana çok çıktı ve reklam unsuru oldu. Bunun farkındayım ve üzerinde konuşulmasını da normal karşılıyorum. Aslında iki kadının öpüşmesi, canlı performansın 5, 6 saniyesine denk geliyor. Bir öpüşme sahnesi, insanların politik bir drama olan Sürmanşet’i izlemelerini sağlayacaksa benim açımdan herhangi bir sakıncası yok. Bunun dışında Dot Bilsar’da sahnelenen “Vur / Yağmala / Yeniden” adlı oyunda da yer alıyorum. Bu oyunun savaş karşıtı sert söylemleri var ve seyirciyi çarpmasını biliyor.

Toplum yozlaşıyor

- Artık eski sayılabilecek bir dizi olan “Parmaklıklar Ardında”ya yeni katıldınız...


Kadın mahkûmların yaşadıkları sorunları ve cezaevi hayatını gözler önüne seren dizinin senaristi Feride Çiçekoğlu, balıkçı Hilal rolünü benim için yazdı. Babasını denizde kaybeden Hilal, okulunu bırakmış ve zorunluluktan balıkçılığa başlamış. Onun bakmakta yükümlü olduğu üç kardeşi var. Dizi, Sinop’ta çekiliyor ve hafta içi orada kalıyorum. Sinop çok güzel bir kent ancak İstanbul’dan gelen birinin alışması zaman alıyor. Dizinin seti, Tarihi Sinop Cezaevi’nde kurulu... Orayı gezdiğinizde nice yaşanmışlıklar, acılar ve hatıralar içinde kayboluyorsunuz. (...Sinop Kalesi’nden uçtum denize / Tam üç gün üç gece göründü Rize... Dört bin yıllık Sinop Kalesi, 1568 yılında zindana çevrildi. Tarihi yapı 1999’dan bu yana da müze olarak ziyaretçilere açık)

- Sinemaseverler sizi “Türev” ve “İki Süper Film Birden”den hatırlıyorlar. Geriye dönüp baktığınızda ilk filmle ödül kazanmak şans mı getirdi, yoksa ağır bir yük mü?

Türev’le Antalya’da ödül kazandığımda jüri başkanı Ferzan Özpetek, üyeleri Nuri Bilge Ceylan, Yılmaz Erdoğan ve Zuhal Olcay idi. Sinemanın içinden gelen isimlerden bu ödülü almak mutluluk ve gurur vericiydi. Altın Portakal’ı aldığımda 22 yaşındaydım, bir ay boyunca tartışması sürdü, ilk filmle ödül mü alınır diyerek... Bu tür haksız eleştirilerden elbette etkilenmişimdir. Sonuçta ödülünüzü oturup yemiyorsunuz, sarıp sarmalayıp, onunla uyumuyorsunuz. Özellikle konservatuar mezunu yetenekli birçok arkadaşın iş bulmakta zorlandığını göz önüne alırsak, ödülün bana şans getirdiği, önümü açtığı kesin... İki Süper Film Birden ise çok sevdiğim ve içinde yer almaktan büyük keyif aldığım, hem güzel hem de özünde derdi olan bir projeydi. Filmin yönetmeni Murat Şeker ise arkadaşımdır, onunla çalışmayı çok istemiştim. Sonradan anlaştığım üç film projesi ise ertelendi. Her zaman işler umduğunuz gibi gitmiyor, yılmadan çalışmak ve sabretmek gerekiyor.

- Nasıl bir rol sizi memnun eder?

Güzel bir komedi veya sıkı bir dramda oynamayı çok isterim. Uçta roller ve sınırlarımı zorlayacak yönetmenler... Benim arzum işte bu... Bedensel performansımın zirvesindeyim ve henüz potansiyelimi kullanmamış durumdayım. Umarım istediğim rolleri, en verimli çağımda, genç ve güçlüyken oynarım. Kendimi kıyasıya eleştiren bir yapım var, memnuniyetsizliğim ise had safhada... Bu beni gerçekten hırpalıyor ve yıpratıyor.

- Peki, dünya meselelerine de kafayı takıyor musunuz?

Gazze’de yaşanan kıyımı, Afrika’daki açlığı, ekonomik kriz bahanesiyle işten atılan işçileri gördükçe tüm kişisel sorunlar bir anda anlamsızlaşıyor. Bu beni üzüyor ve derinden sarsıyor. Belki duyarlı olmak çözüm getirmiyor ancak oyuncuların sosyal sorunlara karşı hassas olmaları şart. Para yardımı yaparak, sosyal sorumluluk projelerinde yer alarak da sorun çözülmüyor ama bir yerden de başlamak gerekiyor. Özellikle eğitim sistemi bin beter... İnsanlar kabalaşıyor, karşısındakine saygı duymuyor, tanımadığı insana hakaret ediyor, küfür savuruyor, arabasını yayaların üstüne sürüyor. Toplum giderek yozlaşıyor ve sanırım medeniyetin en büyük düşmanı da bu...


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler